4- Yapısal uygarlığın temelleri bu ittifakı dönemin biraz sonrasındaki oluşumlar üzerine bina bir inşa ve girişme olduğuna göre, övme ve yermenin bir anlamı olamazdı. Süreç kendi paradokslarının, elim ve hazin ve taraflar kendi mutlu mücadelelerini yaşamıştır. Bize de; geçmişimizi bilmek ve anlamakla, şimdiye akıl erdirip, şimdiyi kavramak ve yakın geleceği de buna göre, bu gelişin bir gidişi olacağını planlamak düşüyordu.
Kölenin iki temel yapısı beliriyordu. Birincisi emek var ederek, toplumsal olayların çevrimine en temel kat kınlık koyacaktan bir emek gücü verimiydiler. Bu yönü ile emekçi köle, sanki toplumun bir bireyi imiş gibiydi. Birey olamaması üretim yapamaması manasına değil, toplumsa yönetimde hiç söz sahibi olamaması manasınadır. Değilse kölenin emek gücü olmuş olması, toplumsal olmanın kısmi yeterli neden ve kanıtıdır. Ama köleler sağlam bir toplum unsuru idi. Toplum yüzde doksan, doksan beş; köle emeği ve köle üretimi üzerinde dönüyordu.
İkinci nokta olacakla da köleler; topluma egemen olmanın geriye kalan yüzde on, ya da yüzde beşlik kısmında bilgi (bilimsel bilgi) sahibi olmamakla da, yöneten sınıftan, egemen sınıftan olamıyorlardı. Kölenin, üretimden gelen gücünü de o aşamada bilmesi ve kullanması da zordu. Bilecek şartları da yoktu. Bu nedenle köleler toplumun kişisi olmak yerine, “halktan kişi”, işlemi görüyordular. Böyle olunca da, yüzde onluk, yüzde beşlik toplumsa işleyiş de, toplumun tümü gibi bir sanal muktedirlikle görülüyordular.
Köle üretmişti, ama ürettiklerinin sağlayışına muktedir olamamakla esaret altına girmişlerdi. Kendi emeğinin ürününü ancak dolaylı yoldan hak ediyordular. Bu durum köle için ittifak öncesinin cennetsin durumu yanında gerçek bir işkenceydi. Kölenin hak edişi, dolaylı yol da; efendisinin kendisine izin verdiği kadarıyla yetinmekti. Yasalar da buna uygun olmak zorundaydı! Artık kaçıp göçmesinden eser kalmamıştı. Bu vahşi çelişki, ilk birikimi ortaya koyan zenginliği kat kat katlayacak oluşla, bugünkü uygarlığın yatırımsa emek bilinç değerini de yaratacaktı. Bu bir doğumdu bugünkü anlayışla yargıladığımızda, ayağını sömürü zulmüne basmış bir uygarlaşmanın, gelişme girişme zemin devinimiydi.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta