O sahilde İsa'mızı gömmüş, tüm zaferlerin kayıplarını unutmuş olacağız. Sadece karşımızda ise güneşin yavaş yavaş eriyişi, oturduğumuz ılık kumların bizi üşütmesi olacak. Tüm Tanrılar'a sesleneceğiz; evet kaybettik... Keşke biraz daha kaybetseydik! Şanlı bir şekilde, bir dava uğruna savaşta kendimizi gözümüz kırpmadan adayabilirdik. Bizim büyük çaresizliğimiz biziz, kendilerimiz. İsa yaşasaydı bize ne yapmamız gerektiğini söylerdi o sahilde. Akşamla gündüzün karıştığı o anda ihtiyacımız olan tek şey bir anlamdı. Ne kadar denemiştik Tanrı'yı kurtarmayı, önce kendimizi kurtaramazken. En büyük anlar, Agustus'un o Roma'ya girişi gibi, o zevkle ve şevhetle bitiyor. Geriye kuru bir renksiz yansıtmalar... Beklemediğim gibi geldi, geldiğim gibi de gidiyorum. Sen de gidiyorsun. Güneş son ışınlarını o kadar tatlı hissediyoruz ki, ölümden korkar oluyoruz. Denizin tuzlu kokusunu burunlarımızdan içeri çekiyoruz. Seni düşünebiliyorum, sen de beni düşünebiliyorsun! Demek ki varoluşumuz gerçek, birer pembe düş değiliz. O gün ölmek için kötü bir gündü, sahip olabileceğin en iyi manzara tam karşıda olunca. Bizler kendimizi kabul ettirememiş çocuklarız, içimizdeki en büyük sırları en keskin ve acı düşünceleri hiç birbirimize söylemeyen insanlarız. Bu kadarı bile fazladır bize. İsa yaşasaydı bizi durdurmazdı, bize özgür irade veren Tanrı'da... Ölmek için kötü bir gün, yaşamak için çok iyi bir gün...
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta