Aşağıda İskender'i anlatan iki ayrı kitap özeti var. Onları okuyunca anlarsınız...
ÇAĞLARI DEĞİŞTİREN ÖNEMLİ ŞAHISLAR, BÜYÜK İSKENDER VE ARİSTOTELES (2)
B.İskender savaş sürecinde FRAKNS adlı savaş düzeni başta olmak üzere bir çok savaş tekniğini geliştirmişliğin yanında aynı zamanda savaşın ahlaki yanına da çok önemli katkıları olur.
Örneğin uzun bir yolculuktan sonra,işgal etmek için Çin sınırına dayanır,askerlerini dinlendirmek için sınırın hemen yanında karargah kurar.
Gecenin bir vaktinde koruması "şu gelen adam Çin hükümdarın elçisidir" diye haber verir.Korumaları tarafından elçi arandıktan sonra huzuruna alınır.Elçi selamladıktan sonra baş başa konuşmak ister,yanındakiler dışarı çıkar.Elçi İskendere kendisinin Çin hükümdarıyım ne istediğini öğrenmeye geldim.Eğer istediğin yapılabilir bir şeyse uzlaşabileceğini ve savaşamiyaçağını söyler.
Bunun üzerine İskender "bana nasıl güvenıp buraya kadar geldin" diye sorar. Çin hükümdarı "ben senin aklı başında yerli yerinde hareket eden birisi olduğunu biliyorum.Ayrıca aramızda düşmanlık ve kin yoktur.Sen de bilirsinki,eğer beni öldürürsen bu Çin halkının ülkemi sana teslim etmelerini bir sebep teşkil etmiyecektir.Sonra gaddarlıkla suçlanacaksın"dedi.
İskender akıllı biri olduğunu anliyacaktır.Çin hükümdarına üç yıllık gelirini hemen,bundan sonra gelirin yarısını her yıl için istiyorum der.Çin hükümdarı tamam kabul ettim,fakat bana durumumun ne olduğunu bir sorsanız,iyi edersiniz"dedi.
Bunun üzerine İskender "peki söyle bakalım,durumun nasıl"diye sorar.Çin hükümdarı eğer gelirimi bu kadarını versem "ilk savaşta düşmanımın kurbanı ve ilk lokması olurum der. Hükümdar gelirimi altı da biri yoksullara alıta biri bana,üçte biri orduya,üçte birini de sana verelim der.İskender tamam senden bu kadarla yetineyim der.Buna çok sevinen Hükümdar İskendere teşekür edip ayrılır.
Ertesi gün Çin hükümdarı büyük ve kalabalık bir orduyla İskenderın ordusunu kuşattır.Bunun üzerine savaş düzenini alan İskender ordusunu hazırlar.
Bu sırada Çin hükümdarı başında taçıyla bir Filin üzerinde görünür İskender gaddarlık yapıp anlaşmayı bozdun der.
Hükümdar hayır der."sana güçsüzlüğümunden dolayı itaat etmediğimi göstermek istedim"çünkü yüce evrenın sana var güçüyle yöneldiğini görünce sana itaat etmenın ona itaat etmeyi,sana yakın olmakla ona yaklaşmayı istedim diyerek cevap verir.
Bunun üzerine İskender "senin gibi birisinden cizye alınmaz.İkimizin arasındaki fazilete layık,akılla tavsif edilecek kişi sensın" Senden istediklerimden hepsini sana bağışliyorum.İskender çeker gider oradan bunun altında kalmiyan Hükümdar bir kaç misli hediye kendisine gönderir.""KAYNAK FİRDEVSİ nın İSKENDERNAME SİNDEN""
Ünlü Fransız düşünür MONTAIGNE DENEMELERİNDE insanlık tarihinde.
Üç büyük insan tanıdığını söyliyecektir.Homeros,B.İskender ve Epaminondas adındaki Yunan askeri konsey komutanlarından biridir.İlk ikisini genel kamuoyunun çok duyduğu bildiği insanlardır.Epaminondas çok bilinen bir insan değil ama onun için Montagne kitabında şunu söyler "ahlakına vijdanına gelince ,işbaşına gelmiş insanların hiçbiri bundan yana onunla boy ölçüşemez " bu üç insanı uzun uzun kitabında bunun nedenlerini yaziyor.
