Geceydi
Korku sinmişti giysilerine hepsinin
soyundular
birbirlerinden utanarak
-korku: iki heceydi-
soyundular
kalana dek çırılçıplak
..
ölmek,tahtadan bir döşek ve topraktan bir uyku,
ayrılanlara göre ise adı sevgilisizlik olan her korku,
henüz ayrılmamış olanlar ölümü bilmezler,
farkında değiller fakat ölüme giderler...
..
Korku dolu kabuslara çaldığı anları vardır hayatın
Hem uyanmak istersin o anlar, hem de ebedi istirahat
Babasının cesedi başında ağlayan bir çocuğun acziyle hıçkırırsın, sessizce
Cemal Süreya kokan gecelerde...
..
Gözlerde korku dolu bakışlar
kim bilir hangi duyguyu yüreğe nakışlar
neler gördü geçirdi hangi kışlar
kaldı acı, keder yakarışlar
..
merhaba uzun bir süre oldu ama yinede birşeyleri anlatmak istedim çünkü çok suskun oldu ayrılık ben bitirmek istemedim ama sen hemen söyledin bir korku ardından çocukça hüzün sonra yanlızlık sardı her yanımı zaten yanlızım bu yeşil yerde neyse peki niyemi yazıyorum insanın kanı durmuyor işte ne varsa bu son anlarda senden hatırlamanı bile istemiyorum sadece temizligi ve saflıgı yaşatalım kalbimizin en derin köşesinde ne güzel başlamıştı ikimizde deli dolu çaşkunlugumuzun son safhasında kanımızın kaynadıgı bir anda gördük birbirimizi ve sevdalandık sevdalandım öyleki başımı döndürdün hani sana yarım saat ugraşıp söyleyemedigim ama sonunda soyledıgım o iki cümle bizi ne hale getirdi geceler boyu uykusuz kaldık birbirimizi düşünmekten en güzel bakışları yaşadık en güzel heycanları hemen aşkı yaşadık durdurup zamanı utançları sitemleri yaşadık sevdik sevildik doruguna vardık kutsal duyguların aşk yeminleri ettik tutamıyacagımızı bile bile günlerce aylarca yanlız ikimiz varmış gibi yaşadık hayatı ne alaylı bakan gözlere nede karşı çıkan büyüklere nede bir dost sözüne aldırdık biz bu aşkı hep kaçamak yaşadık kendi ateşimizle yandık anlayacagın biz birbirimizi anlıyorduk oysaki işte bu ayrılık uzaklık bitirdi sevdamızı rüzgarlarda şarkı sözlerinde ve serin akşam üstlerinde yanlız sen vardın birtanem ama ne ümitlerle ne sabırla beklediğim sen yaktın beni yani iki tatlı söze beni sattın neyse kusura bakma o sisli gece için bir anlık sinir ama haklı bir öfkeydi benimkisi üzülme seniüzen sadece sevgimdi şuan ayrılıgın en acısını en zorunu en güzelini biz yaşıyoruz buda allahın bize bir lutfu bize degilmi neyse sakın o güzel gözlerindeki yıldız pınarı benimkilerle yarışmasın seni hep o eşşiz gülüşündeki gamzelerinle hatırlamak istiyorum tamam vefasız sevgili bak hava kararıyor zaman hep bize acımasızdı zaten zaten o güzel günlerde çok uzakta degil mi birtanem zaten bulmuşun ama ben yinede söyleyim eğer hayatına birini istersen sadece gül çünkü gülmek sana çok yakışıyor birde küçük bir istek sakın arkana bakma bakmaki hatırlanma müslüm babanın şarkısıyla başladık solmadan gel artık aşkımın gülü dedik yine müslümden olsun ayrılık bizim gönlümüze hasret düşüren şu geçit vermeyen dağlar utansın bizi bizden alıp yabancı eden şu uzayıp giden yıllar utansın hoşçakal ve mutluluklar.......
