Kara asfaltta görüyorum kendimi, sarı sokak lambalarının altında.
Ateş yağdıran gri bulutlardan kaçacak delik ararken kayboluyorum siyah yansımamda.
Sonra gökyüzünde görüyorum kendimi, kocaman bir kül okyanusunun ortasında.
Ne basacak bir toprağı var ayaklarımın, ne süzülecek gücü, yapayalnızım orada.
Ardından başka bir diyara götürüyor beni hava, cehennemin sıcağına.
Her yeri kaplamış kum ayazlarının karşısında tek kalkanım bendim, diz çökmüşüm erg boşluğuna.
Kapattığımda gözümü, dilsiz bir ormanda açıyorum tekrardan, sislerin arasında.
Zirveden yorulup toprağa inmiş bulutların sarmaladığı, dik durmaya mecali kalmamış yaşlı ağaçların kovuklarında.
Dalların üstünde çırpınan kuzgunların çığlıkları kulağımda, süzülen tüylerinden kaçıyorum, ölümün sardığı, kör ormanın kuytusunda.
Ayağıma dolanan köklerle cebelleşirken, o terk edilmiş zirvelerin en dibinde buluyorum ruhumu.
Ne bir patika var yürümeye, ne de bir çıkış göklere, boğulmaya başlıyorum derin karanlığın ellerinde.
Sanki bir şeyler sarıyor vücudumu, pişmanlığın kızgın alevleri, kanımı kaynatıyor ebediyetin içinde.
Yanan kan fışkırmaya başlıyor gözlerimden, dolduruyor o dipsiz çukuru, boyanana dek gökler kızıla.
Kendi kanımda parçalanırken, simsiyah bir ovaya düşüyorum, rengini bulamamış kubbelerin ardından
Heybetini en yüce alevlerde kaybetmiş, geriye kalan tek şeyi onuru olan bir şövalye misali dimdik duruyor, bilinmezliğin kayıp sayfaları arasında.
Yürüdükçe daha da kararan çiçekleri her dokunduğumda, kömür parçalarına dönüp uçuşuyorlar sonsuzluğa.
O alevlerin izleri ciğerlerimi doldurmaya başladığında, çöküyor göklere asılmış zamanlar diğer sanrılara.
O zamanların kum taşları arasında, düşe kalka yürüyor bedenim, her şeyi bırakarak ardında.
Yolun sonununda kavuşmak için, sonsuzlukta aradığı, hasret kaldığı sonlara.
O tozlu kitapların sayfalarında çürüyen zihnimin tek yoldaşı parçalanmış düşünceleri, yarınları olmayan.
O düşünceler ki kalbimin kordan kafesinde zincirlenmiş, kelimelerde arıyorlar kayıp hayatlarını.
Sonsuzluğun yırtılmış gövdesini kucaklamak istiyor, içimdeki karaltı.
Kucaklamak istiyor, kaçmak için fezaya çöken bozulmuş dünyanın kollarından.
Ölümü çağırıyor herkesten saklandığı kalesinin içine, surlarının ötesinden.
Alıp onu götürsün diye bambaşka kitapların, bambaşka sayfalarına, bambaşka diyarlarına.
Kayıt Tarihi : 13.1.2019 00:18:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!