KIRMIZI ŞİİRLERİ

KIRMIZI ŞİİRLERİ

Pir Sultan Abdal

Cem-i çiçeklerin hası,
Ağ gül ile kırmızı gül.
Deli gönül eğlencesi,
Ağ gül ile kırmızı gül.

Demi demi şirin demi,
Gelir geçer dünya gamı.
..

Devamını Oku
Halim Yazıcı

boyun atkısına bakıp göğün ağlardık
gizli gizli, kırmızı, gizli

düşlerimiz vardı
ateşböceği yüreğinden damlayan

tutunup kanatlarına alevden yelesine aşkın
..

Devamını Oku
Arif Dino

Yüreğim Kırmızı Şapkalı Kızım olduğunu söylüyor bana.
İsterdim, bir kurt gibi, köpüren ağzımla,
yutmak koynundaki al kafirlerin öldürücü kokusunu.

Kırmızı Şapkalı Kızın Karşılığı:

İyi tütünüm var tabakamda,
..

Devamını Oku
Ignac Kunos

Kırmızı gülü budarlar
Altına meclis kurarlar
Güzel o(ğ) lanı sararlar
Gönül sabr et de hamd eyle
Şükr eyle

Kırmızı gülün budağı
..

Devamını Oku
Sait Faik Abasıyanık

İşte yanımızdan bir tren ışıkları ve insanlarıyla bir yere düşer gibi geçip gitti. Bir başkası duran vagonumuzun tam karşısına bir vagon getirdi bıraktı. Karşı kompartımanın camı da açıldı. Bir insanla burun buruna idik. Birbirimizi süzüyorduk. Her şeyimizi; yolumuzu, kafa kağıdımızı, yüzümüzü, ailemizi, elbisemizi, her şeyimizi birbirimizle değişebilseydik ben kendimi unutsam o olsam; o kendini unutsa ben olsa... diye fikrimden geçti. O olsaydım nerede inecektim? Haydarpaşa'da. Nereye gidecektim? Eşyamı Sirkeci'deki otele bırakıp bir lokantaya. Rakı getirtirdim. Bir balık ızgara ettirirdim. Sonra Beyoğlu'na çıkar, İzmir kahvesine giderdim. Birisi ile ahbap olurdum. Nasıl yapardım bilmem ama yanımda oturan zata gülümser, nerelisiniz? diye sorarsa,

"Kayseri'de (...) şirketinde memurum, derdim. Şirketin bir işi için geldim de..."

Kendimi istasyonun bekleme salonunda buldum. Sessiz sedasız, göz kapakları yorgun ve kırmızı insanlar vardı. Geçkin ve şişman iki bayan mahzun mahzun düşünüyorlardı.

İstasyon aynaları meşhurdur: İnsanı perişan gösterir.
..

Devamını Oku
Ahmet Ada

Gece zeytin topladık, ay karaydı, yıldızlar yoktu, deniz zeytinliğe bıraktı dağılmış ruhumu. Uzakta mezar yazıtlarından esiyordu kırmızı yel. Bana ölümü ve dirimi düşündürüyordu. Çok sevdiğim gelincik tarlalarında uyumak, bir daha uyanmamak geçiyordu içimden. Buluttan seleler zeytinlerle dolduğunda acı çeken yel gibi geçiyordum dünyadan. Bir ağaçla konuşmak, bir kuşla uçmak hafifletmiyordu acımı, varoluşun ezik çarıklarıydım.
..

Devamını Oku
Cemal Süreya

Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların

Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
..

Devamını Oku
Necip Fazıl Kısakürek

Renkler, mavi, kırmızı, yeşil, erguvan ve mor;
Camlarda, kaybedilmiş vatanı heceliyor...
..