..
Günde kaç kez, kaç dakika çalıyorum kapını
yerde; taş, toprak, ağaç, çiçek ve böcekler
gökte; güneş, ay, bulut ve yıldızlar şahit buna
gündüzümde Sen varsın, gecemde yine Sen
görüp duysan da beni
içimde hep korku ve ümit
gece gündüz gibi, giriyor iç içe
..
Korku ve şehir
Geceyle beraber
Yürüyüşü endişenin
Tavana çakılı bir bir
Yıldızlar
Kocaman ve yakın
Ha desen tutacak ellerin
..
Kalakaldım yapayalnız
Issız bir sokak ortasında
Aşkam üstü çöker duman
Mor sevdamın vurulma noktasında
Korku dolu bir velvele sardı beni
Ellerimden hayallerim düşüyor
..
Yaprakların eylül devrine inat
Dökülür her mevsim kişi
Bize korku salan nesne
İbrahim'e gül bahçesi.
..
Her akşam kendi şiirini yazdırmıştır
Karanlıklar aleminin üstatlarına
Ve umutlara karaçalınmış
Her siyah çağrışımda
Düşecek ilk günışığı korku uyandırmış
..
Yarın beni terkediyorsun. sensizliğin arifesini on yıl kadar uzun ve mübarek bir bayramın son günü gibimi yaşamam gerekiyor şimdi? dakika sayısı sürekli artan durağan bir saat ya da mapushaneye ayarlı bir zaman dilimi modunda yarın başlayacak acıya bugünden yoğunlaşarakmı hazırlanmalıyım? inatçı ve güçlü kudurgan her iki eşit zıt duygunun, kudurgan bir gayretle birbirini örseleyerek kendi biçimini almaya almaya zorladığı durumda, hassas ruhumu düşen görev nedir aynur? can kaynağından berrak bir durulukla fışkırarak, az önce ile biraz sonra algısı arasında akıp giden yaşam çayının en bulanık yerine doğru sürükleniyorum. kendi satır aralarımda kendime tanıdığım o elzem hak tanınmıyor bana, küçücük bir bekleme süresi vermiyor insana hayat. Gönlümde taze filiz sırasını bekleyen duygu tohumu çekirdekleri, seni hiç bilmeden bu ayrılık bataklığına sürüklenip çürüyecekler mi? Öyle ise sen, yüreğimin derinliklerinden kutlu duygunu yüklenmiş kabene gelen o zengin sürre alayı kervanlarının kaderini hiç hiç bilmeyecekmisin ? Bizden ortak yarınımızı alarak bildiğim sensizliği bana bırakıp hiç bilmediğim bensizliğe taşınırken, aşkının sözleşmeli işçisi yıllardır tam mesai çalışan duygularıma, ilişkimizin tek taraflı fes edilip artık işleyişinden kovulduklarını kim açıklayacak? Gözlerinin gönlüme çağırışı yaptığı o ilk seraba elverişli balkonu olan yaşanmışlıklarla örülü yaşanmaz anılar evi tazminatına hak kazandığımı kim açıklayacak ? Bana dönmeyeceğini bilerek yaşamaktansa ölmek dahamı dahamı iyidir aynur? Ya da sırf o balkon için yokluğunu solumaya değermiydi yoksa ? Hislerimin doğurduğu öz duyguları biyolojik olarak hissediyorum, lakin onları büyüterek bu boya sen getirmedin mi? şimdim sana bylesine muhtaçken beni bırakıp yarına mı gidiyorsun aynur? son yemeğim dünkü busen, yastığından aldiğim saçın elime verilmiş haşlanmış yumurta, ve sen giden ikinci annemmi olacaksın ? gçnlüm de o çocukl aynı kaderimi paylaşacak aynur ? ama sen o kadar acımasız sayılmazsın annem terkettiğinde ben küçüktüm daha, oysa sana dair duygularım kocaman oldular kendi