Ranzamın paslı, kirli yüzünden yazıyorum,
İçimdeki çocuk ölmek üzere.
Nefes almak değilmiş yaşamak,
Bunu öğrendiğim günden beri
Zaten yaşamıyorum ki.
Dilim dudaklarıma,
Kalem elime davacı.
Yüreğimde bir dar ağacı gıcırdıyor,
İpin ucunda umutlar.
Geçmişin paslı dişleri
Şah damarıma beş var korkuyorum.
Korkutan ölmek değil,
Ya gözlerine son bir kez bakamazsam...
Nedenler kayıp,
Sonuçlar sancılı.
Keşkeler tahtında
Ben araya sıkışmış bir kelebek
Üç günlük ömrüme inat yaşıyorum.
Her nefes eksiltiyor beni,
Her adım uzaklaştırıyor seni.
"Acımadı ki" desem de acıyor,
"Geçti" desem de kanıyor.
Kabuk tutmayan yaralar yine benim.
Gözlerimin parmaklıklarından bakıyorum hayata,
Dilimin zincirlerini yağlıyorum.
Acıya alışıyorum.
Suçlu acılar mı, kader mi
Yoksa o kaderi yazan mı?
Bahanelerin bacakları kırık
Zamanın geçmeyen saatlerindeyim.
Gözlerimin körlüğünü daha fazla saklayamıyorum,
Kör topal nereye kadar?
Demek bile lüks artık bana.
Bir acı,
Bir hayat,
Bir anı kanatıyor
Ağzımda yalpalayan dilimi.
Kelimeler donuyor,
Şarkılar susuyor,
Diller lal.
Nasıl konuşur dil,
Dudaklar mühürlüyken?
Ve nasıl yaşar kalp,
Atmayı çoktan unutmuşken?
Bir iki üç... ve sustum.
Çünkü her kelime
Yeni bir yara demekti bana.
Ve her yara biraz daha eksilmek.
Bir gölge gibi geziniyor içimde
Geçmişin ayak sesleri.
Uzaklaştıkça benliğimden,
Yavaş yavaş yok oluyorum kendimde.
Ben büyümedim,
Sadece unutuldum.
Bir çocuk gibi sessiz,
Bir mezar taşı gibi suskun.
22.05.2025 15:47
Kayıt Tarihi : 22.5.2025 15:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!