Devamını Oku
Ahmet Ağdere

Gecenin son demlerinde, kırmızı perdelerini ve kırmızı abajürünü kapatıp usulca kırmızı yatağına uzandı. Aklı hâla o kırmızı dudaklardaydı ve tüm gece onları düşünmüştü. Nereye baksa, kırmızı dudaklar aşağı yukarı hareket ediyordu. Değildi ya, sanki yanındaymış gibi, öylesine ürkek ve çekingen vaziyetteydi ki, sanki kırmızı kırmızı canavarlar üzerine hareket ediyor ve kırmızı dişleriyle onu parçalıyorlardı.

Olamazdı, olmaması gerekirdi. Kırmızı duvarlar arasında, açık kırmızı bir sayfa üstüne koyu kırmızı kalemle “Artık buraya kadar! ” yazmaması gerekirdi. Oysa her şey ne kadar güzel başlamıştı. Tek hayalleri, kırmızı bir evdi; Kırmızı kapı, kırmızı duvarlar, kırmızı masa, kırmızı halılar, kırmızı yatak örtüsü, kırmızı vazolar, kırmızı güller.. Gün gelip hepsine ulaşmışlardı, ulaşmışlardı da, neydi ansızın onu ondan koparan sebepler, anlamıyordu... Aklı bir türlü bunu almıyordu.. Uyuyamadı. Yatağından kalktı, kütüphaneye yürümeye başladı, kırmızı merdivenlerden geçti, kırmızı kitaplığa yaklaştı ve kırmızı ciltli bir kitaba elini uzattı. Kitabın üstünde “Aşk Dediğin Laftır” yazılıydı. Yaklaşık bir ay evvel, Beyoğlu’nun kırmızı kaldırımlarında yürürken ismi Kırmızı olan bir kitapçının raflarında rast gelmişti. İsmi ilginç geldiğinden olsa gerek satın alıp kırmızı ciltlerle dolu kütüphanesine kazandırmıştı. Ama, bir hayli yoğun olduğundan, okuyamamıştı.Konusu neydi,ne anlatırdı, ne düşündürürdü bilmiyordu. Gözbebeklerinin içinde kırmızılar gittikçe artmaktaydı. Esiri olduğu uykusuzluğun içinde uyuyamazdı. Yavaşça kırmızı koltuğuna oturdu ve kırmızı abajürün ışıltısını hafiften açarak okumaya başladı: Bir şehir, evli bir kadın, üniversiteli aşığı ve “kırmızı yatağı”.. Şafak çöktü, güneş kırmızı alevlerini yeryüzüne sundu… Akşam oldu,güneş dünyaya kısa sürelik ayrılışını duyurdu.. Ama, o hâla eline aldığı kitabı okumaya devam ediyordu ve kitabın sürükleyici anlatımı içinde kırmızı düşüncelerde gidip geliyordu.. Kitabı bitirdiğinde, kitabın konusundan esinlenerek yüreğine bıçak gibi bir saplantı düştü; “Acaba aldatılıyor muydu? ..”

Yok, yok olamaz, yapamazdı bunu ona.. Küçük de olsa ihtimal vermiyordu buna. Ama olabilirdi de..Ya öyleyse? .. Koltuğundan bir hışımla fırladığı gibi yatak odasına koşar adımlarla koşar adımlarla ilerledi. Kırmızı dolabı açtı, içinde bir şey bulamadı. Kırmızı kazaklarını, kırmızı gömleklerini, kırmızı paltosunu, kırmızı çoraplarını, kırmızı jartiyerlerini, dolabında ne varsa silip süpürüp gitmişti. Mutfağa gitti, birşeyler bulabilirim umuduyla kırmızı buzdolabının üstüne baktı, bulamadı..Kırmızı tabakların altlarına baktı, bulamadı. Kırmızı masanın gizli bölgesini aradı,yine bulamadı.. Son çare olarak banyoya gitti. Geçen haftasonu, beraber gittikleri tatilde yanlarına aldıkları kırmızı bavulu gördü. Bavulu açtı, açmasıyla gözlerini biraz daha açması bir oldu. Bavulun içinde küçük bölmede bir resim saklıydı, senelerdir beraber kırmızı bir dünya kurmak istediği aşkını, sevdiğini, birtanesini, sarışın, sarılar içinde bir başkasıyla görüyordu. Daha fazla dayanamadı ve resmi, kırmızı alevler arasına gömdü.