başının çaresine bakabilirler öyle değilmi. Keşke bu o kadar kolay olsa aynur, hayat tabağında seni benzersiz bir nimet olarak tek güzel şey olarak önüme sunan yaşamın, her zerresini arsız ve aç bir his gurmesi iştahıyla öğüterek yarın sevgi açlığından ölecekmiş gibi yaşadım ben. Duygusal obezliğe şimdi ani bir sensizlik diyeti hisssel ölüm orucundan başka şey değil, olması imkansız olan ne olsa da gitmesen aynur. Güzel yazının bembeyaz kağıda, organik gülün kendi kokusuna, her tavrın sana, kuranın muhammede inancın allaha yakışması gibi yakışıktık birbirimize. Her güzel şeyi sana borçluyum bütün mutlulukların ilhamı sensin aynur. Yoksa ben ne bilirdim sevdiğinin bi çift eli sayesinde dünyayı avuçlarında tutabildiğini. Ne bilirdim görmek istediğin herşey bir insan gözü içine sığabiliyormuş. Nerden bilirdim bir insan balonunun gerçek bir sevgi ile üflendiğinde tüm evreni kaplayıp her bir yanını boşluk bırakmaksızın kaplayabileceğini. Eğer bizzat bana yaşatmamış olsan hangi söz hangi yazı bildirecekti banabu kutlu nefesin benim gönül ciğerimin içinde bulunabileceğini. Beni affetmeyeceğinin ürkiticü ihtimali düşüveriyor ağır bir şekilde üzerime, korkunçtan yüksek dehşetten alçak ara bir duyguyu sınıfsız bir ürperti ile karşılıyorum. Bunun tezahürü öyle şeyki aynur, bütün refleks mekanizmalarımı felç ediyor gardımla birlikte kalemim elim ayağımda düşü düşüveriyor sanki. Ama ne zamanki belki de gitmeyeceğinin ihtimali kalabalık olumsuzluklar içinden minicik başını uzatıyor, düşmüş gardımla birlikte parmaklarım da kendi yerlerinde canlanıyor o zaman. Öyle haylaz oluyorlarki sorma, hani tutki tutasın aynur. Yazıya dökülemeyen söylem, ve söylemi mümkün olamayan yazı ile dolu bir gönül arşivim var ya benim? İşte sanki oradan birşey bir, bir, işte birşeyi tasvir edecekmiş gibi oluyorki bu başarısız başarı bile edebiyatın ilahı gibi hissettiriyor insanı. Söylenmeye muhtaç o kadar kelime var ki dilimin hemen altında, kalemimden ırmaklar klavyeden ehirler akıtsam yinde yetersiz kalır satırlar. Dev gibi bir aşkı aynı büyüklükte coşkuyla ifadeye girişip sayfalarca çaba sonunda minicik söylemler üretmek, en büyük insan beceriksizliği bu olmalı aynur. Eğer ben, Sen demişsem, mümkün olan en üst düzeyde neyi tam kimi hangi duyguyu anlatıp vurgulamışım hangi boyutta bir önemi vurgulamışım içimde sana dair ne var bunu eksiğinden arındırıp ifade etmenin imkanı yok aynur. İnsan için dünyayı anlamak onu insansala indirgeyip küçük damgasını basmakmış, bizim evrenimizle karıncaların evreni bir değilmiş ya hani aynur ? o sebep gönül anlayışı ile sözün anlatımı daha baştan kusurlu kalıyor. Ne yazarsam yazayım duygu ve hislerimdeki mükemmeliyetin insan eli ile bir biçime sığdırılmak zorunda kalınılıyor. Oysa bu durum dünyayı fındık kabuğuna sığdırma beyhudeliğinden başka şey degil. Aşkın gönlümüzde oluşturduğu tezahürleri aşık olduğuna ulaştırabilmek karınca sırtına tonlarca