Bir bahçe vardı, gülüşlerimizle suladığımız,
Her çiçeği bir ömür boyu açacak sandığımız –
Sonbahar geldiğinde yapraklar döküldü,
Sen köklerini söktün; ben dalları sayıkladım.
Saatler geceyi çalarken aynı melodiyle,
Sen takvim yapraklarını savurup gittin,
Ben duvarda asılı kalan saate bakıp
Her saniyeyi bir iğne yarası saydım:
“Unutmak kolay” dedin, ama sen unutmadın –
Sadece beni unuttuğunu unuttun.
Şimdi sen, bir kentin ışıklarına karışmışken,
Ben eski bir defterin sararmış sayfasıyım,
Caddeler seni taşırken hızla,
Rüzgâr beni bir çınar gibi tüketiyor,
Yapraklarım dökülüyor,
Köklerim hâlâ senin attığın kazmayı arıyor…
Toprağın altında kalmış bir çığlık gibi,
Sessizliğe gömülüyorum yavaşça.
Azar azar toparlanıyorum –
Yıkık duvarları örüyorum sessizce.
Her tuğla, bir anının mezar taşı,
Her harç, gözyaşımın tuzuyla karılı.
“Güzel olmuş” diyorlar,
Oysa biliyorum:
Bu ev, bir daha asla
Senin kokunu taşımayacak…
Sadece yankıların dolanacak koridorlarında,
Bir hayalet gibi sürüklenen anıların.
Aşk, iki kişilik bir savaştı –
Sen zaferini ilan ettin, ben yaralı kaldım.
Sabah, en karanlık gecenin ardından doğar dedim kendime, inandım…
Belki bir gün bu savaşın adını
“Gözyaşıyla Sulandırılmış Bir Çiçek” koyarım –
Köklerim senin gölgenden uzakta filizlenirken,
Yeniden doğuşun ilk tomurcuğunu
Bir çocuk heyecanıyla bekliyorum.
Kayıt Tarihi : 4.4.2025 15:03:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!