Hiç kesişme olasılığı bulunmayan yolların çizdiği portede, her notası zümrüt bir yalnızlık olan şarkıları armağan almayı ne de çok istiyordum. Yolculuğun başı... Daha ilk molada uyku sersemliğini alt etmeye çalışan bir sesle uyanmıştım. Lili Marlen’in ellerinin izi olan mikrofondaki ses, şarapnel yaralı miğfer ve babası meçhul çocuklara yönelmiş bakışlara boyanmıştı. Veya galibi olmayan bir meydan kapışmasının çok hoyrat sonuydu beni dürtükleyen.
Çığlıklarca işgal edilmiş bir kentti gördüğüm: Tüm kuğular ölmüştü, bilinç spreyi püskürtülmüştü onlara.Sağ kalabilenler ise, üç adım karelik odalarda “Gök kuşağına selam verilmeyecek! ” komutunun kesin belirleyiciliği ile zapturapt altına alınmıştı.
Baba, çocuklarının kokusunun vazgeçilmezliğine karşın çekip gitme zorunluluğunu duyandı. Hatta ananın doğurganlığını “Bir at izi gibi” ardında bırakıp giden. Tutuşturulmuştu gidilecek kent ve bir çobanın dağ başındaki bahar uykusu kadar bir başınaydı. Kuşlar nasıl ki, seçmekten uzaktı ama oradaydılar, işte öylesine de terk ediyorlardı... Tıpkı insanların adlarını seçemedikleri gibi...
Kentin girişindeki kurşun delikleriyle dolu tabelada, bir seyyar satıcının yarım kalan avazı asılıydı.Yıkık duvarların sıcaklığı, sendelerken ona dokunmuş insanların ellerinden geçmeydi mutlak. Ve ona dokunan tüm köylü kadınların kaş arası terliydi. Bir baykuş viraneye yan gözle bakıp “Cık cık cık...” çekti, “Ben bile konmam” diye söylenerek tellere takılı uçurtma kuyrukları arasından uzaklaşıp gitti. Yarasa, kemirecek türkü bulamadığı için bitkin düşmüş farelerle milyarlarca yıl önce ayrıldığı söylenen soy sop yoluna şükretti; ve onlar için bir yerlerden buluşturup elinde taşıdığı beyaz bayrakları farelere atmaktan vazgeçti.
..
Kış bir savaş, yaz barış; bir vedadır sonbahar
Ölülere can verir, bir sedadır ilkbahar
..
ayvada çok çiçek var
bu sene.
meyvası bol olacak
desene.
ya kış?
sert geçecek o halde.
en iyisi çiçekleri kopartıp
..
Her şeye rağmen dünya
Yaşamaya değer
Her şey güllük gülistanlık
Olamaz hiçbir zaman
Zaten her şey istediğimiz
Gibi olsa bile
..
kış...
sen neredeydin?
bulutların karasında mı...
yoksa! ...
rüzgarların poyrazında mı..
neydi beklediğin?
..
kış gelir
kestaneleri çizmeden
samana gömerdik
kış gelir
kuyular açar
samanlar içinde
karları toprağa gömerdik...
..
Dem bahar zamanı, kış bırakmıyor
Sanki kışa kaymış günler akmıyor.
Grev mi var göklerde? İşler aksadı,
Örtülendi yüzü, güneş bakmıyor.
Penceremden girsin güneş odama,
Işıl ışıl vursun perdeli cama.
..
bu kış geceleri
gözlerim çok üşürdü
gözlerini düşünmekten
sensizliğin kar tanelerinden
damla damla damlardı
gözyaşlarım
eriyen hasretimden...!
..
Eğildi gül fidanı boran oldu kış vurdu
Ne hazin çiğ tanesi gonca üstünde dondu
..
