Senin ayak basmadığın uykusuz şehirlerde,
Alnımdaki perçemler düştü ıslak kaldırımlara.
Kaç geceler kırmızı şarap şişelerine sarılarak uyudum, sen diye.
Kaç geceler başıboş bir sevdanın peşinden koştum,
Gençliğimi meleksiz şehirlerde yitirdiğimi bilmezsin.
**
Tan ağarırken tükenmişliği yaşadım sevgili,
..
Bazı kadınlar siyahı seçerler benim gibi...
Oysa ne güzel yakışır kadına kırmızı...
..
sonuncu kışta mıyız?
adalarda çiçek açmıyor
göstermiyor güneş yüzünü...
altında gizli denizin dili çarpıyor umarsız yüzüne
kinle bilenmiş dişleriyle böğürüyor başı ağrıyan vapur
eylemde bütün gemiler
..
Birbirinden habersiz, sayısız onca kötü benlik, yeryüzünde şeytanın yoluna kırmızı halılar serip durmakta!
Bu şer ikliminden rahatsızlık duyanlar, Allah'ın Rahmetinin tecellisini kendisinden başkasında beklemekte!
..
Dedim ya seni antlamak için açtım bu sayfayı...Hazırladım beynimin en gizli köşelerini...Uzayda yer almam manada yer almam anlamında gelmiyordu önceleri...Seninle kütle olmaktan çıktım...Hamdım yandım yandım...Pişmek için ne kadar acele etsede yürek çiğ tanesi kıvamında sende kaldım...Olgunlaşmak biraz da az sevmek anlamına gelecekti...kavrayamadım... Bir şehirde tanıdım seni...yokuşları dik rengi gri....Düğünlerinde türküler okunan bir şehirde...Nasır tutmuşken benliğim sen kesip attın....kızıl bşr kan boşandı topraga altındanda sen yeşerdin ilk baharda....Nasıl koşarsa kötürüm düşler ayağa kalkınca ehl-i alimin dilinde öyel koştum sana...yılların yorgunluğu vardı dizlerimde...Hamamönü dergah-ı taceddin evinde...çikolotadan düşlerdi varlığın bayram sabahları sen orada ben burada dalgalanırken derya, Konstantin şehrinde... Maviyi severdin...Mavi Anka kanatlarında bir safirdi...bazen yeşil bir ayakkabıda bazen rengarenk bir bilezikte bulurdum seni...Kubbe altında karışırdı nefesler nefeslerede... Han-ı cincide amin derdik Ezan-ı Muhammediyeye...Kuleler vardı yirmiydi sayılarıda her biri gelişini müjdelerdi müjganın...o mamur beste çalardı...beklerdi Firuze...toprak kokardı Başkent...Nisanın bereketi yağmur...yürüdün sen öylesine...bakardım ardından...Bilirdim vakti geldiğinde gidecektin...Çekecektim ardından kırmızı bir mendilinden kokunu....Yusufun zindanında kaldım gidişinle...Kıtlık oldu yüreğimde....Can taşı...Vursam bir parçanı diğerine....Çıkarmı bir kıvılcım...Başlarmı nar-ı ateş....
..
Seni hissettim içim de bu gece.Hani bir nehirin akışı vardır ya işte öyle aktın yüreğime usul usul...Gecenin o tarifsiz karanlığın da buldum aslında seni.Hiç aklıma gelmezdi oysa gecenin içinde ki bir ışığın, beni kendine çekeceği.O ışık öylesine tarifsiz ve yoğundu ki anlatamam belki de.Bir yıldız kopardım gökyüzünün koynundan.Kulağına fısıldadım.'Senin adın aşk olsun yıldızım'
Gökkuşağının renklerini saydım tek tek.Baktım yedi renk..Renklerden biri aşksız, eşsiz kalmış solmuş.Sordum ona 'Eşin yok mu? ' diye.'Yok.' dedi hüzünlü bir sesle.'Peki hangi rengi istersin? 'dedim.'Ben aşk isterim,aşkın rengi kırmızı.'dedi.'Ben kırmızıyım seni bulmaya,senin olmaya geldim.'dedim.Beni sardı tüm benliğiyle.Aslında aşk dediğim yıldızımda kırmızıydı.Gökkuşağı sevindi.Bir renk daha buluşmuştu teninde.
..
