OKUMAK…tembih edilmislerle sorgulamasini ve muhasebesini yapmak arasinda gecen bütün hayati devinimlerin organik ve altyapisal bagintisi olan elestiri, tenkit, katilim, gözlemleme, irdeleme, tanima, kesfetme, arastirma, bilgilenme, kavrama, inceleme, duyumsama, algilama, tanimlama tarihin özüne, dünyanin sirrina, sosyallesmenin temel ilkesine, kisilik gelisiminin her türlü insani zenginligine, cagdas uygarlasmanin yol gösterici kodlarina, özgür ve özgüvenli yasama sanatininin bilinmeyenlerine iliskin insani dogdugu kundaktan itibaren hayatini terkettigi son güne kadar kendisini eslik edip katki sunarak sonsuzlugun hafizasinda kayitli veya kayitsiz bellege ve bilince eristiren sihirli serüvenin ta kendisidir.
Okumak, özneyi nesnellestirmekten veya bir baska deyisle her türlü edilgenlige dekorlanmis ESYA ile farkliligini ortaya koyan özgür , nitelikli, birikimli, deneyimli, aktif, etkin, yetkin, tayin edici ve özgün kisilikli karakter sahibi olmayi gelistirip donatarak kisiyi her güdümlü dürtp bagimliliginin her buyruga amade kolayca yönetilen HAYVANLIKTAN CIKARAN sezgi, bilgi, duyum, anlam, kavram, icerik, bilinc, lke, ilgi, algi, tavir, durus, ve bellegi hic bir temsil vekaletine ismarlamaksizin kendi emek ve cabasiyla yasadigi cagin, olup bitenlerin ve evrenin FARKINDALIGINI ve AYIRDIMINA VARMA yetenegini besleyip büyüten sonsuzluk cevheridir . Alfabesi insanlikla esit ve yasit KiTAPTAN okumasini bilmiyorsa, zir cahil korku ve karanliklarin güdümledigi ele güne muhtacligiyla buyrulan her seyin kulu kölesi olmaya bütün hayatini rehin vermis ve hic bir seyi -baskasina danisip sormaksizin acizlik ve yozlasmislik kabugnu asla kiramayarak- kendi gercek özgün degerinde algilayip kavramasi mümkün degildir insanin. Eger ki hic kimsenin kulu kölesi olmaksizin sezen taniyan kesfeden arastiran bilen gören anlayan duyan soran ve sorgulayan özgür iradeli farkindaliklar sahibiyse insan, kendini de beraberinde yasattigi doga, toplum, tarih ve evrenle iliskilendirip saglamasini yapan tanimlamayi ve okumasini yapabildigi her sey kitabin tam ortasindandir. Hic bir muhtaclik kölesi ve kuyrukcisu olmayayarak taniklik ettigi hayattan kendini ve iliskilendigi cevreyi kesfeden cesaret atilganlik ilgi ve merakla bütün bilinmeyenleri OKUYABiLME becerisi, kisiligi donanimli özgürlüge yetistirip gelistiren en dinamik ve zinde zenginliktir. Olmayan ve gelisemeyense her türlü ilkelligin korkunun karanligin hurafe gericilik köktencilik muhtaclikla fanatiklik ve militanlik zincirlerine bagimli; ve hic bir seye akli fikri iradesi kisiligi davranisi durusu ve kararliligi olmayan yozlasmis güdümlülügün sürü bagimlisidir.
Dedikten sonra, son bir dalya yaprakla KITAPTAN KITABA basligina ekten ilaveden degip dokunacak ve konuyu baglayacak olursam..