amacı yükleyerek fizana tşımasını ummaya benziyor. Analamının güneşi anlatımın bulutları ile kapatılıyor aynur. Ama sende biliyorsunki senin her halinin kökleri benim varlığımın en derirnindeki toprağa geçmiştir. Bendeki herşeyin kendi öz vatanındadır özdür, ve böylesi iç içe işleyiş aşk kelimesi ile bile kimlik kazanmıyor aynur. Varlığımda hiçlik gibi görünen bir yere hızla yaklaştığım şu noktada dahi, yeni hissel imgelerini ve duygusal karakterlerini oluşturmaya devam edip bunları kara sevda beyaz aşk pembe sevgi biçimine dönüştürmeye devam eden ahmak bir gönüle sahibim aynur. Sana muhtaçlık süremi kısaltması için kime yalvarmalıyım. Ne kadar yazsam tüm satırlar en başa dönecek biliyorum, doldurduğum tüm ard satırlar daha önümdeki boş alan gibi hiç yazılmamış gibi duruyor. Anlatarak bağırp çağırarak can yakarak ulaşmak istenilen amaca susarak daha hızlı ulaşabilir belki de insan. Fakat acı cekmek çırpınma refleksi oluşturuyor insanda, insanın ayrılığa ve onun ayrılık acısına geliştirdiği korku türü ölüme oranla çok daha ürkütücü boyutta ortaya çıkıyor. Çünkü ölüm mutlak olan son, zihnimiz onu en arka odalarında kapalı tutsa da bir şekilde kabullenmiş olmalı kaygı olsada korku duymuyoruz bundan. Lakin ayrılık bizim için netice beklentili bir durum değil ve buna hazır duygusal ruhsal varlıksal anlamda kabülü zor. Belki ondandır şimdi en çaresiz insan zavallılığına düşmemiz. Doğanın fiziki imkanları sayesinde ete kemiğe bulanmışız yaşıyor canlıyız muhakkak, lakin yaşamın yaşamanın bütün hazzına güzelliklerine ancak senden ulaşabiliyor mutluluğa ancak üzerinden bağlanabiliyorum ben. Şimdi duygularından umut kesilip hislerimin gönlün tarafından fişi kesildikten sonra, ilahi kudret ünitesinde yaşatılarak nefes alıp verişim sağlanmış ne hazzı var aynur ? İşte bu yüzden seni benden ayırman mümkün değil, benim benden büyük parçamı sökebilirsin ancak. Ve byle bir koparılış elle tutulur şekilde yüreğimi fiziki şekilde avuçlayıp yerinden sökülüşü kadar canlı ve kanlı olmayacaktır elbet. Dayanabileceğim değil tamam bunu düşünmüyorsun, ama dayanabileceğin ölçü de acı çektir. Ben kendim istesem kendi tırnağımı söktürebilirmisin yanında bana ? hayır değilmi aynur çünkü kıyamazssın. O halde sırf kan göremeyeceksin diye parçalara bölmesenmi beni aynur ? Sayısız kusur sahibi insan olarak kusursuz bir aşığım ben, şu halde bile uzağından yaydığın duygupatik dalgaların kalbime vuruşunu tüm varlığımda hissedebiliyorum. Bu coşkunun sihiri altında dünyamı şu halde bile habersiz büyütüyor varlığını her kademede merkezileştiriyorsun aynur. Tüm bu hallerime rağmen her biri ayrı tezahürünü taşıyarak gönlümde uçuşan kelebeklerin ürkütüyorlar seni artık benden. Zira ben kalbinde sana doğduğum ilk günki gibi çırılçıplak bir aşık olarak utanmadan dimdik duramıyorum duygun karşısında artık. Senden bağımsız senden habersiz utanıyorum onlardan, ve bütün senli benli