Sonuç Aristoteles ın düşünce ve bilime katkılarıyla B.İskenderin pratikte dünyanın keşifiyle yaptığı seferlerle yaratığı şehirler ve kurduğu kütüphanelerle ""Antik çağdan orta çağa geçişin zeminin hazırliyan gerçek kahramanlardır. İMRAN ADSAY 5/02/2019
İskender, Jona Lendering’in , gözünden… (Kitap yayınevi)
Bölüm 1
Sevgili arkadaşım, okumak güzel bir şey, ama her okuduğunu doğru kabul edip savunmak pek doğru olmuyor. Her devlet diktatörlükle yönetilir. Elbette diktatörlüklerde de nüans payıyla da olsa farklılıklar vardır. Ama diktatörlerin o iyilikleri kimi yararınadır? Önemli olan budur. Elbette her dönemde diktatörlüklerden çıkarı olan bir kesim vardır. Tarih onlar için iyi olanı yazar. Tarihi zaferi kazananlar yazar. İskender’in de bütün savaşlarda yanında tarihçileri hazır bulunmuştur. Tarihi de onun istediği gibi yazarlar. Her dönem yalakalar bu işi yapar.
Okuduklarımızdan doğru sonuç çıkarmak için, farklı görüşlerdeki tarihçiler tarafından yazılan üç-dört kitap okumamız gerekir.
Bu da yetmez biraz empati becerimizi kullanıp, günümüzle benzerlikleri karşılaştırılmalıdır…
Şimdi İskender’i farklı bir yazardan özetleyip sunuyorum. Umarım zahmet edip sonuna kadar okursun.
Evet zalim Pers İmparatorluğunu yenmiştir. Peki, halkları zalimlerden mi kurtarmış yoksa ondan daha çok zülüm mü etmiştir? Boyunduruğu altına aldığı insanlar memnun mudur?
Her ne kadar düşman ordularını bozguna uğratmış olsa da, boyunduruğu altındaki halkın nefretini kazanıp kendisine cephe aldıran lider, savaştan ne yazık ki yenilgiyle çıkmış demektir.
Sınırları gök kubbeyle birleşen krallık, idari bölgelere ayrılmış, her eyaletin idaresi ‘’krallığın muhafızları’’ olarak tanımlanabilen, satrap diye bilinen genel valilere verilmiştir. Bu valilerin öncelikli görevleri arasında, orduya asker alımı ve vergilerin zamanında tahsil edilmesi vardır.
Bu günkü yöneticiler de askeriye binaları, valilikler, vergi daireleri, tapınaklar adalet binaları… vs. Muhteşemdir. Sınırları gök kubbeye kadar uzanan imparatorlukta, imparatorluk satraplara bölününce her biri için yapılan muhteşem binalarla övünelim mi? Niye o zaman 1150 odalı saraya karşıyız? Niye adalet saraylarına karşıyız… Dışardan bakınca ne güzel görünüyorlar…
Her yıl düzenli olarak verilen haraç ve armağanlar sayesinde Persopolis, zamanla değerli madenlerin stoklandığı devasa bir kasaya dönüşmüştür.
İskender 330 yılında iktidara geldiğinde, bu devasa kasada stoklanan değerli maden miktarı 120 bin talet, diğer bir deyişle günümüz ağırlık standartları doğrultusunda hesaplandığında 3450 ile 4200 ton du. (2003 yılında Hollanda merkez Bankası’ndaki altın miktarı 875 ton.
Bu sermayenin kaynağı VAHŞET ve KAN
Kendinden önce gelen krallıkların vahşet ve kanından elde edilenlere kendi elde ettikleri de katılınca dünyanın serveti elinde toplanmış demek…
Kaç ölünün kanından ve kaç yaşayanın sırtından?