Bir güz akşamıydı.Sen yine o fırfırlı fistanını giymiş dans ediyordun.Elinde kırmızı bir şarap.Bense öylece bir sana bir şömineye bakıyordum.İçim içime sığmıyordu.Seni o kadar çok seviyordum ki bu sevginin yarısını döksem yine taşacaktı.Seni çok seviyorum.Bilmiyorum bana aşık ıydın? Dediğim gibi bir güz akşamıydı. sen o güzel fistanınla dans ederken ki kayıtlarına bakıyorum.Elindeki şarap gibi şimdi kan ağlıyorum.Seni arıyor,seni özlüyor,seni seviyorum.Şömine yanmıyor odunu yok bende yaşayamıyorum çünkü sevgilim yok.
..
Solmuş güllere inat
Sen kırmızı kırmızı gülümse
Sineklerin üşüştüğü bataklıklara inat
Nehir nehir, çağlayarak gülümse
Sisli bulutlara inat
yıldız yıldız gülümse
Gecelerin karanlığına inat
..
Tabiki sabah olcak.O zaman ne anlamı var düşlerin.Göreceksin ve uyanacaksın..Gene apar topar giyeceksin üstünü,çarparken tüm soğukluğunu zerresine kadar yüzüne suyun,gördüğün düşün etkisinde olacaksın hala..Sonra gene son gaz teğet geçeceksin evinin önündeki ekmek büfesini ve ihalal edeceksin tüm kırmızı ışıklarını yollarının.vardığında işine bütünün de nokta kalacak düşlerinden geriye.her şey baştan başlayacak
..
Dört çarpı dört makamlar
Çapsız çapsız
Koltuklarda adamlar
Damlaya damlaya göl olmuş
Taşmaya başlamış
Havuzlarından
Kırmızı kırmızı
..
Sen geliyor içimden
Ellerinde kırmızı güller
Güllerde dudakların yakamoz
Gözlerin yaprakların dokunuşları
Yosun kokulu,
Sözlerin türkü güllerin kokusunda
Sen geliyor içimden
..
SEN..hayalden gerçeğe dönüşen karanlıklar içinde bahtıma doğan sönmeyen güneşimsin.SEN..hazan olmuş yaprağı dalında kurumuş gönlümde sevginle yeşerttiğin nadide çiçeğimsin.SEN..umutsuz yaşantımda hep ters giden şansıma gülen talihim,yeniden hayat bulduğum değişen kaderimsin.SEN..olmazsan olmazım vazgeçmediğim asla vazgeçmeyeceğim kırmızı çizgilerimsin...
..
sarı sarı aksın güneş
mavi mavi ağlasın deniz
yeşil yeşil büyüsün doğa
yuvarlanalım kucağında
...
..
…………… Sarı kanatlı serçelerin ötüşünü dinlerken, çıkan sesin nasıl bu kadar ahenkli ve iç dünyamı dinlendiren, bestelenmiş gibi ritmli olduklarına anlam veremiyor, sana çeviriyorum yüreğimi ve bu kez anlamlar yüklemeden çam kokulu, göl kenarında bir doğanın atmosferine sarıyorsun beni ıssızlığında, sabahları kuş cıvıltılarının doldurduğu… Başka da hiçbir sesin duyulmadığı ve çamların buram buram iliklerime dolan serinletici buğusu yayılıyor bedenimde durmaksızın, çoğalarak, cıvıl cıvıl…
…………… Elma dallarından çiçeklere, otlara, toprağa, ahenkle ve ritmindeki uyumla uçarken kelebekler, oluşturduğu rengarenk kıvılcımlardan habersiz ne düşündüğünü ve uçmasının özgürlüğünde, nasıl paradokslar oluşturduğunu düşünüyorum…Beni görüyor mu ve nasıl algılıyor, belleğinde hangi şekle uygun görüyor? Diye sorgulayıcı yorgunluğa dalarken insanları doğadaki çeşitli sınıflara ayırıp seni bin bir renkli ve hiç birinin diğerlerine üstünlüğü olmayan kıvamda kelebeklendiriyor, kanatlarına sokak çocuklarının düşlerinde gördükleri uçan balonlar takıyorum… El sallıyor, kanat çırpıyor ve asla sayılamayan yüzlerce noktadan oluşan gözlerinle gülümseyip, az önce sınıflandırdığım insanlara doğru yolculuğa çıkıyorsun, çocukluk düşlerini emanet ederek bana… Çocukluğum, geçici aldığım emaneti kıskanıyor