direnişin türküsünü söğler ağıtlarda,Ulucanlar, cezaevinde tan vakti bir kızıllık sarmıştır ufku...bir genç adam mağrur yürür bittiğini bildği son direniş yolunda...ılgıt ılgıt akar yüreği gözünün önündedir kalabalıklarda sıktığı yumruğundan açarak emeğe özgürlüğü bıraktığı..coşkuludur yüreği elele verdiklerinin yanında,bir kara trenin gidişinde yakalar ansızın anasının kokusun,ne çetinmiş koca şehirde yaşamak...çıplak ayaklarıyla toprağa basışlarındaki serinliği hissetti yüreği ürperdi bir an,çocukken üşümediğini anımsadı güldü içinden...çocukken mutluydu kendince umutları vardı,gün sayıyordu hiç bıkmadan usanmadan..soğuk kış geceleri sobanın başında ısınmaya uğraşırken hep hayal kurardı; insanların mutlu oluşunu,üşümeden aç kalmadan...işten atamıyacaklardı arkadaşının babasını...anasının elleri üşümiyecekti bulaşık yıkarken soğuk sularda..anacığının yüzüne doyasıya bakmaya korkardı gözlerindeki hüznü görmeyi...sıkıca sarılmaya çekinirdi sıcaklığından ayrılamıyacağını bildiğinden...oysa şimdi tamamen ayrılıyordu anacığından...birkez sarılabilseydi sıcaklığını hissedebilseydi belkide üşümezdi bu son yolculuğunda,sarılabilseydi sonkez kokusunu duyabilseydi baharla toprak karışımı kokusunu....babası ellerinden tutabilseydi şimdi giderken benim korkusuz oğlum değişini duyabilseydi ellerinden cesaret gücü alırken...sallanan darağacında ki urganda takılı kaldığında düşünüyordu ve son kez yaşıyordu bunları...bir güvercin uçup gitti yükseklere cezaevinin kulelerinden o son kez bakarken kara toprağa...bir deniz durulmuştu ardından yüreğinin dalgaları sakinleşirken...benim adım deniz demişti dalgalarla büyür direnişim günü geldiğinde sesim hiç susmaz....yznerimanbinnuruçar
..
Çok uzaklardan geldim gülüm
Günümü, ayımı, yılımı kattım da geldim gülüm
Ben bir tek seni düşünerek geldim gülüm
Ben bir tek seni severek geldim gülüm.
Kumu taşa, taşı yola kattım da geldim gülüm
Kanımı durdurup bir tek sana geldim gülüm
..
Gökyüzün de masum bir akşamüstü,
Mışıl mışıl uyuyor sessizlik,
Göçmen kuşlar terk ediyor şehri usulca,
Caddelere şarkılar söylüyor yine rüzgâr.
Önce hafif tatlı bir tabiat sarıyor geceyi,
Dağlar, ovalar giymiş o mukaddes ak gelinliği,
..
cebime sıkıştırmışım mevsimleri
sen kış yaşıyorsun ben baharı
ben kış bekliyorum sen baharı
sen kar tanelerini sayıyorsun
ben her yaprağa bir isim veriyorum
adı sensizliği çağrıştıran
..
Kaç ay oldu görüşmeyeli hiç saydın mı. Ben sayamıyorum. Saymakta istemiyorum. Hiçbir tarih güncemde yazılı değil artık. Günleri saymazsam tarih atmazsam hiçbir sayfaya, seni de yazmamış olurum saydım. Adını söylemeyi unutur dilim, gözlerimden silinir yüzün, günler geceler geçtikçe eskir sandım. Hatırlamak yerine unutmayı seçtim bu yüzden kendimi eve kilitledim. O kitapçıdan kestim ayağımı, biliyorum ki her kitabın her sayfasında elimde olmadan seni okuyacağım, bir hayal perdesinde sen olmayan her şeyi sen ilan edeceğim, o hastalığım yeniden depreşecek ve ben yine bir şizofren gibi kendimle seni uzun sohbetlerin içinde büyüteceğim. Bazen selam gönderiyorsun vefalı bir dost gibi, bak seni unutmadım der gibi, bazen de alay eder gibi. Alıyorum almasına da sanki bana göndermemişsin gibi, sanki sen, sen değil de başka biriymişsin gibi. Böyle saymak uyuşmuş düşüncelerimin istifini bozmuyor. Biliyorum ki senden geldiğini söylesem kalbime yine düşüverecek ellerine, yine yolların bitmeyeceği zaman tüneline. Lakin son günlerde bir haller oldu bana. İnsan zamanla her şeye alışırda etki etmezmiş ya alıştığı her neyse hani kendinden bir parça haline gelirmiş, öyle bir şey galiba bu. Acının uyuşturduğu düşünceler acıya alıştı da yine kendini gördü galiba. İçimde bir deniz var dalga dalga. Her dalga esişlerinle kalbime dokunuyor yine. Öyle bir sağanak geçiyor ki içimden gözlerim bile onu zaptedememekte. Öyle güzel bir serinlik ki, bu o yağmurdan kaçmak istemiyorum onunla ıslanmak nedense huzur veriyor bana, hatta durulduğunda özlüyorum. Biliyor musun ağlamayı bile sevdim. Hep severdim ama bu his farklı. İçimde kaynağından çıkıp yol bulup gelen yaşlar beni sonbahardan da güzel bir mevsimle tanıştırdı. 