Atina’lı politikacı Demosthenes, İskender’in babası Kral Philippos’u barbar diye tanımlarken, rakibi İsokrates, Philippps ‘un barbarlara hükmeden bir Yunan olduğu fikrini savunuyordu.
Her dönemde görülen çatışmalar…
Phillippos, tek hükümdar olarak ülkeyi yönetiyor, her şey onun etrafında dönüyordu. Sikkelerde ülkenin değil, kralın adı vardı. Kral, bağımsız devletlerle Makedonya adına değil, kendi adına anlaşmalar imzalıyor, taamül ve geleneklerden yola çıkarak karar veriyordu. Yani Kral XIV. Luuis gibi ‘’kanun benim’’ diyordu.
Filozof Stagiroslu Aristoteles, İskenderin babası Phillippos’un hekimiydi ve Aristoteles’in çocukluğu da Makedon sarayında geçmişti. On yedi yaşına geldiğinde Pella’dan ayrılıp Atina’lı Platon’un yanına giderek felsefe öğrenimi görmeye başlayan Aristoteles, Phillippos ile bağlarını hiç kopartmamış,, kendini Makedonya’nın meselelerine adamıştı.
Phillippos onu, sarayına akademik danışman olarak davet edince, 343 yılında Pella’ya dönen Aristoteles, İskender’in 13 yaşından itibaren çok daha kapsamlı bir eğitim almasını sağladı.
Dünya görüşü ve gerçekliğe bakış açısından ötürü Aristoteles, İskender için ideal bir eğitmendi.
Aristoteles, köleliğin sıradanlığı ve gerekliliğini anlattığı politika adlı yapıtının 1. Cildinde, kimi ırkların köle olmak için yaratıldığını öne sürer.
İmparatorluklarda adet olduğu üzere, kralı kral yapan, yeni rejimin ilk kurbanı oluyor.
İskender daha 21 yaşında iken babası gözleri önünde hunharca katledildi.
Makedon soylularının oluşturduğu kalabalık dönerek olimpos heykelleri huzurunda İskender kral ilan edildi…
Babasına düzenlenen suikaste İskender’in de parmağı olduğu söylentileri yayılmış… Yani, İskender’i kral yapan babasının ölümüydü…
İskender’i bu söylentilerden, cenaze sırasında da işlenen seri cinayetlerle kanıtları temizleyen ve İskender’e nefes aldıran Antipatros oldu. İskender sonra bu borcunu unutmadı.
Askerle krala yeni bir bağlılık yemini etmekle yükümlüydüler…
İskender, tahta çıkış krizi sırasında, askere karşı yükümlülükler üstlenmek zorunda kalmıştı, ama özellikle, bir hayli çetin geçen ilk günlerden itbaren Antipatros’a ve yeni kral için gözünü kırpmadan damadı Attalos’un ölüm fermanını imzalayan Parmenion’a çok şey borçluydu. Her iki kıdemli devlet adamı Phillippos’un oğluna (İskender’e)ne denli bağlı ve sözünün eri kişiler olduklarını kanıtlamışlardı.
334 yılında başlayan Makedon-Pers Savaşını verdikten sonra Antipatros’u kral naibi atadı. Parmenion ise, askeri hiyerarşinin en tepesinde yer aldı.
Yunanistan - Thebaili katliamında… 6 binden fazla insan katledildi… 30 bin esir… ganimet inanılmaz boyutta…
Bölüm 2
Granikos çarpışması
İskender’in ordusu 50-100 bin kişilik oluyordu. Ordunun ve kullanılan hayvanların yiyeceği en önemli sorundu. Bu nedenler, savaşlar da hasat zamanı gözleniyordu. Hem ordusunun ihtiyacını karşılayacak, geriye kalan ne varsa yakılıp yıkılacak ki karşı taraf yiyecek sıkıntısı çekecek…
Kalan insanlar da zaten çoluk çocuk kılıçtan geçiriliyor… Kurtuluş yok…
Savaşlardaki çarpışmalarda ise yenilgi sonucu bir taraftaki askerlerin tümü kılıçtan geçirildiğine göre kendi kayıplarını da kabul ettiğimizde her zaman savaşa katılanların en az %60 kayıp sayılır.
