Stefan Zweig, Amok Koşusu romanında batılı sanayi ve endüstriyel ülkelerden kendilerinin yayılma ve pazar alanı olan sömürge veya yarı sömürge coğrafyalarına gerek misyoner, gerek antik çağ kazıcısı, gerek eğitimci, gerek banka kurmayları, gerek ekonomik ilişkileri denetleyen ve kurgulayan polis, gerek tıbbi yardımlaşma adı altında toplumları kolayca hizaya getiren siyasi ve kültürel dayatmacı arabulucular veya ajanlar olarak uzun süreli oralarda kaldıkları sürece başlangıçta kendilerini yeryüzünün iyilik güzellik dağıtan ve bundan büyük mutluluk duyan melekleri gibi gösterdikleri, fakat zaman ilerledikçe gerçekte oralı yerli halklara hangi iğrenen, tiksinen, aşağılayan, dışlayan, kolayca elde edilen, hayvanlarla eşit hor gören anlayış ve algıyla bakıp davrandıklarının kayıt belgesini tutmuş adeta.
Tıklım tıklım dolu olan Gemide zar zor ve tüm imkanların zorlandıktan sonra son anda kötü karanlık pis bir kamarada yer bulunan yolculuk sırasında geceleyin temiz hava almak için çıktığı güvertede kimsenin kendinden haberinin olmamasını rica eden, herkesten gizli ve kaçak esrarengiz bir yolcuyla karlılaşır Amok Koşusu’ ‘da Stefan Zweig. Gemi o zamanlar Büyük Britanya sömürgesi Endonezya’ dan İngiltere’ ye yol almaktadır.
Kendi deyimiyle’ Bir kadını tavlamaktan daha şiddetli arzu ve merakla’ bu esrarengiz yolcuyu tanımak için gecenin geç saatine saatini kurar. Sonsuz siyahlığa parlayan yıldızlar, çalan çan, sakin sularda sessizce sallanan gemi, ıpıssız güverte, dünküsünün aynısıdır. Tahmin ettiği gibi karanlığa gömülü adam Pruva yakınlarında her günün tam da bu en ıssız saatlerinde pipo içmektedir. Adam, bu çıkmazda büyük üzüntü duymasına rağmen yıllardır herkese kulaklarını tıkayacak derecede samimiyetsiz sahte yapmacık ve göstermelik ilişkiler kalabalığı olarak gördüğü için giderek yalnızlaşmış, her şeyi içine atarak yaşamaya başlamış ve daha kötüsü hiç kimseyle konuşmamaktadır. Tabut gibi yaşadığı kamarasından bıkmış usanmıştır.
Karşılıklı selamlaşmadan sonra farkına varır ki aslında bu esrarengiz kişi biriktiği yalnızlaşma hücresinde derin ruhsal çöküntü yaşamakta ve biriyle içinde bulunduğu hastalıklı hali anlatıp konuşmaya can atmaktadır. Aksi halde kendini tümüyle kendi içindeki sessizlikte kaybedip çıldırmanın eşiğindedir.
Ne zaman güneş doğacak bilmiyorum
Mavi denizlere mor dağlara karşı
Bildiğim bir şarki var onu söylüyorum
Bildiğim bir şarki var onu söylüyorum
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta