45 yıllık bir zaman dilimi içinde
93 Harbi'nin, Balkan Savaşları'nın ,
I.Dünya Harbi'nin, İşgal yıllarının
ve Kurtuluş Savaşı'nın
acılarını-yokluklarını-kayıplarını yaşamış
kâdim bir ulusun bireyleri olan
.............................................ana-babalarımız
Önderleri Mustafa Kemal Atatürk'le birlikte
lâik-demokratik-sosyal bir hukuk devleti olan
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurma
.............................mücadelelerini verirlerken
cumhuriyetin kuruluşunun onaltıncı yılında
aniden patlak veren İkinci Dünya Savaşı'nın
sıkıntılarını da yaşamaya başladılar
Bu "ahval ve şerait içinde"
Bir odanın bir duvarı içine yapılmış
içinde meşe odunlarının yakıldığı
..............................................ocaklarla ısıtılan
ve isli gaz lambalarıyla aydınlatılan evlerde
çoluk-çocuk neden aynı odada yattığımızı
Beş-altı nüfus, elimizdeki tahta kaşıkları
neden aynı tencereye daldırdığımızı
sabah-akşam neden hep tarhana yediğimizi
Ekmeğin,şekerin, tuzun ve Nazilli basmasının
………………….........neden vesikayla satıldığını
beşten fazla çocuk yapanlardan
............................neden yol parası alınmadığını
bu ortamda açılan köy enstitülerinin
1954 yılında neden kapatıldığını düşünmeden
Dedelerimizin pantolonlarından, ceketlerinden,
yeleklerinden ,kaputlarından,
asker üniformalarından kopan ;
kumaş, şeker ,uçak ve demir fabrikalarının
.........................................nasıl kururlduklarını
cumhuriyetimiz aydınlanma fenerleri
KÖY ENSTİTÜLERİNİN
21 ilde,
21 deniz feneri gibi nasıl açıldıklarını görmüş
METAL KOPÇALARLA oynayarak geçerdi
………………………………......çocukluğumuz
Ey, atalarımın iki yakasını bir araya getiren
.................................................oyuncaklarımız !
Anladım ki;
yakasız gömleklerden düşen anılar gibi
adınızla, ruhunuzla öztürkçeymiş adınız
Rumeli'nde "Kopça" derlermiş size
kaputlarını, yeleklerini, pantolonlarını
........................................iliklerken atalarımız
Sonra, anamın,
içine cacala doldurup diktiği bez toplarımız;
Ne güzel olurdu onlarla
sokak aralarında oynadığımız
..........................................futbol maçlarımız
ve sonra
bazı şekerlerin içinden çıkan futbolcularımız
Beş kuruşa iki taneydi fiatınız
“Sporcu” “derdik size de
Şenol...Metin..Mustafa..falan olurdu içlerinde
Yazı -tura oynayınca, çoğalırdı sayılarınız
Sanırım buradan kaldı,
ocakları söndüren kumar alışkanlığımız!
Bilseniz ne çok sporcum olurdu ,
.....................................ne kadar çok kopçam
Acaba hangisi dedelerime aitti?
.......................Şimdiki aklım olsa da sorsam!
0nları tekrar tekrar saymakla geçerdi
............gaz lambasıyla aydınlanan her akşam
Ve bilyalarımız;
........................kimi çamurdandı, kimi camdan
Her biri birer parçaydı sanki canımızdan
Fırlattım mı mavi gözlüsünü beş adımdan
Dedemin,
Balkanlar’da domuzlara salladığı
……………….............…......martini kurşunu gibi
Yerdeki bilyayı vururdum , tam alnından!
Ahh,
susam helvası gibi tatlı çocukluğum,
............................................seni anlatamam!
Oyunlarımız vardı, tümü kendi icadımız
0ynarken ne belimiz ağrırdı, ne de başımız
ve ışıl ışıl olurdu bakışlarımız
Analarımız da kızmazdı bizlere
Çünkü, ruhumuzu kirletmezdi oyunlarımız
Biz kızardık aslında büyüklerimize
Tam akşam ezanında/oyunun en koyu anında
…………………………….pişmiş aşa su katarcasına
-“Oğlum zeval vakti oyun oynanmaz! ”
................................baban gelecek pazardan;
al şu testiyi, kovayı
mahalle çeşmesinden su al biraz! ”
.........................................deyince analarımız
0yun alanına mayın düşmüş gibi
.................................................acırdı canımız
Meğer,,asıl çocukluğu bizler yaşamışız da
................................................anlayamamışız
Aman , duymasın çocuklarımız!
Ey çocukluğumun oyunları !
Çaputtan toplar , cam gazozlar, "beş taş"
'dama,' "kaydırak", " kılıç",” çelik çomak”,
"çarık ya da gıslavet ayakkabıdan kızak"
""uzun urgan ipinden yaptığım salıncak"
”saklambaç”, “körebe” , “uzun eşek”,
"şeytan uçurtması" ,"evcilik "
"yağ satarım bal satarım",
"ayçiçek kafalarından arabalar,"
“gündöndü sopasından atlar”,
“ sopa ile çevirdiğimiz çemberler “
“ağaç dalından kaval”,
"sarı-gri-siyah-beyaz
.......................kemik ya da metal kopçalar..
Çocukluğuma mutluluk katan sihirbazlardınız
Kömür ütüsü ile ütülenmiş giysilerime
sağ elimin orta parmağına taktığım
..............................................terzi yüzüğü ile
eski kopçaları diker gibi
tarihin gömleğine diktim sizleri
Artık isteseniz de kopamazsınız
Kayıt Tarihi : 29.12.2006 13:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
29.12.2006 (*) : Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı-Rus Harbi'nde, daha önce ve sonrasında, Kafkasya'dan ve Balkanlar'dan, şiirde adı geçen ve geçmeyen yerleri terketmek zorunda kalan muhacırler için şöyle der. 'Muhacırlar diye küçümsenenler, tarihin yazdığı savaşlarda en geriye kalanlar, yani; Düşmanla dövüşenler, çekilen ordunun cihat hatlarını saptamak için kendilerini feda edenler ve düşman karşısında kaçmak, çekilmek nedir bilmeyenlerdir. ' Mustafa Kemal Atatürk 17.Ocak.1931 Elimizde çaput toplarımız "Cebimizde cam bilyalarımız ve giysilerimizinden düşmüş kopçalarımızla çimenlerin üstünde zıplayan kuzuların sevinci içinde geçerdi çocukluğumuz"
Mardin,Batman,Diyarbakır nireeeee !
Edirne,Drama,Slanik,Gümülcine nireee !
Ama senaryo ,aynı seneryo,,
Çocukluğumuz tıpkısı, kopçalarımız,(biz pişkök) derdik bizm de kemiktendi,sizde nazili,bizde kayseri bezi,çelik çomak aynı,bilyelerimiz de camdan ,çamurdan ve yumuşak taşlardandı.
Oyunlar aynı,ebveynlerimizin bizlere bakışları da aynı,,,,
Ehhh Edirne şıp demiş Mardin ,,,düşmüş,
Şiir,Çok çok güzel ,nostalji,çocukluğum, gerçek yaşamım kokuyor.
Bana bu mazimi tekrar bana yaşattığınız için
teşekkürler,
Tebrikler
Kutluyorum.
Süleyman kaya
Övgü sözcüklerinin yetersiz kaldığı güzellikte bir şiir……..içtenlikle kutluyorum…. saygılarımla……….Saniye Sarsılmaz
TÜM YORUMLAR (2)