Yolları üzerindeki tarlalarda hasat henüz yeni kaldırılmış olduğundan, iaşe subayları hasada el koyup köylüleri açlığa sürüklüyorlardı.
‘’Bir kral kendini tehlikenin göbeğine atmaz.’’
Perslere karşı Pinaros kıyılarında kasım günü 100 bin Pers askeri öldü… İsos çarpışması.
Makedon ölü 5000 civarında
Bronz ve dökme demirden çukur kaplar yapıp bunları kumla doldurup, kumu kor halinde mancınıklarla Makedonların üstüne attılar (Tyros savaşı)
Ortalığın nasıl bir kan gölüne döndüğünü anlayabilmek için şehir surları içinde 6 bin silahlı adamın katledildiğini bilmek yeterlidir. Acımasız katliamdan kurtulan 2 bin savunmacı sahil boyunca çarmıha gerilmiştir.
İskender, düşmanın gözü pekliği karşısında gösterdiği saygısına rağmen, ‘’Düşündüğün gibi can vermeyeceksin, bir mahkum için düşünülebilecek her şey gelecek başına’’ dedi. Batis, korkusuz ve kendinden emin bir ifadeyle kralı süzdü. Tehditlere rağmen ağzını açmadı. İskender bağırdı, ‘’ görüyor musun nasıl da inatla susuyor? Diz bile çökmedi! Ağzından tek yalvarma sözü çıkmadı. Ama ben onun sessizliğini nasıl bozacağımı biliyorum. Henüz daha yaşıyorken, Batis’in topuklarından delinerek ip geçirildi, savaş arasına koşulu atlar onu şehrin etrafında sürüklediler…
Siva
İskender’in zulmünü duyan bütün şehirler titremeye başladı. Hepsi halkını korumak için biçilecek vergilere razıydılar. Yeter ki halkları öldürülmesin.
Burada İskender’in yaşamını tümüyle değiştirecek bir şey oldu. İskender’i içeriye kabul eden rahip, onu açıkça tanrının oğlu olarak selamladı. Mısır gelenekleri uyarınca bu, sadece hükümdarın doğrudan doğruya Ra’nın oğlu olarak kabul edildiği fravunlara verilen bir ünvandı. Oysa İskender, ahalinin gözleri önünde bu üslupla selamlanmış olmanın verdiği şaşkınlığı gizleyememişti…
İskenderiye şehrinin kurulması için hazırlıkları yürüten ünlü Rodoslu mimar Dinokrates’le bir araya geldi. 7 Nisan 331 tarihinde İskender, belki de en görkemli mirası olarak bilinen İskenderiye şehrinin temel atma törenlerine katıldı.
Pers Ordusu
İskender Tyros’u kuşattığı sırada Dareios ona ikinci bir mektup gönderdi. Mektupta barış karşılığında toprak vererek ittifak öneriyordu.
Parmenion gibi kurmaylar, ele geçirilen toprakların yönetimine getirilecek yeterli sayıda Makedon olmadığından, daha fazla yerin fethedilmesinin sorundan başka bir şey getirmeyeceğini düşünüyordu.
İskender bütün bu yönetsel riskleri göze alıp Dareios’un mektubunu, ‘’yeryüzünün iki güneşe, Asya’nın da iki krala dayanmaya gücü yetmez’’ diye yanıtladı.
Pers savaşında (Gaugamela’dan sonra verilen kayıplar; her iki tarafın ordusu 100 bin civarında, ama savaşta taraflar yol üzerindeki yerleşim yerlerini de kılıçtan geçirdikleri için, Arrhionos’un verdiği rakama göre 300 bin ölü olduğu, Diodoros’un rakamları da 90 bin beşyüz olarak, veriliyor…
Curttius Rufus ise pers cephesinde 40 bin ölü olduğunu yazarlar..