Çaresizlik içinde bir o yana,bir bu yana yürümeye başladı.Çareyi evden dışarıya adımını atmakta buldu.Kırmızı dış kapıdan kırmızı ayakkabılarını giyerek çıktı. Kırmızı çiçeklerle dolu bahçesinden ilerleyerek geçti ve kırmızı arabasının kapısını açtı. Arabayla güneye doğru hareket etmeye başladı. Yol üzerinde gördüğü kırmızı kiremitler, kırmızı tabelalar, kırmızı giysili insanlar, kısaca kırmızıya dair ne varsa her şey, onu ona hatırlatıyordu.Onu çok seviyordu, onun onu sevmemesine veya böylesi aldatmasına imkan vermiyordu. Ve bu durumu kabullenemiyordu. Tüm bu düşünceler arasında karşıdan gelen kırmızı kamyonu fark edemedi..
..

Devamını Oku
Gülay Aruç

Kırmızı ayakkabılar beni bugün bile çok ilgilendiriyor. Hele rugan olursa. Bir de üzerinde fiyonkları varsa. Bağcıklı da olabilir.Yani her türlü kırmızı ayakkabı alınır, giyilir, vitrinlerde seyredilir. Kabulümdür. Bana iddiayı, liderliği ve estetiği hatırlatıyor. Her zaman fit olmayı.
Şimdi gelelim kırmızının mazisine: Annem, ben ilk okula giderken nedense bana yerlere kadar siyah önlük diktirirdi hep. Ben okula gitmek için, her gün bir rahibe muhafazakarlığında yola çıkar, sağa sola bakmadan baston gibi yürürdüm.Öyle yürümemi isterdi çünkü. Kimseyle konuşma, yabancıların yanına gitme derdi. Kurulu bir saat gibi çalışırdı bu düzen.. Ta ki bana, o baştan çıkarıcı kırmızı bereyi örene kadar. Anneciğim, kırmızı renkli bir berenin çocuğunu bu denli değiştireceğini bilse örer miydi hiç? O bereyi bir gördüm, her şey değişti. O parlak kırmızıya bir takıldım ki sormayın gitsin. Sabahları ilk işim, saçlarımı bereye uygun bir şekilde taramak ve süslenmek olmaya başlamıştı. Okul önlüğümün uzun eteklerini, evin köşesini döner dönmez yukarı doğru kıvırıyor, artık salına salına yürüyordum. Bana bir şeyler olmuştu. Bence beni kışkırtan şey kırmızıydı. Bunu birkaç yıl sonra ilk kırmızı ayakkabılarımı giydiğim zaman anlamıştım. Keramet berede veya ayakkabıda değildi. Kırmızıdaydı. Ama daha sonra kırmızıya olan tutkum, nedense ayakkabıda noktalandı ve sabitlendi. Bayramlıklarım için çarşıya çıkıldığında, annemin kırmızı ayakkabı alması için içimden dua ediyor, giysilerimi bile ona göre seçiyordum artık. Benden 20 yaş büyük komşu çocuklarına aşık oluyor, düşlerde dolaşıyordum. Onlar bunu hiç bilmiyorlardı.Hiç bir zaman da öğrenemediler. Kırmızı güller topluyor, bol bol aşk senaryoları yazıyor, sonra o senaryoları ilgili yerlere postalıyor, aylarca cevap bekliyordum. Beni keşfedemediler diye önce kendime, sonra da onlara çok kızıyordum.Bir müddet içime kapanıyor, yıkılan hayallerimi tamir ediyordum. Ve derhal yeniden, yeniden ayağa kalkıyordum.