TOLSTOY..yari masalsi ve öyküsel anlatimli `Cocuklugum ` romaninda ayricalikli zümrenin kundaginda dogup yasadigi ve büyüdügünün soylu ve seckin zümrenin usaklar, arabacilar, ahcilar, seyisler, irgatlar, dadilar, hizmetciler, kahyalar,arabalar, atlar, dekorlar, desenler, bahceler, baglar, kilise ayinleri, özel gün kutlamalari, av partileri, sonsuz tarlalar ve topraklara iliskin ve özgün kendi hayatindan süzümledigi tanikligin kesitlerini yazarken, adeta her günü ötekinin aynisi sahte soyutlukta sosyal tükenise tutsak ayni gecen monotonlukta olaganüstü müjdeciyi bekleyen herhangi bir Ingiliz veya Fransiz üstünler ve ayricaliklilarin günlügünü okuyor gibidir insan. Bütün yollar eninde sonunda insanin icinde sakladigi ve ugramayi hep geciktirdigi gizli tanrinin ortaya cikmasiyla biten türdendir, PUSKiNLE baslayip TOLSTOY öznesinde MAKSiM GORKI `gillere kadarki hayati yazip okumalar. MAKSIM GORKI`nin sosyal tanrisiysa mayasi konusu maddesi PROLETERYA cephesinden görünüp bilinen olmadikca hic bir inandiriciligi, itibari, hükmü, kayda, degerliligi, dirayeti ve gecerliligi olmayan insan yapimi fasaryadan ibaretliktir.
ANTON CEHOW, romanlarindan cok Tiyatro`ya yazdiklariyla ün ve nam sahibidir. Onun her kaleme aldigi eserde sahtelik sarmaliyla insanlarin yaln dolan riya ve entrikalarla birbirine nanik yaparak yasadigi sonsuz cürümüslügün öldürücü cenderesindeki bikkinlik derecesinde herkesin herkesten kopmus kacmis ve uzaklasmis bir aradaligini anlatan Vanya Dayi`sinda ölen kiz kardesinin yerine enistesinin oynak kostak ve hayatina sürekli yeni heyecan aryan ikinci karisi `na sümük gibi yapisan yari bunak kayincoyu , analigiyla birlikte soylularin özel doktoruna yalvar yakr derecesinde kur yapan fakat hic karsilik görmedigi icin intihar derecesinde bunalimlarda kivranan evin tek kizinin herkesten cok inanip güvendigi Vanya Dayisidir. Doktorsa tüm bu cürümüslügü besleyen malikanenin sahibinin karisiyla aciktan aciga iliski halinde ve bu monotonluga canlilik getiren tek kaynaktir. Cansizligi icinde debelenen bu cikmaz döngü, sonsuz ayriliklara dagilarak birbirine son verir. Cehov buradaki kisir ve kurak döngü baglantisinin Doktoru olan gizli öznesidir.
Diger oyun kitabi MARTI`daysa yine cikmazlar ve cürümüslükler agiyla birbirini tasiyamayan ayri uzak kopuklugun zoraki birlikteliginde soluk alamayacak derecede kirlenmisliklerle can cekisen traji dramda oyundan oyuna ün kazanan fakat oglunun hic bir isilik bildirimiyle ilgilenmeyip onu hep aciz, düskün, mahrum, yeteneksiz e eceriksiin teki sayan tiyatro aktristi annesinin begenisini kazanmak icin canini verecek derecede cirpinan henüz yeni yetme ( bir Tolstoy veya Gogol asla olamayacagi kaygisiyla kivranan Cehov`un kendisidir ) ve annesiyle düsüp kalkan ve ayni zamanda monoton döngünün tek degiskenlik saglayici yasam kaynagi durumundaki söhretli yazarin seviyesine cikmamamaktan dolayi kendini hep denizi olmayan martiya benzeten, sonra da martiyi öldüren, ardindan da gelecegini bitmis tükenmis devamsizlikta gördügü sebebiyle kendi hayatina son veren, cirkin ama ona ölümüne asik genc kizin acisiyla ve agidiyla söner ve son bulur perde.