Babil
Yunan tarihçiler şehri Kraliçe Semiramis’in kurduğunu, şehirdeki asma bahçeleri dışında Belos Mabet’ini de inşa ettiğinden söz ederler.
Yüksek duvarlarla çevrili Babil’i kuşatmak ve fethetmek zordu.
‘’Babil Kadınları şehvete düşkündür!’’ diye ünlenmiştir.
Esagila: Mezopotamya dininde Babil'in büyük koruyucu tanrısıdır. İlkin tarım tanrısıydı, sonra MÖ 20. yüzyılda kral Hamurabi tarafından en yüce tanrı derecesine yükseltildi, daha sonra MÖ 16. yüzyılda kral Buhtunnasr (Nabuhodonosor) tarafından tek tanrı sayıldı.
İskender Babil’e girmeden önce elçileriyle mesajını gönderir. Mesajında;
Esagila yeniden inşa edilecek ve Babilliler Esagila kasasına onda birlik ödemelerini yapabileceklerdir.
Askerler evlerinize girmeyeceklerdir.
Şehri fethetmek için iki şey yetmiştir. Biri tanrıları, ikincisi ise ‘’Şehvete düşkündür!’’ diye bilinen kadınların güvenliği… (Şehvete düşkün olanların şehvetten korkusu…)
On üçüncü gün askerler Sikilla kapısından girip Esagila önünde diz çöktüler.
On dördüncü günde tanrının önünde kurban kestiler
On beşinci günde İskender Babil’e girdi.
‘’Askerler evlerinize girmeyecek’’ ifadesi şehrin yağmalanmayacağına ve kışlaların şehir sakinlerinden uzak yere kurulacağı işaret ediyordu. Sokaktaki Babil’li için bu taahhüt güven vericiydi.
İskender 610 yılında Asurluları egemenliği altına aldıktan sonra, Babil krallığının sınırlarını genişleten Kral Nabukadnezar’ın sarayında ikamet ediyordu. Babil’liler Kral Nabukadnezar dönemini altın çağ olarak görüyorlar.
*****Ölülerden zarar gelmez****, İskender de eski Babil kralına saygısını sunmuş, yüce gönüllü bir kral olma sözünü vermiş ve hatta adına geleneksel bir taç giyme merasimi düzenlenmiş…
‘’yeryüzündeki cennetin temel taşı’’ diye tanımlanan ve doruğunun göklere eriştiği söylenen doksan metre yüksekliğindeki ‘’Babil Kulesine’’ (Ziggurat Etemananki)ne de tırmanmış…
İskender Anadolu, Suriye ve Mısır’da kendisini, yerli halkı Pers zulmünden kurtaran kişi olarak tanıtmayı bilmişti.
******Artık buna karşı da düzenbaz tarihçiler aksini iddia edecek değiller ya…*****
Bölüm 3
Ege Denizi bölgesinin güvenliğinin sağlanması gibi, stratejik değer taşıyan hedeflere ulaşıldıktan sonra Makedon askerleri evlerine dönebileceklerini hesaplıyorlardı. Ama öyle olmadı ve ordudaki çoğu asker kendilerine sefer sırasında eşlik edecek kadın ya da kız arkadaş arayışına girdi.
Savaş zamanı kadınlar her türlü bedensel eziyetle yüzleşmek zorundadırlar.
Belki de en acı olanı, bedenlerine cebren sahip olunmasına karşın, tecavüze kendilerinin neden olduğu yönünde suçlamalarla karşı karşıya bırakılmış olmalarıdır.
