Kış Kapıyı Kırınca. Şiiri - Özdener Gül ...

Özdener Güleryüz
341

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Kış Kapıyı Kırınca.

Dinle neyden, zira o, bir şeyler anlatmada, ayrılıklardan şikayet etmededir.

Ney der ki: ‘’Beni kamışlıktan kopardıklarından beri iniltim, kadın erkek herkesi ağlattı.

‘’Ben ki her meclisin ağlayanı, iyilerin de kötülerin de arkadaşıyım.’’

‘’Herkes kendi zannınca bana dost olur, sohbetimden bir şeyler öğrenmek ister.’’

‘’Gerçi sırrım, feryadımdan uzak değil, lakin her göz ve kulakta bunu sezecek nur yok.’’

‘’Can ve ten bir birinden gizli değildir. Fakat canı, görmeye izin yoktur.’’

(Mesnevi-i Şerif- Rumi)

Çok değil daha iki hafta önce çok güzel ve yazdan kalma bir ılık günde, Yeni Foça da sahilde dolaşırken yazlık bir evin bahçesinde gördüğüm henüz küçük bir erik fidanının havaya aldanarak dallarını çiçekle donattığını gördüğümde, bir yandan içim acırken beyaz çiçeklere, diğer yandan da Aziz Nesin’in dizelerini hatırladım.
Gerçi Nesin usta hatırladığım şiirini bir badem ağacına hitaben yazmıştı ama ‘’Badem Ağacı’’ şiiri o an küçük erik ağacı için de geçerli olabilirdi.


Sen ağaçların en aptalı,
Ben insanların.
Seni kandırır havalar,

Beni sevdalar.
Bir ılıman hava esmeye görsün… AZİZ NESİN.

Bir süre o güzel ve yakında yok olacağından emin olduğum geçici ve sonu olmayan beyaz çiçekleri seyrettim.

Ders alınacak o güzellikten bir hafta sonra bu kez Güzel bahçede hala ılık havalar devam ederken, bir portakal ağacında gözüme ilişen beni hayretler içinde bırakarak yine gülümsememe neden olan üzerinde portakalları ile birlikte ılık hava nedeniyle kendini baharda sanarak
Bir yandan da beyaz çiçeklerle donanmaya çalışan bir portakal ağacı.

Çevremde birçok insan kış’ın gecikmiş olmasından ve yaşadıkları pastırma yazı havasından çok mutluydular. Kış mevsiminin gecikmesinin gerçek anlamı kimse tarafından sorgulanmıyordu.

Bostanlı sahili, yürüyüş, bisiklet ve yeme içme mekanları ile doludur. İnsanlar güzel havalar nedeniyle bu mekanları dolduruyorlardı.
Kasım ayı mevsim normallerinin en az on derece yukarısında seyreden sıcaklıklar insanlara rehavet veriyordu.

Deniz durgun balıkçı tekneleri denizin üzerinde neredeyse tüm körfezi doldurmuş durumdaydı.

Peki, ama kış neredeydi? Bunu soran var mı? Elbette var.

Ancak,
‘’Kış’ın biraz daha gecikmesi kimseye zarar getirmez’’ düşüncesi insanlarda genel düşünceydi daha on gün evvel.

Düşünüyorum sahilde yürürken, bir yandan havanın normal olmayan sıcağıyla ter dökerken.
Bu havaya en uygun şarkı hangisi olabilir? Diye.
Aklıma Necdet Tokatlı oğlunun Acem-Kürdi şarkısı geliyor.
Bir anda da dilime dolanıyor.

Aşık’ım ben gül yüzüne,
Sevda saçan gözlerine.
Nasıl kandım sözlerine?
Niye sevdim zalim seni.

Seviyorum, Özlüyorum
Yollarını gözlüyorum.

Belki de geciken kış mevsimi için hep birlikte söylememiz gereken bir şarkıdır diye geçiyor aklımdan. Artık gecikmesin de gelsin diye.

Aklımdan düşünceler sıra ile durmadan resmigeçit yapmakta.

Şarkı, ezgi deyince de, Bu kez:

Elleri öpülesi Ali amcayı (Ali Sabuncu oğlu) hatırlıyorum birden.

Onu ve Eşi Semahat teyze’yi Güzel bahçe halk eğitim merkezi Türk sanat Müziği Korosuna giderken tanıdım.
Viyolonsel, Keman, Ney ve Kemençe gibi TSM baş sazlarını üstat seviyesinde çalabilen, Koro ya gelen kendi çocuğu yaşındaki koro elemanlarına koro şefimiz değerli hocamız Mehmet Boz kaya ile birlikte öğretmenlik yapan buna karşılıkta inanılmaz alçak gönüllülüğü ile sizi şaşırtıp kendisine hayran bırakan bir yapısı var.
Hiç bir zaman elini öptürmüyor. Size sevgi ile sarılıp hatırınızı soruyor. Garip bir saygı seli ile kendinizi ona çekilirken buluyorsunuz. Çocuksu tavrı, şakaları ve duruşu ile kendine bağlıyor sizi ulu çınar Ali Sabuncu oğlu.