hislerime sarınıp sarmalanmak bile ayıbımı kapatmıyor. Zihnimdeki fikrin, ruhumdaki hayalin, gönlümdeki saflığından utanıyorum. Yaptığım herşeye hatadır denilemez, elimde olmayan sebepleri de duygu durumumla senkroniZe edip kendime mazeret programı çıkaracak değilim. zira hiçbir mazeret neticeyi etkilemez. Fakat senin bendeki ağırlığın dünyayı tartar, evet seni üzdüm aynur, aşk insana istemediği şeyler de yaptırabiliyor. Bilincini yitiriyor insan bazen, kendinden daha güçlü işleyen bir girdapa kaptırıyorsun kendini. Ahlaksızlıktan insanı ayıran mesafeyi bile koruyamıyorsun. aşkın gözü gerçekten kör, hem iyiye hem kötüye bilmeden gidiyorsun. Herşey için çok üzgünüm çok pişmanım, devletlerin soğuk yasaları duygudan yoksun kurşun gibi ağır maddelerden oluşmasına rağmen etkin pişmanlık hükmüne yer verip etkikisiz bir iyi hal uyguluyor cezadan. Sen sırf duygudan oluşan etten kemikten insan, gönlümün büyük haimi olarak bana bu hakkı tanımazmısın aynur ? Gönlünde kendince bir mantığı var ama aksak işliyor, doğruları biliyordum hep bildi ama uygulamada yanlışlarımla hareket ettim. beni mistik aşkın dergahına sokmuş yaşayan bir evliya varken ben şeytana uydum belki cehennemi hak ediyoum ama sensizliği değil aynur. Gidiş saatinin üzerime doğru yaklaşımının korusuna karşı son kalan cesaretimle sözlerimi kalışının önüne yetiştiremem biliyorum. Tüm yazdıklarımı silmekle en küçük satıra tutunabilmek arasındaki endişeli mektubumu bitirirken, yaşam da ölümün zıddı ama hiç onayımızı almadan bizi köpri yaparak birleşiyor biz neden ayrılıuoruz aynur. Dünyanın en büyük batığından yazıyorum sana bu sözleri,içimde yaşamın yaşamanın en büyük keşfi sen. Elbetteki hiçim aynur, hiçim de bunu en çokta kendimi seninle kıyasladığımda anlıyorum. Sana baktığım ana kadar gözlerim hiç işe yaramamamıştı sanki,sevgin benim olana kadar değerli hiçbir şeyin sahibi olmadım. Bir beşinci mevsimiz biz, baharın tomurcuğunu, yazın sıcağını ve kış soğuğunu aynı anda barındıran. Her günde yirmi beşinci saatimiz, altmış birinci dakikamız var, hayatın içinde fazladan bir yaşamımız var bizim gitmesenmi aynur... Bilmediğin yönlerim de olduğunun en kötülerini gördün öğrendin, fakat ben yine bildiğin kişiyim. O büyük aşkın sahibi küçük insan benim aynur...
..
Atarlar ortaya iblis avucunda dolu laf curcunasını
Ayıkla hayal pirincin hayal dağında yığılı taşını…
Bu bir kirden aklanmaktır kirde kir boğulduklarıyla
Demek ki rastladık dersen, derler ki oy’du o sert kaya…
Bağış yapmamak da sığar mı hiç insan vicdanına?
Korku büyütülüyor, dağ fare doğurdu bu can pazarlığına
..
Bu devir insanoğlunun korku devridir,
Yaşamın her anında, her şeyden korkacaksın!
Hastalıktan, ölümden, bankadaki parandan,
Sigorta yapsan bile, yine de korkacaksın!
İmansız bilim ile geleceğimiz yer bu,
..
Yazdıgım Her Mısrada Var bi Korku
Ne Bu Sensizliğin Zoru
Bu Galiba yokluğunun Bolluğu
Korkma Sakın İçimdeki Sen boğuldu..
..