İskender’in tarihçisi, Curtius Rufus da onlara bir darbe indirmekten geri kalmaz. * İskender’i doğrulama adına*
‘’İskender’in şehirlerinden hiç birinde böylesine bir ahlaki çöküntü, böylesine bir ahlaki yozlaşmayla karşı karşıya kalınmamıştır. Ebeveynleri ve kocaları, rezaletin bedeli ödendiği surece çocukları ya da karılarının her önlerine gelenle hayvanca cinsel ilişkiye girmelerine ses çıkarmazlar. Orada yaşayan kadınlar, her ne kadar edepli giyinseler de katıldıkları içki alemlerinde çabucak iç giysilerini çıkartırlar. Okuyucularımla paylaşmaktan utanç duyuyorum, ama Babil’li kadınlar bu sırada giderek daha da edepsizleşerek, sonunda bedenlerini örten en mahrem giysilerinden de kurtulurlar. Bu ahlaksızca davranışlar salt erkeklerle beraber olan fahişeler arasında yaygın değildir, eğlence olsun diye evli kadınlar ve genç kızlar da böyle davranırlar.’’ Diye yazmaktadır.
Pers İmparatorluğunun yıkılışı, Girilemez sanılan Babil’e İskender’in girmesi bütün dünyayı titretmeye başladı… Savaşmanın yok olmakla aynı anlama geldiği o ortamda, güçsüzler için, göz göre göre yok olmaya gitmek yerine, yapılacak tek şeyin teslim olduğu düşüncesi de yayılmaya başladı. Daha İskender şehirlere yanaşmadan mektuplar gönderiliyor, verilecek haraca razı oldukları bildiriliyordu. Başkaldıranın başı koparılıyor, ibret için şehirlerde dolaştırılıyordu. Böylece İskender Hindistan’da racaları da denetimi altına aldı…
İskender’in en önemli Pers kentini teslim alışının ardından, hiç vakit geçirmeden ele geçirilen olağanüstü miktardaki altın ve gümüş, kaynaklara göre, 1040 ile 1200 ton arasında olduğu ve bunun o tarihe kadar elde edilen en büyük servet olduğu söylenmektedir.
Savaş esiri olarak aldığı Pers Kral’ı Dareios’un kızlarını sarayın yeni sahibi olarak bir saltanat düğününe hazırlanmaları için eski saraylarında bıraktı. Altı ay sonra da Susa ile evlendi.
Artık İskender’in gücünden korkan birçok kentte, alt düzeydeki komutanlar İskender’e karşı mücadeleye hazırlanan komutanlarına tuzak kurup kellelerini İskender’e götürerek ondan emrinde görevler alıp ölümden de kurtulmuş oluyorlardı.
İskender, bir gün Bend Şevar denilen bölgede Pers krallarından istedikleri geleneksel geçiş ücretini Makedonlardan da talep eden Uksii dağlılarına karşı bir sefer düzenledi. İskender ödemeyi bir gün sonra yapacağını söyleyerek onları denetimleri altında tuttukları vadide buluşmaya çağırdı. Gece olduğunda Makedon ordusunu kayalık bir geçitten geçirdi. Ay saat iki sıralarında battığı ve güneş de yediye doğru yükseldiğinden, askerler yolu meşalelerle aydınlatıyorlardı. Şafak sökerken girdikleri dağ köylerinde henüz yatağında uyuyan çoğu Uksii oracıkta öldürüldü.
Uksiiler’in kaderini paylaşmak istemeyen yerli halk hiçbir direniş gösteremedi. Kaçabilen dağlara kaçtı, kaçamayanlar kılıçtan geçirildi.
Savaş hukukunun yazılı olmayan kaideleri uyarınca bir işgal ordusu tarafından istila edilen yerleşim yeri teslim olmaya razı gösterirse orası yerle bir edilmezdi.
Garnizon komutanına göre şehrin yerle bir edilmekten kurtarılmasının tek yolu buydu. Garnizon komutanı kenti kendi elleriyle teslim ederse kurtarabileceğini düşünüyordu.
Ne var ki, bir kentin şehri yağmalamak bütünüyle farklı algılanması gereken bir eylemdi.
