Gülüm;
Seni düşünmüyorum artık
Daha bir geçmez oluyor günler
İki valizim, askeri şapkam
Yozgat’lı beş kalorifer işçisi ile ben
En arkasında otobüsün Sivas’tan Kars’a
Her adımda karla kaplı dağlara, kızak izlerine baka baka
Ayrıldık Sivas ikliminden.
O anda biliyorum sen,
Taze çiçekli iki badem dalı gibi
Yorganının üzerine uzatıp kollarını
Uyuyordun yumuşacık.
Pek uyumadım.
Sarıkamış civarında gün ağardı
Ve inanmazsın, dağlar pamuktandı.
Ormanların içinde
Ve dağların ardında yetmiş bin asker
Enver Paşa emrinde
Hala kanamakta yarası
Yetmiş bin asker, ki; kökümüz toprakta
Kırk bini soğuk ve tifodan
Otuz bini otuz bin nefes, ki;
Yetmemiş buzunu çözmeye parmaklarının.
Otobüsten indiğimde hala kar yağıyordu
Fakat Arpa Çay’ının buzu çözülmüş;
Üç kez çözülünce yaz gelirmiş
Bu üçüncü çözülüşü ama eser yok yazdan
Yaz diyorum,
Burada iki mevsim var yaz ve kış
Sivas civarlarında kaldı ilkbahar.
Bir kez daha böyle olmuştum
Yine karlı bir kış ayıydı Ankara’da.
Seni tanımıştım, kolumun altında kitaplarım
Bıyıklarım buz tuta tuta
Sana açıp nar gibi yüreğimi
Dosttan silahını ister gibi, sevgini isteyecektim.
Şimdi giriş kapısında taburun, aynı duygulardayım.
Gülüm;
Son bir hafta boyunca denetlendik
İlk iki gün atış poligonunda
Oturup çiçeklerin ortasına karavana yedik.
Karlar erimiş hayli, fışkırmış altından kar çiçekleri
Sürdük namlulara fişekleri
Tüfek çattık hemen orada.
Namluları silip yağladık tüfeklerimizi
Nergisler kar çiçekleri fışkırdı yivlerinden
Ali onbaşı Hatçem türküsüne başlayınca.
Derken, haberci geldi
Eridi birden bire dağların karı;
Off dedikçe yıkılan dağların karı.
Yakaladım kanatlarından,
Ak üstüne benekli mektubunu
Kelebek gibi.
Bir şehirdesin; yel esmez, kar düşmez
Şimdi açmış kiraz ağacı baharı
Fışkırmış parke taşlardan hayat
Biz kömür yakıyoruz hala, dışarıda cehennem bir rüzgar
Nasıl dayansın yüreğim sert yastıkta yatmaya
Vatan dağlarına sırt vermek de güzel diyeceksin
Bu yürek puşt yüreği değil ama
Daha da güzeli kalmadı aklımda
Ak göğsüne sırt verip yatmalarım gibisi
Kurtuldu ellerimden ak bileklerin.
Sana mektup yazacağım bu akşam.
Kışlanın önünde turna sürüler.
Devriye subayıyım, Celal’ım türküsünü ıslıklıyorum.
Gitsem sana diyorum, kendimi yiyor içim.
Sol yanım dost dost
Sağ yanım düşman düşman
Daldan bir yıldız koparıyorum yakama
Tükürsem düşecek canım
Bir dostun kardeşi üç gündür kayıp
Belimde kor gibi yanıyor silah
Çekip vuruyorum celladı
Devriye subayıyım,
Vukuat yok.
Kışlanın önünde dolunaylar
Bir er geliyor uzaktan, gölgesi üstüme düşüyor
Gece kuşu ötüyor aç aç
Köpekler uluyor tok tok
Makineler gelip geçiyor Ankaralardan
Erzak taşıyor, domates biber
Kavun, rakı, zeytin, karavana
Mühimmat
Tüfek, sigara ve kaçak taşıyor.