Tolstoy, Gogol, Cehov`larla beraber -karakteristik olarak her bulasiga boyanmamis duvar posterligine cervceveli süslemelerle özel islenip kodlanmamis sosyo- toplum tipi bize benzedigi yakinlik sebebiyle - Dosteyevski`nin de Sabahattin Ali gibi neredeyse bütün romancilarimiza rehberlik edip ilham kaynagi yapan romanlarindan birisi de Ölü Evinden Anilar`dir. Orda öldükten sonra ardinda biraktigi ani defteri satin alinan kisi tarafindan SIBIRYA SÜRGÜNLÜGÜNDE neredeyse her günü digerinin aynisi olarak hic degismeyen Alexander Petrovic, Garyancikov`un, yani Dosteyevski`nin bizzat siyasi suclu olarak hüküm giydiklerinden kendisinin taniklik ettigi, herkesten ve her yerden soguk ve uzak, en acimasiz sartlara zincirle bagli, Kale adi verilen yerde cailer serseriler yan kesiciler seri katiller haydutlar sapkinlar ..ve Petrov, Lucka, Azamov, Famic, Akimic, Osip, Susilov, Yarebyatnikov, Samekalov, Filka…kir pas irin lagim kokulari icinde umudu bosa cikmis en mapusanenin hayvanlari, hamam sefasi, noel günü, tiyatri piyesi gibi kücük degisiklikle bayram havasina girip sönümlenen, iskencesi bol, her tipten ve cografyadan insanin kesat ve kisir, prangali yasanmisliklarin ölü hayatindan farksiz günü ve günceleri yazilidir.
Oradan gel gelelim Sabahattin Ali`nin Kürk Mantolu Madonna`sina…:
Yukarda yazdigim gibi Dostoyevski`nin bir ölünün ardinda biraktigi ani kitabinda yazilanlarin anlatildigi örnek ve ilhamla, ahbabi Hamdi sayesinde araya araya zar zor is buldugu Ankara`nin devlet dairesinde her günü ötekinin tekrarinin ölü topraginda baslayip sönen günlerin memurlugu sirasinda ölen Raif Efendi`nin ardinda biraktigi kara kaplamali defterde yazili anilardir, aslinda yurt disina devlet bursuyla iki yilligina dil okumasi icin gönderilen Sabahattin Ali`nin otobiyografisi.
Olgular vardir, herseyi her an sonuna kadar yasayip tükettigi icin ölmemis ve hic bir yasama sevincini yitirmemis insanini bekleyen digerki yarina kalacak olan hic bir heyecani, hevesi, hazzi, tutkusu, ilgisi, meraki, düsüncesi, kaygisi, duyumu, yakinligi,canliligi, sicakligi, hissi, duygusu, aidiyeti sorumlulugu ve hayali kalmamistir kisinin. Bu yüzden de ölü bedeninde her türlü sorunlu depresif mutsuz tedirgin kuskulu rehin hastalikli bagimliliklarin döner sermayesine dönüsür ve kuraklasir insan.
Yine Olgular vardir, hic bir sey yasamamis, hep hayalimsi pilatonik ve her seyi katilimi özgüveni dahili cesareti özgürlügü deneyimi ve etkin karsiligi olmayan kabuklarda daima mucizevi bir sey veya birileri tarafindan önemsenip gelistiremedigi sinik sönük korkulara bogulmuslugunu boguldugu kabuklardan cikararak insan yerine konulmayi ve hatta adindan hep baskalarinin söz ettigi ask deneyimiyle rast gitmeye sizlayip sancisin. Bu kahredici kendine tutsaklik hükmünde ve özgürlesememe ilkelliginde de olasi hayallerinin gerceklesmesi halinde neyi kimi nasil davrani dengeleyeceginin ilmini yolunu seklini deneyimini ve birikim zenginligini kazanamadigi icin afallar, tökezi ve bir türlü karsilastigi gercekligi tartip tasiyamaz.
Iste tam buhic bir benzeyelerle ortakligi olmayan acmaz cikmaz bölünmüs tikali kapanik celiskiler kör dügümünde, ickili, perdelenmis balkonlu kabinlerde disardan gelen ciflerin cilvelestigi, disardan tek gelenlerindse orda calisanlardan biriyle anlasmasi halinde yukardaki odalara soyunu dökündügü GECE KABERESi veya bizdeki karsiligi müzikli PAVYON`da bütün toplumsal norm ve formatlari bilen taniyan ve deneyimlemis olan; yani her tipten insaniyla HAYATTAN oldukca HABERDAR; bu bas döndürücü derin ve bulanik girdapta bosta kalan diger zamanlarini resim cizerek, ara sira galerilerde sergileyen; fakat ruhsal olarak bitmis, cökmüs, hic bir yasama hazzi ve hayali kalmamis tükenmisligin hastalikli ve hep hic kimsede bulunmayani arayip bekleyen ; hic bir zaman da bulamayacak olan; yasadigi tünelde bedenen de cürümüs sorunlu kadinidir Maria Puder.