5. mevsim diyorum şimdilik çünkü ne yaz ne kış ne de ilki baharların ve sonu da değil. Seni de oraya taşıdım artık orda yaşayacaksın. Yok saymak yetmedi, var olmansa yokluğunu getirdi. Uykuyla uyanıklık arası vardır ya gerçek kadar sahici ama bir düştür aslında gördüğün. Orada saklıyorum artık seni. Ayrılık bitirmemiş biz’le başlayan cümleleri. Ayrı ayrı kentlerdeyiz. Ayrı ayrı duygular düşünceler insanlar girip çıkıyor hayatlarımıza. Artık ben senin için gerçekte yokum ve sen de bende. Buna rağmen bir bağ var aramızda. Hadi ben sevdim de ondan kesemedim bu ipleri ya sen, sen neden bıçakla kesip özgür bırakmıyorsun yüreğini. Sonbahar ayrılıklar için yaşar ilkbaharsa kavuşmak kavuşturmak için, kış yokluğu anlatır yalnızlığı benim kitabımda yazsa en’lerin hepsini büyütür koynunda. Şimdi içimde süregelen mevsim hiçbirinin adını taşımıyor ne kavuşmak kaldı ne ayrılık ne yokluk var ne varlık. Benimle yaşıyorsun her nefeste ama senin hissedip de 24 saat yaşayamayacağın gibi. Biliyorum bunları anlatmama gerek yok sen adını koyamasan da farkındasın. Hayatımız benim çözemediğim bir şekilde hala birbirine denk düşmekte. Ben burada yaşıyorum sen yaşadığımdan habersiz beni yazıyorsun. Bir dosta mektup gönderiyorsun ona anlattıklarında sanki kendimi okuyorum. Garip hem de çıldırtacak kadar garip. Bu kadar benzemesi hayatlarımızın, ya senin kalp gözün açık ya da ben etrafımda olup bitenden haberdar olamayacak kadar aptalım. Yine de bir nedeni olmalı bunların. Elbet bir gün de sonu. Şimdilik bu tesadüflerin çılgınlığından kaçabilecek bir sağanağım var. Yıkıyor tüm üzüntü ve kederleri hatta sevinçleri. Bir tek korkuların tortuları arınamadı bu sağanak altında. Bazen yaşadıklarımdan korkuyorum. Ben de aşkının son hatırası şizofren nöbetlerimde kaybolursam bulur musun beni. Yoksa bu halimi görmek yani delirdiğimi daha mı mutlu eder seni, şımartır mı yüreğini. Hayatımdan çek artık ellerini, kopar şu ipi. Ben
seninle özgür kalmak istiyorum 5.mevsim bekliyor bizi. Hadi artık azat et beni.
..
Yeşil elbisesini giymiş geliyor,güzel,
İşte aradığım koku,içimi bir hoş ediyor.
Ben bugün için o çileyi çektim.
Hep ağzımda sakız gibi,
'bugünler olmasaydı yarınlar gelir mi? 'derdim.
Soğuk kış gecelerinden bahara uzanan yolculuk...
..
Bir çılgınlık yapalım kış günü
Bütün pis anıları kara gömelim
Grip nezle verem hasta olsun
Ebedi donup kalsın iki büklüm
Hiç uyanmasın kış uykusundan
Üstüne kırk kürek toprak atalım
İşte o zaman hıçkırır eski anılar
..
Kendim gelebildim ise senden bana bir düş,
Bir düş ki benim sende olan saklanışımmış.
Rüzgârla taşınmış kokunun geldiği bir kış,
Özlemle gelen sevgimizin yaklaşışıymış.
En mutlu bakışlar bana senden geliverdi.
Sevmekle değerlendi, bu; onmaz ateşindi.
..
Hasret Kalmış Kış güneşe
Bir beden kış ile yazın ortasında seni beklemete
Sözlerim dilimde cansız titremekte
Ya o gözlerin ölümü çağırtır bendenime
Bilmez eller ne yaşadık biz seninle
Çok zor yanlız kalmak bir yandan donmak ve bir yandan da yanmak
..
1
Bir şehir düşünüyorum, unutulmuş bir şehir. Ve eğer bir çocuk şehrini terk etmişse, çocukluğunun şehrinden göç etmek zorunda bırakılmışsa, işte o çocuk yaşı ne olursa olsun, o şehri her ziyaretinde yaralı bir türküyü yeniden söyler.
Bir şehir düşünüyorum, unutulmuş bir şehir. Kış zamanlarından kalma, karların eksik olmadığı, kızak kayan çocukların sesleriyle dolup taşan bir şehir. Yaralıların, mazlumların, gariplerin, unutulmuşların, kimsesizlerin şehri. Aylarca sürüp giderdi karakış. Yollar kapanır, evlerin, ahırların, damların önünü beyaz gelinlik gibi süslerdi kar. Tezek tutuşturulan sobalardan tüttükçe dumanlar, babaannemin buğday kavurgası süslerdi düşlerimi. Bir mevsimin tutsağında kalmışta olsak, alışmıştık böylesi yaşamayı. Şikayet etmeden, daha iyisinin düşünü bile kurmadan dalıp gidiyorduk zemherinin, kışın sonsuz misafirliğine…
..