ve onun yanına koyuyorum, şimdi iki çocuk, iki düş, şımarma mevsiminde papatyalar takıyorlar birbirlerinin saçlarına ve bendeki çocuk kıskanıyor başındaki sarılı, beyazlı taçları, en çokta sana yakıştığını düşünüp, annesine sakladığı papatyaları, sağ dizi yerde, sol elini yana açarak, hafifçe eğilip sağ eli ile sana sunuyor kırlardan topladıklarını, bir centilmen oluyor çocukluğum, sen utangaçlığında kabul edip alıyor, lolita kıvamında buseler koyuyorsun çocukluğumun masum yanaklarına…
…………… Vaftiz töreninde ağlayan çocuğa veriyorsun balonlardan birini ve kelebek kanatlarını, saklı kimliksiz bir rahibeye dönüştürürken… Hiç bilmediğin, gitmediğin bir kente doğru havalanıyor, rüzgarın akışına bırakıyorsun özgür yüreğinin üzerindeki ışıltılı kanatlarını çırpmadan, yorulmadan, usul ve sessiz süzmektesin yabancısı olduğun kenti, gökyüzünden kuş uçumu mesafeye inerken… Gecenin gözlerinden, balonlardan birini mum yaparak, yakarak, aydınlatıyorsun rotanı, kent ışıldıyor, sen hiçbir yerini bilmediğin sokakların içinde, kırmızı taneli dut ağacının yaprağında soluklanıyorsun, vişne renkli balonları yüreğin gibi özgürleştirerek…
…………… Tahteravallide denge sağlayan akrobatları, rüyalarında göreceği heyecan ve şaşkın ve ağızları bir karış açık izleyen çocuklara mavili balonları veriyorsun, umutları, düşleri tamamlansın, eksik kalmasın sabah uyanınca hayal dünyaları diye… Pembe balonlar veriyorsun her birinin eline, varoşlardaki semt pazarında içi saman dolu sahte barbie bebekleri, annelerine aldırtamayan, sabah evden çıkarken para istediğinde sunturlu küfür savuran, akşamdan kalma aile reisinin düşman gördüğü karısının hala izlerini taşıdığı mor göz altı izli kadınların ellerini tuttukları sevimli, ürkek, belikli kız çocuklarına… Siyah balon vermek isterken vazgeçiyorsun bana kızarak, bende sana verdiğim papatyalarımda öfkemi saçıp kara kartalın başarısızlıklarından dolayı siyah yok diyorum ve veremiyorsun emekçi kadınların cüzdanına, çantasına göz koyup alıp kaçmak isteyen, artlarında dolaşan kapkaç kılıklı, varoşların, yıkanmayan yorgun, kirli, korkunç, erken yaşlanmış yüzlü gariban çocuklarına…
..
Türkmen kızı Türkmen kızı
Sen allar gey ben kırmızı
Sen allar gey ben kırmızı
İnelim gül bahçesine
Sen gül topla ben nergizi
Şinanay nay özlerinden
..
yaşamak adına doğmuşuz
sol yanında hisset yaşamın akışını
yaşam koksun her sabah
buram buram yaşam koksun
damarlarındaki kan gibi
her vakit hisset yaşamı
..
kırılgan zeminlerde
zorlu bir oyun
“sunulan goncagül sahnesi” eksik!
parçalanarak geliyor replikler
sevda aynası
..
KIRMIZILAR İÇİNDE
Kırmızılar içinde sen bir zarif gelincik
Gelinciğin ta kendi bayrak rengi gelincik,
Gelincik gibi belin zarif küçük incecik
Gelincikler içinde kraliçe gelincik.
..
Kalbin içinden çıkıyor, güzellik
Hayatın gerçeği,sevginin gücü
Bitiyor içinde kırmızı bir gül,gözyaşlarıyla konuşuyor
Herbir damlası yüreğimden akan hisleri,içimdeki sevgi gölünü hatırlatıyor
Akıyor kelimeler kağıtlara ben bile farkında olmadan hayrete düşüyorum
Gülü duvara koydum
Karşısına geçtim,fotoğrafını çektim
..
Dostum diye yakın duran,
Tuzak kuran kuyu kazan,
Daha yarı yolda satan,
Satanın ta alayına,
Bir kırmızı kalem çektim.
Hal anlamaz söz dinlemez,
..