Raif Efendi ise ( Sabahattin Ali ) sabun fabrikasi kurup gelistirmeyi kafaya koyan babasinin son makina bilim aksam ve teknoloiyi ögrenmesi icin gönderdigi Berlinde bir pansiyonda kalirken hollandali erkek düskünü dul ara sira kacamaga cikarak tanistigi cadde sokaklarla yagmur camur müze meydan bahce park gezinirken ugradigi resim galerisinde gördügü göz alici resime takilir kalir. Ne yapar ne eder resmi yapannin kendisi Maria Puer olan öznesiyle tanisir. Sonra onu gölge gibi takip ede, yol bekler, kenar kollar, köse ve karanlikta iz sürer, bakar görür ki aklini alan hayal perisi pavyon bülbülüdür. O kadar ki kendini adeta fener yapar , yoluna yatar ve her yerden görülebilecek meydana yakar Raif, Puder Maria duysun görsün frketsin de baksin hic degilse ve gerekirse yalvar yakar olmaa pas versin diye.
Sinik sönük pisirik donuk duragan sabit cercevelenmis tekdüzelige memleketteki cocuklugundan beri alip gezdirdigi ve artik tasiyamayacak kadar herseyi kendi icinde yasatip öldürdügü, hep bir olaganüstü kabuk kiran nedensellige be bagladigi ice kapaligi nihayet buldugu inanciyla kendini Maria`nin ilgisine serer savurur Raif Efendi ( Sabahattin Ali ). Hatta bir ara asil maksadi olan sabun fabrikasina gitmeyi de askiya alir birakir. Bu yogun geceli gündüzlü pürtetik mesai sayesinde ucundan kiyisindan zar zor güc ve bela ile ilerleyerek tanisma fasli derinlesir. Beraber kafa cekmeye giderler. Yemek yerler. Berlin`i gezer tozarlar. Pavyondan kadin götürme isinden hem ruhu hem bedeni sogumus yilmis delik desik travmalarla artik kendine hic bir haz duygu sevinc ilgi merak ve heyecan vermeyen, her yeni tanistigi herkesin biririne benzedigini ezberden bilen, ve bu yüzden carcabucak herkesten kusacak derecede tiksintiyle yilmis usanmis MARIA, hayatta hic bir yasamisligi ve deneyimi olmayan saf görünümlü iyi hali henüz bozulmamis RAIF baslangicta degisik ve ilginc gelir. Fakat bu ilgi öyle olmadigi, yani bin yillarla örgülü SAnayi Toplumu`nun insani böceklestirdigi sonsuz kayipta Puder`in derin buhranini hic bir yerinden iyilestirmeye imkani ve gücü yetmedigi icin kisa sürede bikar usanir bastaki ilgi alaka kaybolur ve zil zurna yilbasi gecesinin yatagina girdikleri gün, kapiya kor ve keninden kovar Rai`i Puder.
Dösüne yaslanip kederini ve yasamadiklarini aglayip dökecek birini bulmusken kovularak ebediyyen iceri alinmayacagi kapilara ve sokaklara kondugu aciya aglar sizlar üzülür ve kaybettigi platoniklige ve tarif edip tanimlayabadigi sürreal boslukta durdugu dünyayi ve bastigi her yeri susar sapitir ve sasirir Raif. Cünkü iki bagdasmaz ve birlikteligi olmayan kültür farkliligindan tut ki ( ne de olsa Raif`in ki mistik bakir fakir olusup gelisememis soyutluga hayal kuran dogu arabeskisidir, Marian`ninkiyse ezici maddi cikar catismalarinin insani yiyip bitirdigi ve orda öte gidecek tarihi kapisi yahut dünyasi olmayan her cenderecen gecmisligin Kürk Mantolu poster ve galeri halidir ) iki birlesmeyen kisa devre kontaginda her benzer hikayede siradakini icine alarak bitmis sönümlenmistir hersey.