Persopolis pers İmparatorluğunun başkentiydi. İskender Makedonlara bu şehrin bütün Asya’nın nefret yuvası olduğunu anlattı ve saraylara dokunmamak kaydıyla, yağmalamaları için şehri onlara devretti. Zenginlik ve refahta eşi benzeri görülmemiş bir şehirdi Persopolis. Şehir sakinlerinin evleri de yıllar yılı ihtişam ve zenginliğin her türlüsünden payını almış, donatılmıştı. Makedonlar birbiriyle yarışırcasına, karşılarına çıkan her erkeği kılıçtan geçirip evleri yağmalamaya koyuldular. Evlerin çoğu sıradan insanlara aitti. Kadınlar, savaş esirleri ve kölelerin hepsi, mücevherleri ve pahalı giysileriyle çekilip götürülüyor, tecavüz ediliyordu… *** savaşlarda tecavüz Allah’ın emriydi sanki****
İskender bu katliama dur diyebilirdi. Persopolis’teki altın ve gümüş her askeri ihya edecek kadar boldu. Asya fatihinin asıl amacı olabildiğince fazla kent sakininin yok edilmesiydi. Yiyecek stokları mevcut boğazları doyurmaya yetmeyecekti, dolayısıyla tek çözüm o boğazları kesip atmaktı.
Askerler geride tek bir altın ya da gümüş bile bırakmadan saraydaki hazineyi taşıdı. İskender altın ve gümüşün taşınması için Babil’den, beş bin deve ve yirmi bin yük hayvanından oluşan bir kervan getirtti.
Dareios bir dizi felaketten sonucu darbe almış olan liderliğini geçici bir süre için de olsa gölge bir krala devrederek kendi idam fermanını imzaladı. Yerine geçen tarafından idama mahkum edildi.
Başkomutanlığın satrapların en güçlüsü olan Bessos’ devredilmesini önerirken sergilediği ısrarcı tavırla imparatorluğun kaderini belirleyen Nabarzanes’in ikiyüzlülüğünü açıkça yansıtmıştı.
Dareios öneriyi kabul etmedi ve Nabarzanes’e toplantıyı terk etmesini emretti. Artabazus Dareios’a, kullarının yaptığı gaf ve sergiledikleri düşüncesiz davranışlar karşısında töleranslı davranması gerektiğini söyleyerek durumu kurtarmaya çalıştı.
Dareios ilerlemek için işaret verip adeti olduğu üzere arabasına binmek için davrandığında, Bessos ve diğer hainler yerlere kapandılar ve kendilerini kralın önüne attılar. Pişmanlıklarından ötürü gözyaşlarına boğulmuşlardı. Ona yakararak yanaştıklarında, yaradılıştan dürüst ve samimi olan Dareios, gelip ayaklarına kapananların laflarına inandı ve onlarla beraber ağladı. (insanları kandırmak işte böylesine kolay!)
Yunan paralı askerlerinin Yunanca anlayan komutanı her ne kadar Dareios’u uyardıysa da, İmparator, Yunan birliklerinin sadakatinden emin olduğunu dile getirdi.
Kısa bir süre sonra Dareios, Besos ve Nabarzanes tarafından tutuklandı. Ertesi gün yola çıktıklarında imparator, bindirildiği arabada altın parangalara vurulmuş bir mahkum olarak görülüyordu. Daha sonra Dareios’u öldürdüler…
Sonra da İskender Bessos’su idam ettirdi.
Bölüm 4
Bütün bu savaşlarda bol bol halkın inançları ve tanrılar kullanılmıştır… O tanrılar ve inançlar olmasaydı, bu kadar insan kıyımı olmazdı.
Savaşlarda hep görüldüğü üzere kadınlar kocalarının katilleriyle evlenmek zorunda kalmıştır.
İskender sarhoşluk ve öfkenin kölesi olmuş, ‘’Kral benim, kanun benim!’’ demiştir…
Muhalifleri alelacele kurulan mahkemelerde idam cezasına çarptırmış, arkasından idamın uygulanmasını emretmiştir.
Adalet en güçlü iktidar sahibinin elindedir dilindedir… Platon ve Aristoteles de böyle demiyorlar mı? Aşağı seviyede ki insanların böylesine yüce kralların kararlarına itiraz etmesi saçmadır.
Kaçaklara yapılan saldırı kahramanlık değildi ama, İskender kaçakları kıçtan geçirmiştir.
