sen giderken sonbahar,
maviye benzetilmiş yağmur damlalarının küçük kız çocuklarına benzemekteydi.
oturacak yangın yeri yoktu, kirli elbiselerimizin ıslaklığında.
şakaklarımız atıyordu korkudan.
alnımıza çizilmiş bir yol,
sonsuza dek yağdıracağımızı söylediğimiz yaz yağmurları
henüz gözbebeklerimizde yokken
bir kuşa kafes alıp evcilleştirme çabasıydı
kırılmasını istemediğimiz oyuncaklar,
kan bağımızın olmadığı bir gülün dikenine elimizi batırmalar.
şarkılar..
aslı olmayan notalar bağırıyordu kalplerimiz,
bu yüzden
seni tıngırdatan bir gitar teli hiç olmadı
kısık gözlerle sığınırken kirpiklerimize
küfürler mırıldandık
yanaklarımıza dokunduramadığımız
yaş dudaklara
oysa ne bir kelam,
ne bir isyan sesi..
kağnılarla yürütülen bu dünyada
aslında gitmek istemiyoruz hiç bir yere,
bir emir ayaklarımızı bağlamasa..
göz yumduk tüm olanlara
sakallarımızda pastan bir kırmızılık,
kaşlarımızdaki dinmeyen asiliğe inat..
bulutların omuzlarına taşınabilmek için
kim varsa bastırdık yerin dibine
ellerimizde kadehlerce viski
biraz da hüzünden kalan sigara izmaritleri
tüm gülücükleri somurtgan karşıladık,
üzgündük o sıralar.
sen giderken,
titreyen ellerle sigara sarmaya çalışmak
ve yahut
winston marka bir sigarayı yakmaya çalışmak gibiydi hayat.
ateşle oynamak için yaşamaktaydım.
yabancı bir elalıkta,
şeffaf yıldızlara bakarken duyduğumuz vedanın sesiymiş meğer
siyahı çöktüğünde gecenin atardamarlarımızda hissettiğimiz.
sabah kalktığımızda karşılamıyor bizi artık
aile kokan kahvaltılar
hepimiz iyimser katilleriz artık
kilometrelerce uzaktaki kelepçeden korkan
kara tahtalara sığınan beyaz tebeşirlerin tozuyla yükselttik ateşimizi
bir şeyler öğrenmek yerine,
acıya alışmak istiyorduk..
binlerce ses tonu,
binlercesi yabancı
tanınmıyordu,
alev fışkıran bir surattan saçılan gülücükler..
ne yapsak,
değiştiremiyorduk yaşanılanları..
bozuk paralar gıcırdıyordu solumuzda
ağzı kokuyordu gökyüzünün
ve kar
siyah renkte akıyordu eridiğinde
klorakla temizlenmiş ırmaklara rağmen
ana dilimizden başka bir dünya tanımıyorduk dudaklarımızın yakınında
ve sen
başkalarını öpecektin..
bu acı bana yetmekteydi..
sen giderken,
tam zamanıydı artık
bir yağmuraltı purosunun yanmasının.
gökdelenler eşliğinde çevrildi dört bir yanımız
yürüyemedik ufacık bir sevincin yolundan
kimi anlattıysak klasik bir müzik eşliğinde döküldü yanaklarımızdan
oysa ki
kötü sesimize rağmen hiç susmadı içimizde,
aşk uğruna söylediğimiz şarkılar
duvarlar yara,
sarışın nasırlar.
güneşli günler görmüştüm gözlerinde
o zamanlar
duru,
berrak bir ışıltıydı
üzerimizdeki sıcaklık..
Sen..
unutulabilmek adına terk ediyordun
ardına bakmadan
tüm şehirleri
Ve korkutuyordu kalp denilen şeyin güzelliği..
Bil istedim..
yerim de
yurdum da ''hatırlamaktı'' benim..
Kayıt Tarihi : 13.5.2013 12:02:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir kış günü eskileri anarken ve gurbet yarasından kurtulmak için, içimi için için döktüğüm şiirdir..
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!