Böyle böyle gel zaman gi zaman…bir yolunu bulup evine girmeyi kabullendiren Raif, Maria`nin yogun bakimini üstlendigi hastaligin pencesinde gün gecirip tam gün mesaisi doldururken Türkiye`den aldigi ve babasinin ölümünü bildiren telgrafla gersin geri dönüsü sirasinda, annesinin yanina, Macristan: a giden aslinda Maria`da ölümcül hastaliginin son günlerini demlenmektedir.
Telgraf, tek derdi ölenin mülküne konmak olan Enistesindendir. Baldiz, Kayinco, Kayinvalide ve ötekiler, hic kimsenin birbirine ilgisi bagi insaniyeti duygusu beraberligi olmayan ve her kafadan catlak ve aykiri bir sesin ciktigi, Raif`i ise sünepeligi safligi sinmisligi dirayetsizligi yüzünden ortaligin yük beygiri, dert babasi ve hizmet hammali olarak bilip davrandigi ve umursamayip hice saydigi günlerin birbirini kovaladigi sirada ( romanda bütün buralar betimleyip anlatilirken Tanzimat Edebiyatcilari`ni taklit eder Sabahattin Ali) sayisiz mektuplar yazar fakat hicbiinin karsilgini alamaz Puder`den Raif.
Fakat günün birinde Ankara Gari`nda adini cagirarak omzundan dürtükleyen Berlin`deki Pansiyon komsusu ve yine Pansiyondan arkadasiyla evlilik yapmissimdi kendisi Suriye büyük elcisi olan kocasiyla oradan aktarmali gecmekte olan Hollandali sisman kadin von Tiedemandir. Laf lafi acar. Kadinin bütün konusmalarinda oralarda ziplayip duran bir cocuk vardir. Maria`nin öldügü ve geride memleketine geri dönmüs bir Türkten olan bu cocugunu geride biraktigini duyar isitir ve zaten coktan bitmis olan mola saatiyle azap keder kahir yikim hepsi birbirina karmakarisiktir ve uzaklasan trenin camindan hic kimse olarak bakan kendi cocugudur yerle yeksan olan Raif `in .
Cekmecede buldugu tekdüze ve monotonlugun kim oldugunu hep merak edenden okuyup yazmalik bu platonik ve cok birlesensiz serüvende hem Raiftir, hem anlaticidir hem de kendisidir Sabahattin Ali.
Kitaptan Kitaba basligiyla buralari isaretleyip noktalarken…
Romanin bitisi, hayatlarinda hep olaganüstü degisiklikleri ve olup gerceklesmesi daima baskalarina birakilmis mucizevi sürprizleri hic bir kendi payina düsen emek caba gayret cesaret atilganlik akil fikir yol yöntemi olmaksizin kisiyi yasama sanatinda ehil etkin ve yetkin kilan gelecege hazir özgün iradesi gercekci katilimi ve özgür yasanmisligi da yoksa, zamanin ezici carkinda makinelestiren tek tiplilige mezarlasir insan. Burasi Puder Mariadir. Ayni hazirliksizligin ham hayal kovalayicisi olarak kendini yok hükmünde rast geleye dökmüs sacmissa dogu tipi arabesklikten adini ne boyasiyla süsleyip ( aydin ilerici demokrat devrimci vs vs ) kenara koyarsa koysun, mistik mahrumiyetlerin ebedi kendini gerceklestirememis fakir fukarasidir insan burasi da Raiftir ( Sabahattin Ali )
Kürk Mantolu Madonna`ya dipnottur :
Arzu istek beklenti umut çare ilgi sevgi saygı iletişim … kısacası hayatın yaşamaya değer her şeyini hiç bir gerçekliği pratiği ve deneyimi bulunmayan sahte soyut bencil bağnaz çıkarcı yüzeysel kuralsız ilkesiz kayıtsız samimiyetsiz kuşatılmışlık tek düzeliğinde sadece kendi içine kapalı ve çıkışı olmayanların ham hayalinden ibaret yaşayan Raif, hep kendini cansız ceset gibiliğinden çekip çıkaracak ve yaşamadıklarını ( deneyim birikim coşku heyecan haz şehvet tutku heves aşk sevgi saygı güven özgüven serüven cesaret atılganlık keşif özgürlük kişilik karakter vs . vs) yaşatacak kendinin eksiğini ve zıddını tüm bunlarda profosyonelleşmiş Maria Puder’ de bulmuştur. Bu yüzden de ondan ters yüz olup kovulduğu halde kendini her alanda büyütüp tamamlayacağı ihtiyaç muhtaçlığıyla adeta taparcasına sımsıkı kilitlenir ve yapışır.