Ora Kalesi kuşatmasında Hintliler İskender’e teslim olacaklarını bildirirler, ancak konuşma uzamış, karanlık çökmeye başlamış ve görüşme sekteye uğramış. İskender buna rağmen, hava iyice kararınca, kuşatma altındaki kentte büyük bir katliam gerçekleştirdi.
Hindistan’daki bir kast sisteminde; Kocaları ölüp dul kalan kadınların, eşleriyle birlikte odun yığınları üzerinde kendilerini yaktıklarını keşfetmişler. (Taksila’da)
İskender için insan kıyımı için gerekçe boldu… Zülumdan kaçmak kötü niyet sayıldığı için İskender kaçanları da kılıçtan geçiriyordu…
Yıllarca askerlik yapmaktan bıkan askerlere İskender teslim aldığı kentlerde yağma izni vererek gönüllerini alıyordu…
İskender’in başarıları, o zamanın dalkavukları tarafından abartıldıkça İskender’in yeni fetih damarları kabarıyordu…
Antikçağda çocuk ölümleri çoktu… Ama o dönemin kaynakları bu konuda suskun kalmış, bir donanmanın denizdeki seyrini anlatmayı tercih etmişlerdir…
İskender’in çılgınlıklarına tepkiler de artıyordu. Makedon askerlerinin bir kısmını terhis edip bir kısmını pers askerlerinin oluşturduğu bir orduya katarken itirazlar yükseldi…
O zaman İskender’in hepsini kovması gerektiğini ve hatta sefere de babasıyla beraber çıkabileceğini söylediler…
İskender bunu duyduğunda yanındaki komutanla beraber konuşma yaptığı kürsüden kışkırtıcıların üstüne yürüdü… Liderlerinin ele geçirilmesini istedi, kimlerin yakalanması gerektiğini de söyledi. Sayıları on üçü bulan bu askerler idam edilmek üzere götürüldü.
Askeri ‘’mahkeme’’ toplandı. İskender bu kez, Abderalı filozof Anaksarkhos’un ‘’bir hükümdarın yaptığı her şey, ne surette olursa olsun, doğrudur’’ sözlerini hatırlayarak, üzerinde çok düşünmeden ölüm cezasını onadı. Bu olay gerginliği daha da artırdı.
İskender içki alemine katıldı. Altıncı gün sarhoşluğunu atana kadar uyudu. Yedinci gün yeniden içti. Sekizinci gün tekrar uyudu.
Çok sevdiği dostu Hefaistion bu içki alemlerinde hastalandı. Ateşi yükseldi. Doktoru Glaukos muayene sonrasında Perhiz önerdi. Doktorun ziyareti sonrasında, hasta oturup koca bir sülünü tekrar yedi, üzerine bir testi şarap içti. Çok geçmeden hastanın durumu kötüleşti ve öldü. *(doktoru ‘’daha fazla ye!’’ deseydi tabi ki ölmeyecekti)*
İskender talihsiz doktorun çarmıha gerilmesini emretti.
Bu acısını gidermek için yeniden savaşa çıktı… İnsan avına çıkmışçasına önüne geleni öldürürdü…
Bir gün İskender’in tekne gezisi sırasında bir alamet kendini gösterir. Şiddetli rüzgar, İskender’in taşımakta olduğu krallık tacını başından alıp götürür. Taç nehrin kıyısında eski bir kral mezarını çevreleyen sazlıklara takıldı. Bu hayra alamet değildi. Tayfalardan biri derhal suya atlayıp sazlıklardan tacı kurtardı, hem kolayca yüzebilmek, hem de ıslanmasını önlemek için tacı başına geçirdi. Tayfanın zahmetini İskender bir gümüşle ödüllendirdi. Ardından da krala ait bir tacı giydiği için kırbaçlandı. Ödül kırbaçı birkaç misli karşılıyordu.
Dünle bu gün arasında fark var mı? 100 yıl sonra bu günkü tarihi yazan yalakalar övmeyecek mi?
Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 14.2.2019 21:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!