Bir er geldi geçiyor
Üstüme gölgesi düşüyor
Eğilip toprağı kokladı, belki de sivilde bahçıvandı.
İn yok
Cin yok, düşman yok
Yarın tabanca talimi var
Canlanıyor gözlerin gibi aklımda
Yastığımın altındaki Uzun Belçika.
Demem o ki;
Biz asker olmadan önce de biliyorduk
Silahın pamuk atmadığını.
Ama inan, bir gözün, böyle parlak ve kara
Bu kadar sevecen olacağını seni sevmezden bilmiyordum.
Bir elin bu kadar candan, sıcak
Ayrılığın iki damla yaş olacağı aklıma gelmedi.
Oysa gencim, sağlıklıyım
Oysa sen dişisin
Nasıl da kaynamakta kanım
Bu dakikada gözlerin kapanıyor gözlerime
İşte tuttum ellerini
Tekmil batarya uykuda
Devriye subayıyım,
Vukuat yok.
Kışlanın önünde yeşil çimenler
Bahar bayramını kutluyoruz sevgilim
İşçi bayramını
Son derece güneşli bir günde Kars’ta
Ayaklanmalara karşı hazır kıtam
Çimenlerin üzerinde uyuyor şu anda.
Ayaklanma deniyor burada direnişe
Biliyorsun ayaklanma ihtilal niteliği taşır
İhtilal yok
Mevcut düzende daha iyiye direniyor Kars halkı.
Daha çok işe
Daha çok aşa
Daha adil paylaşıma.
Ben de Sovyet televizyonunu seyrediyorum
Biraz önce trampet çalarak çocuklar geçtiler
Adını bilmediğimiz bir şehirde.
Büyük ve ulu bir stadyumda kızlar dans ediyor mayolu
Şimdi Sovyet vatandaşları geçti ekrandan
En sağda Memedof vardı
Memedof diyorum, başkası olamaz
Tıpkı bize benziyordu elleri
Oğluna diyordu:
Bak ben nasıl yaşıyorsam
Öyle yaşıyor herkes
Herkes nasıl yaşayacaksa
Sen de öyle yaşayacaksın.
Ama
Biz emeğe göre değiştirdik düzeni
İnsana göre değiştirmelisin sen de
Düzen değişti diye, değişmez insan.
Bir yıl önce biz de kutladık işçi bayramını
1 Mayıs ‘ 77 de
Kışlanın önünde ardıç ağacı
Ardıcın yanında serçe
Serçenin karşısında ev
Evde bir kadın çamaşır yıkamakta
Kadının saçları sarı, çamaşırın köpüğü beyaz
Yakası da açılmış hafiften, görünüyor göğsü bembeyaz.
İlerde asker oturuyor,
Yanında tüfek var
Tüfeği yüreği kadar.
Yerde karınca bir yem taşıyor
Asker aslında köyünde yaşıyor
Kadın çamaşırını asıyor
Serçe bir böcek kovalıyor yerde
Asker memleketinde halay çekmekte
Kadın çamaşır derdinde
Çamaşırın çoğu beyaz
Kadının yakası açık, bembeyaz
Saçları sarı, tabiyatından.
Kışlanın önündeki ardıç, ağaçlığında
Ardıcın önündeki serçe, serçeliğinde
Evde kadın çamaşır yıkamakta kadın kadın
Beride çocuklar oynamakta çocuk çocuk
Günlerden 2 Mayıs ‘77
Otuz dört can katlolmuş yatıyor yerde, İstanbul’larda
Fener’e de gol atmış bir takım
Üzülür bir akılsız çocuk, oynar yüreğim
Ardıç, ağaçlığında
Serçe, serçeliğinde
Çamaşır yıkamakta kadın, kadın kadın
Ya senin bir hiçe üzülmen
Ya senin açlığın neden.
Kışlanın önünde alıcı kuşlar,
Nışanlar yavrusunu serçenin
Ve yükseğe yapar yuvayı, sarpa
Dike, yamana
Elbet onun da düşmanı var
Ve günlerden bir gün Kars’ta da erir kar
Çıkar altından yeşil çimen
Sanki beklemiş yüzyıllar boyu, sabırla beklemiş
Sabrının rengine boyamış usunu
Sanki yüzyıllardır üstünde şahmeran;
İki elleri kan.
Şimdi dağlar toprak ve taş
Şimdi gündüzler sıcak, gece ayaz
Be hey, bereketine kurban olduğum
Çeşit çeşit, türlü türlü
Kısım kısım, parça parça
Sınıf sınıf, boy boy
Dal dal, renk renk
Toprak toprak
Deniz deniz memleketim
Her ne kadar toprağa serilip yatmayı çok seviyorsam da
Dakikada yüz mermi yakmanın
Telli ve telsizle anlaşmanın
Yüz metreden aynayı vurmanın ilminden çok,
Oğulsuz uşaksız hüzünlü
Yalnız yatmalarlı gurbet akşamlarının ilmi
Off dedik ve yıktık yine dağları bugün
Devriye subayıyım,
Vukuat yok.
Kışlanın içinde bayramlar, bağlar
Sevdiğim bir bayram kartı göndermiş
Bayram dağ
Bayram taş
Bayram pınar
Bayram bir ulu ana
Ellerinde kına
İnek ve davar sağmanın alışkanlığıyla taşıyor bakracını.
Sen, ki; toprağım taşım
Canımdan kopardığım güneşimin parçası
Dosttan yana varsılım
Yaşamaktan yana yoksulum
Teskereden önce gelenim
Ak kartlara rengarenk basılıp
Etinden, gücünden, varlığının her zerresinden
Suretinden soyulanım.
Sen ki;
Çeşmeyi üç kilometrede kabullendikçe
Durup durup kanayacak yaram
Durup durup kükreyecek yüreğim
Nasıl çıkarıp atarım seni
İçimde bu sevda ün verdikçe.
Kışlanın önünde çayır çimen ve şadırvan
Bir yedek subay not düşüyor defterine
Ağustos bolluğunda bir bulvar
İnce yazılarla altı mayıs yazar
Bu bir utku oldu aslında asılanlar
Onlar geçerlerdi bulvarlardan
Şimdi siz de geçtiniz
Onlar, ki; ne kadar gençtiler, henüz siz de gençsiniz
Çarşılarda bayramlardan kalma bir bahar
Üveyikler konar, serçeler kalkar
Babacan sevecenliğinde çayırları okşayan rüzgar
Sizlere ne kadar da yakışırdı kardeşlik
Neden cellatlığı seçtiniz.
Sevgilim;
Birazdan sana mektup yazacağım
Yarın da sabah olacak
Talimata göre eksik avadanlıklar giderilecek
Krikolar ne durumda
Sabah sporu sekiz otuzda
Manganın koordineli atışı yedi mayıs
Nişancılık eğitimi yapılacak sekiz mayısta
On bir mayıs makineli tüfek eğitimi
Yirmi iki mayıs yakın savaş tekniği
Her salı ve perşembe araç bakımı yapılacak,
Tamir edilecek arızalı sahra telefonları.
Kar, kar, kar,
Açılacak yollar öğleye kadar.
(KAVGANIN TÜRKÜSÜ şiir kitabı sayfa 50)
Ahmet TahsinKayıt Tarihi : 19.9.2006 19:51:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Kalemine, yüreğine sağlık sevgili Ahmet Tahsin...
kutlarım
namık cem
KİMİLERİ NEFRET EDER,
AMA BEN BUGÜN BİLE GİDERİM.
BİTER Mİ DOSTUM,
AZ BİLE YAZMIŞSIN.
KUTLARIM HAYATI ZİNDE TUTAN HATIRALAR PARÇASINI.
KALEMİMNİZE VE YÜREĞİNİZE SAĞLIK.
SELAM VE SEVGİLERİMLE.
Tebrik ederim
TÜM YORUMLAR (12)