Sensizliği sana rağmen yaşadım ben.hep kaçışlarla dolu,hep eksik...bir yanını tamamlasam,mutlaka başka bir yerden açık veriyordum.tamamlamaya uğraştıkça senin gözlerinde kapbolup gidiyordum.bedenine değil ruhuna taliptim ben,bu yüzden bu kadar zorlanıyordum.ben bir adanın değil,bir kıtanın keşfiydim.yola çıkmıştım bir kere geriye dönüşüm yoktu ama... öyle çok duraklıyordum ki,geriye dönüp baktığımda başladığım yerden bir kaç metre bile uzaklaşmadığımı fark ediyordum.üstelik menzilin ucundaki sen,benden daha hızlı kaçıyordun.ufukta bile görünmeyen seraptın artık...kaçkez VAZGEÇ dedim kendime kaçkez o yolun kenarındaki ormana girip yok olmayı düşündüm...yaşadığımda bu değilmiydi? seninle birlikte varlık bulduğumu düşünürken,senin olmaman yokluk hissinden başka ne verebilirdiki bana? oysa nasılda coşku doluydum başlarken gecelerimide gündüzlerimide sana adamaya hazırdım.HERGÜN YENİ BİR YÖNÜNÜ ÖĞRENİP ŞAŞIRACAKTIM. seninle yaşadığım hiç bir şeyin tadını unutmayacaktım.sen sonbahar rüzgarında kopmuş, serseri dolaşan bir defne yaprağı,ben sana dal olacaktım.hangimiz yaprak,hangimiz dal karıştırıyordum artık.ben bu uykuları uyuyalı çok olmuştu? şimdi aynı uykuları yeniden uyuyorum.acı uykusu,hüzün uykusu,korku uykusu...bir gece birinin bir gece diğerinin sonsuzluğunda kayboluyorum.ne garip; kendimi kuşatma altındaki bir ordunun komutanı gibi görüyorum.NE ÇOK ASKERİM VAR BANA İHANET EDEN...ben düşmanı alt edemediğimden değil,bu arkadan vuruşlar yüzünden yeniliyorum.bir beyaz bayrak gerekiyor artık bana.BÜTÜN MEVZİLERİNİ KAYBETMİŞ BİR KOMUTANIN ONURUNU DAHA FAZLA ZEDELEMEDEN TESLİM OLMAYI BİLMESİ GEREK.uzun sürmez esaretim,içimde bu yenilginin acısını yıllarca taşıyacak olsam bile bir yolunu bulup KAVUŞURUM ÖZGÜRLÜĞÜME...gidiyorum......geride yaşanmamış yılları bırakarak...sende ürkekliğinle başbaşasın şimdi.HEP TAMAMLANACAK DEĞİL YA BUDA BÖYLE YARIM KALSIN...
..
yalnızlık değildir asıl korku..o kadar ürkeriz yaşamdan..o kadar..
peki nedir bu ürküntünün orjini merkezi..elbette bilinmezliklerdir..
baksana çinlilere hep gizemliyi oynadılar..bilinmezdiler hep..ecdadım hep o çin prenseslerini gönüllerinde tünettiler..lakin o kadar bilinmezdiler ve o kadar ürktüler ki hayattan uzaydan bile farkedilir oldular..
..
içimdeki acayip duygu biraz ürperti
arada aksamları gelir bak yine geldi
ne korku ne heyecan ne derler nede histi
bana getirdigin bir avuc tedirginlikti
..
içimdeki bir acayip duygu biraz ürperti
arada aksamları gelir bak yine geldi
ne korku ne heyecan ne dertler nede histi
bana getirdigin bir avuc tedirginlikti
..
Telaş,korku,açlık
Bu büyükşehir kalabalığında
Tenha bir köşe bulmalı
Zira suçlu düştük,yaşadık diye
..
güvercin kanatlanır adımlarımdan
yüreğimde korku çizik çizik
gövdem çıplak, düşer
bu şiir de güvercinin kanadından
..