Gelelim lise yıllarımıza, yetmişli yılların sonlarına. Matematik ile aramın iyi olmadığı gün gibi aşikâr haliyle okuduğum lisenin ikinci sınıfına geçtiğim zaman edebiyat bölümünde okuyacağım. Bana hesap kitap, tanjant, kotanjant, sinüs kosinüs sormasınlar beş yüz sayfa kitap okuma ödevi versinler hiç problem değil. X+1= 0 ise x = - 1 bir de bunu kazımıştım kafama.
Başımızda kavak yelleri ile daha bir sürü ağacın yelleri esiyor. Ser de delikanlılık da var. Hem de mevsim bahar. Ne de zor ders çalışıyor insan. Sabahçıyız lise de, öğleden sonralarımız boş, az ders çalışıp kaçıyoruz dışarıya, tünel kazmadan, annemizin serzenişlerine aldırmadan. Bizim gibi evden sıkılıp firar eden kızlarda varmış meğerse de haberimiz yok, sonradan haberimiz oldu tabi...
Takılıyoruz öyle arkadaşlar ile Akdeniz Caddesinde. Bir an göz göze geldik adı S olan kız ile hani şu dizi filmlerde ya da gerçek hayatta elektrik kaçağı olan kabloyu yanlışlıkla tutarsınız, aynen onun gibi bir çarpılma işte, hiç farkı yok. Bunda da yüreğiniz ve ruhunuz titriyor... Nasıl yanaşsak da o çok zor söylenen cümleyi kekelemeden kursak? ''Sizin ile arkadaş olabilir miyiz?'' Düşün babam düşün, düşün dur Ahmet arpacı kumrusu gibi. Aynanın karşısına geç, provalar yap kendi kendine annen ve baban ev de olmadığı zamanlar tabi ki bu provalar. Dur bir dakika, niye aynaya konuşuyorum ki? Arkadaşım Reha var, onu alırım karşıma dilim sürçmeden ona söylerim, prova canım işte. Yok, yok o da olmaz en iyisi yekten gidip söylemek diye düşünürken. İadesiz taahhütsüz bir mektup elime tutuşturuluverir. S'nin kız arkadaşı hem de sırdaşı G'den. Hay Allah ne ola ki içinde. Güm güm diye bir ses geliyor bir yerlerden de ne sesi ki bu? Ankara'nın Kurtuluşu da değil ki otuz iki pare top atılıyor olsun. Daha o zaman bu kadar fazla terör olayları da yok. Kesin bu heyecandan atan yüreğimin sesi, şimdi çözdüm. Ellerim mi titriyor ne? Bu soğuk terler, hayret, dudaklarımda kurumuş. Aç yahu şu zarfı da oku be Ahmet. Hmm! Yazısı da güzelmiş. Başlık aynen şöyle ''Sevgili Ahmet'' bana sesleniyor demek ki. Evet, evet bana bu mektup ya, parka gelen bir Ahmet daha var ama o daha ilkokul talebesi... Mektup benim elime verildiğine göre demek ki bana bu Sevgili Ahmet diye hitap. Sonra devam ediyor S, ''Sizden hoşlandığımın farkındasınızdır, size bu mektubu kendi ellerim ile vermek isterdim ama böyle göndermek zorunda kaldığım için affedin, tanışmak ve arkadaşlığımızı ilerletmek ümidi ile sevgiler sunarım imza S işte o kız, buna benzer bir cümle sonunda...
Aman Allah'ım kız benden önce davrandı vay be! Hani derler ya ''Gökten ne yağdı da yerler kabul etmedi.'' Bahar da gelmiş, sokaklara, caddelere, parklara. Hiç yüreğimize gelmez mi bu bahar? İşte fırsat, yüreğe gelecek, bahar da kapıyı kuvvetlice vuruyor. Hemen içeri almak lazım kapıyı vuranı. Tabi ki o mektuba hemen olumlu bir cevap yazılıp randevu koparılır S'den. (Adı Seden değil canım merak etmeyin yüreğimin defterinde gizli) Parklar, sokaklar, banklar bizi bekliyor, çok bekletmemeli...
Andıkça
Ne zaman seni düşünsem içim ürperir,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta