Kazım Abi’nin yüzü tebeşir gibi
Soralım, gene ne takılmış aklına
Hayırdır, neyin var Kazım Abi
Sabah sabah bu güneşli günde
Bu bulutlu surat çekilir mi?
Bu tuvalet bu kata ait kardeşim
Buranın temizlik parasını ben vermişim
Herkesin elinde bir anahtar
Buraya dışardan kimse girmemeli
Değiştirelim bu kilidi,
Verilen aidat ayda beş milyon
Bunun için emekli albayın hiddeti
Bunun için yükselen tansiyon
Artık düşman gibi bakıyor
Dışardan gelen sıkışmış insanlara
Albay aralık kapıdan dikizliyor
Dışardan bir kız geldi kadınlar tarafına.
Konuşuyor Kazım amca…
-yüzde yüz çaycı vermiştir buna
soysuz, utanmaz zampara…
- o kadar da büyütme be Kazım abi
- ne hakkı var kardeşim? Ne hakkı var yani
taa! nerden geliyor buraya
bazıları da hak veriyor emekli albaya
ne de olsa albay, boşuna konuşmaz ya…
şimdiye kadar saygı duyulan adamla
şimdi dalga geçiliyor
Az bilen çok konuşunca,
aklının ucu çabuk görünür.
Onun için daha iyi olur,
asker konuşmazsa
emekli bile olsa.
Neden ayrı tutarız,
Diğer insanlardan kendimizi?
Hem onu üzeriz, hem kendimizi
Böyle basit şeyler için mi?
Her yerde, her zaman savaşmak
değer mi?
fotoğraf makinesinin pili bitmiş
başladım sokak sokak aramaya
esnafın referansı yine esnaf
gittim esnafın gösterdiği dükkana
düşmanımız tombul kız çıktı karşıma
makineyi eline alıp
başladı yavaş yavaş anlatmaya
daha önce bilmediğim
çok şey borçluyum şimdi ona.
Uzak menzilli atışlar
Hiç hedefini bulmuyor
Yakın mesafeler ise
Gözleri yaşartıyor.
Tanımadığımız insanlara karşı
Acımasız, insafsız oluyoruz.
Sonra da utanıp,
pişman oluyoruz.
Zorunlu olursa uzak menzilli atışlar
Hesap makineleri çalışmaya başlar
Sağlam istihbarata dayalı
İnce ve derin araştırmalar yapmalı
Gözümüzü yumup
İşi şeytana bırakmamalı
Biz sıkışınca
ne beklersek başkasından
biz de beklediğimizi,
başkalarına yapmalı.
Sıkıştım bu sabah
İşe yetişmek için koşarken
Vasıtadan vasıtaya…
Zor attım kendimi büroya
Kaptım anahtarı, koştum kapıya
Boşalttım bütün yükümü
Kavuştum yeni bir dünyaya
Karaya vurmuş balığın,
Yeniden kavuştuğu gibi suya.
Hafifledim birden
Bende, balık gibi fırladım
Dünyanın öbür ucu sandığım
Toprakla kesişen ufuklara
Yeniden gelmiş gibi dünyaya
İşte böyle
hızla koşarken ufuklara
Umutlarım
çiğ tanesi gibi düştü toprağa
umutlarımın düştüğü yerdeyim
dalmışım derin bir uykuya
kabus gibi rüyalarım sarmış beni
uyandım,
yine çiğ tanesi gibi
kayboldu umutlarım.
İşte böyle geçti hayatım
Buharlaşıp
gökkuşağı olamadım
yine toprağa düşüp
yeni bir hayata başladım
hayat ne kadar da kısa
daha dün
deh deh yaptığın
siyah kıllı sırtımda
şimdi yemyeşil çimenler
ayakların
şimdi onlar arasında.
Hayat çok kısa torunum
Hayat çok kısa
Basit çıkarlar için
İnsanlığını unutma.
Kayıt Tarihi : 29.11.2006 21:41:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mehmet Halil](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/11/29/kisa-menzilli-gorusler-torunuma-ogutler.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!