Bu bağlamda Maria Puder, yani romana ismini veren ve yabancısı olduğu Berlini keşfetme gezintileri sırasında ordan burdan dolaşıp gün öldürmek için gittiği resim galerisinde Kürk Mantolu ve görünüşüyle de her haliyle çok gizemsi bir Madonna’ ya benzeyen yüzüyle ilgisini çeken tablodaki hem resmedenin hem de resmin sahibi olan ve aynı zamanda da Gece Klübünde sahne sergileyen Maria Puder, hayatın samimiyette güvende ilgide ve ilişkide sahtelikler içinde boğulup kaybolarak herkese ve her şeye karşı kayıtsız bırakıp tiksinti duyacak derecede yorduğu, ezdiği,, soğuttuğu, yıldırdırdığı ve artık hiç kimseye veya hiç bir yeniye ilgi yahut heyecan duymayacak kadar ölü bir ruhun delik deşik bedenini taşıdığı sevebiyle kısa süreliğine merak konusu olmanın ötesine geçmeyen Raif’ te şimdiye kadarki bütün diğer ötekilerden hiç farkı olmayan; hep bir insanüstü bilinmeyeni arayan içinde yaşadığı hastalıklı bunalımlara ve çelişki sarmallarına karşılık verecek biri değildir. Bu yüzden de insana ihtiyaç duyduğu gereklilik veya arayış sadece yalnızlığını gideren gölge sıcak samimi doğal şekil ve suretine değil aynı zamanda kapitalist sanayi çağının bütün ezici ve sömürücü çarkında insanı hiç yerine koyan çelişkilerin giderilmesi mucizesi ve beklentisi olduğu için, hiç kimseye sürekli bağlı ve kalıcı ilişkiler kurarak kendine bile katlanmakta zorlandığı hiç kimsenin her ne niyetle olursa olsun yakınlık kuran davranışıyla daha çok dünyadan azalıp tükenişini hızlandıran yüküne, yapışkanlığına, askıntısına ve hayatta hiç deneyimi olmayan düşkünlük haline dadılık yapmaya ne gücü ne iradesi ne merakı ne sabrı, ne tahammülü ne de imkanı vardır. Bu yüzden de herhangi bir diğer öteki ve başka yeni tanışmışlıktan paramparçalanmışlıklarla örülü cesetleşmiş hücre sarmalında beklediğini ve umduğunu karşılamayan Raif’ ten hissi ilgisi ve hevesi geçer geçmez en acımasız katılıkla çarçabucak kapıya koyar.
Ki bu iki temelden anlaşamaz uyuşamaz ve hiç bağıntısı birleşeni olmayan çelişki, yaşanacak tüm hayallerini harcamış tüketmiş ve kendinde kendine dahi dünyası mümkünü katlanması yeri ve tahammülü olmayan Maria Puder’ le, tüm hayatını deneyimsiz birikimsiz beceriksiz çorak kurak ve düş kurmalara tutsak geçirmiş sıfırla sonsuzluk arasındaki boşlukta etrafını ören yozlaşmış ve ilkel ilişkilere rehin her şeyin hiç kimsesi ve yabancısı Raif Efendi arasındaki ilişki ve iletişim bozukluğuna ilişkindir. Bu temel çelişki, her şeyiyle makinalaşmış insanla hiç makina bilmeyen ıssız tabiat kadar derindir. Bu çelişki , doğu - batı arasındaki bütün arası açık ve kapanmaz mesafelerin hayalperest sofistik ve feodal ilişkilere köklü bağlılığın sorgusuz sualsiz biatçı mistizmiyle , her şeyi maddeci ölçekle yapıp bozan insan soğukluğunun kim nerde ne getiri hesabıyla esir piyasa pazar materyalleri vitrininde tartıya girer değer görür ileri düzeyli kapitalistlik derinliğindedir.
Mart / 25
Seyfi Karaca
Kayıt Tarihi : 7.3.2025 18:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!