Kokuşmuş sevdalara inat yaşamadık mı biz?
Hangi hasret diyarlarından geçmediki?
Özlemin şahikalarında dolaştık.
Sevginin ölümsüz resimlerinde olduk ikimiz.
Kiralık bakmadıkki hayatlarımıza.
Nefreti yaşadık özgürce,
Şefkati de yaşattık yüreklerimizde.
Bir sen bilirsin,
Bir de ben.
Kimseler göremezdiki çamur deryalarında yoğurduğumuz
Saman destekli kubbeyi.
Dertlerin yumak oluşturduğu bir koru,
Yan tarafından akardı işte o kan dereler.
Rüzgarın küfür estirdiği ıslıkları,
Her gece çıldırmış yüreklerin uğultularını
Unuttuk mu?
Bir sen bilirsin,
Bir de ben.
Gökkubbe nefretini nasıl da kustururdu,
Bardaktan boşalırcasına öfkesini.
Sırılsıklam olurduk.
O nefretsi gözyaşlarımızda.
Gün solar, yine güneşi beklerdik kuruyabilmek için.
Ve tekrar esiri olurduk bir iki selam sevdasına.
Bir sen bilirsin,
Bir de ben.
Ihlamurların rutubet kokan nefesini,
Rüzgarların terkisinde getirdiği yasemenleri hissederdik aslında.
Avuçlarımızla kavradığımız üşütürdü.
Parmak aralarından bakarken yeni gün doğumuna.
Ve korkardık.
Bir sen bilirsin,
Bir de ben.
Hani ya bizim içindi o dağlar,
Ovalar bizim içindi, dereler, her koldan beslenen göller...
Hani bizim içindi Gökkubbeden en koyusundan gri?
Denizlerimizden mavi, yüreklerimizden kırmızı,
Yeşilinde teslim olduğu düşler?
Ve isyan eden gecelerimizin anlaşılmaz laciverti?
Bir sen bilirsin,
Bir de ben.
Düşlere teslim olabilmenin hasretini,
Öfkelere sitem eden sefkati... Ve yine,
Her haykırmak istediğimizde çıkartamadığımız
O çığlığın kudretini,
Bir sen bilirsin,
Bir de ben.
25/07/2018
İzzet Vezir
Kayıt Tarihi : 31.5.2020 19:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!