Türk Sanat Müziğine birçok beste kazandırmış. Besteleri çok ustaca
Yazılmış ders niteliğinde ve zor olmayan nota dizinleriyle yazılmış.

Ut ile koroda çalışma esnasında hep Ali amcanın yanımda olup kemanıyla bana yol göstermesini, onun güzel yay çekişiyle çıkardığı
Doğru seslerle bana yol gösterici olmasını isterim.

Bize gösterdiği eski sararmış resimlerinde kendisini zamanının çok değerli ses sanatçılarının arkasında (Zeki Müren, Nesrin Sipahi ve Behiye Aksoy) viyolonsel çalarken görüyoruz hayranlığımız ikiye katlanıyor.

Değerli hocam Mehmet Boz kaya ve Ali Sabuncu oğlu hocamdan
İlk nota ve müzik bilgilerimi aldım.
Ali amca bendeki merakı görünce, ‘’Seninle kamışlığa gidelim bir gün.’’ Dedi.
Ondan gelmiş olan bir teklifi sorgulamanız temelde yanlış olacağından,
‘’Ne yapacağız Ali Amca? ’’ bile diyemedim.

İşte Rumi’nin, Ney ile ilgili;
‘’Beni Kamışlıktan kopardıklarından beri iniltim, kadın ve erkek herkesi ağlattı.’’ Sözünün anlamını ondan sonra anladım.

Kısa boğumlu bir kamış kestik kamışlıktan benim için. Öyle olması gerekliymiş.
Ali amca bana Ney yaptı. Üfleyeyim diye.
‘’Nasıl üfleyeceğim Ali Amca? ’’ diye sorduğumda da;

‘’Ateşe üfler gibi.’’ Dedi.

Üfledim ben de ateşe üfler gibi. Yandı göğsüm birden.
Üstelik hiç seste duyamadım hava’nın sesinden başka.

Ah! be Ali Amca, O an ruhuma ruh üflüyormuşsun da haberim yokmuş. Nereden bileceksin ben de tekstilcinin meslek hastalığı astım’ın olacağını? Ömrün uzun olsun. Semahat teyzeyle birlikte
İnşallah.

Ney den mecburen vazgeçip ut’a yönelmem ve değerli, sabırlı öğretici anlayışlı öğretmen Mehmet Boz kaya sayesinde kendimce
Nota okuyor ve ut çalıyor olmanın gururu var içimde şimdi.

Bu satırlardan her iki öğretmenime de saygılarımı gönderiyorum.

Çok değil, daha iki hafta önce güzel ve ılık havaların verdiği rahatlık ile işte bu düşüncelerle bostanlı sahilinde yürüyüşler yaparken, geciken kış’ı merak ediyor ve dengesi bozulan doğa’nın mutlaka bir gün bu dengeyi bozan insandan hesap soracağını düşünüyordum.

On Aralık Cuma günü akşamüzeri bile İzmir’i çevreleyen tepeler yemyeşil ve hava ılık iken,

On bir Aralık Cumartesi günü İzmir, Kış’ın kapıyı kırarak bir hışımla içeriye dalması ile İzmirliler neye uğradıklarını şaşırdılar.
Cumartesi sabahı İzmir’i çevreleyen tepeler, bembeyaz kar ile bir gün evvelki ılık ve yeşil görünümünü karlı görüntüsüne bıraktı.

Hiç olur mu, Oldu mu Daha önce? Yirmi dört derecelik hava sıcaklığının bir gecede dört dereceye düşmesi görülmüş şey mi?
Normal olan belli bir seviyeden aşağıya doğru mevsim normalleri denilen seviyelerde seyri değil mi hava sıcaklığının?

Kış’ın bu hışmı ne anlatıyor olabilir?

Bu şekilde şok denilecek şekilde düşmesinin anlamı ve doğanın bize söylemek istediği ne olabilir acaba?

Şimdi o erik ağacının ve de bir yandan insana portakallarını vermeye çalışırken havaya aldanıp çiçekle donanan beyaz portakal çiçeklerinin hali ne oldu acaba?
Sordunuz mu kendinize nedir üzerimize düşen görev?

Acaba Rumi’nin şu sözleri açıklayabilir mi bize bu görevi?

‘’Ney’in sadası ateş oldu, onu hava sanma, Kim de bu ateş yoksa yazıklar ona.’’ Mesnevi-i Şerif- Rumi.

www.gazeteyenigun.com.tr/yazarlar/özdener güleryüz

ÖZDENER GÜLERYÜZ

Özdener Güleryüz
Kayıt Tarihi : 18.12.2010 09:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Dinle neyden tam zamanı. zira o ayrılıklardan şikayet etmededir.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Özdener Güleryüz