Neden ve niçin yıkılırdım? Neden gizemli bir hüzün dolardı içime.Şimdi hatırlamıyorum bile. Tek hatırladığım şey; kırmızı ayakkabılarla, kırmızıyla olan tutkulu beraberliğim ve bu beraberliğin beni olumlu yönde nasıl değiştirdiği. Bence yaratıcılığın ve gördüğüm yanlışlara inatla karşı koymanın rengidir kırmızı. Tutkuyla sevmenin, sadakatin rengidir kırmızı. Saçlarıma beyazlar dolsa bile, ben her zaman benim kanımı ateşleyen bu rengi çok seveceğim.Yaşlanınca kırmızı ayakkabı giyemeyebilirim diye düşünüyorum bazen. Ama yine de bana alınacak, beni sevindirecek en güzel hediye; içinde mutlaka kırmızının var olduğu pofuduk bir terlik veya al kırmızı, bayrağımın renginde bir şal da olabilir diyorum. Hani saçları bembeyaz olmuş, yüzü kırış kırış, gözleri sık sık uzaklara dalıp giden pamuk nineler vardır ya, benim babaannem gibi mesela; küçülmüş, eğrilmiş, yaz kış üşüyen bedenini bir şal ile örterler.İşte ben de öyle biri olurum belki.Kimbilir! Yaz, kış kırmızı bir şala sımsıkı sarınırım. Sığınırım... Ölene kadar omuzlarımda bir bayrak gibi dalgalanır, büyük bir gururla...Kim bilir!
..

Devamını Oku
Mahmut Tekin

Gülü seviyorum
Kırmızı gülü...
Gül kırmızı... ateş
Kırmızı... güneş kırmızı...
Ufuk kırmızı.. kıpkırmızı...
Aşk kırmızı... sevgi
Kırmızı... doğa kırmızı...
..

Devamını Oku
Sevim Aslanalp

Yürekteki yangının, tek rengidir al
Yalan değil sevgilim! ! Aşk al kırmızı! !
Dudağının rengidir, tadı ise bal
Aşk kırmızı sevgilim! ! Aşk al kırmızı! !

Hasretle yandı gönül, bak can kırmızı,
Çanağa döndü gözler, bak kan kırmızı
..

Devamını Oku
Perihan Pehlivan

Ateş kırmızı, kan kırmızı
Elma ile nar kırmızı
Tan kırmızı, şal kırmızı
Dudak kırmızı, dil kırmızı
Hiç biri yakmıyor.
Senin aşkın kadar.
5.72009 İST
..

Devamını Oku
Bülent Ateş

Mavi ve kırmızı aşkımızın rengi
Mavi mutlu kırmızı ağlar gibi
Mavi alçak kırmızı dağlar gibi
Mavi sen kırmızı ben gibi...

Mavi ve kırmızı aşkımızın rengi
Mavi su kırmızı ateş gibi
..

Devamını Oku
Salih Şanlı

Gülistâna taht kurmuş şems-haşem kırmızı gül
Fermân yağdırır halka kor hatem kırmızı gül

Lâ'li, yâkûtu, elması, yalınkılıç mahfûz
Zümrüd köşkünde kurdurmuş harem kırmızı gül

Zümrüd yapraklarıyla saray hayali gerçek
..

Devamını Oku
Akın Akça

Kendisi için yuvalanmış oluklardan geçip gidiyordu her sabah kırmızı lokomotif, nerdeyse yarıya kadarının bu oluk-yollar'a gömülü olduğu vagonlarda dış cephedeki pencerelerden anca dışarıyı görebiliyor olan içerinin yolcularının...

Pastel şehrin suları kesikti. Yılbaşına bir gün kalmışken, kırmızı yağması gereken kar mavi yağmaya başladı. Noel babao gece tüm evlerin bacalarından içeri doluşmuş ve çocuklara hep hediyeler bırakmış. 1 Ocak'ta da tüm şehrin suları gelmiş.

Kırmızı lokomotif bunun nasıl olduğunu anlayamayınca gidip Noel baba'ya sormak istedi, onu nasıl bulacaktı peki? Vali'ye danıştığında, dediler ki: 'Sen en iyisi bir yıl daha bekle.' O da bekledi. Yılbaşı gecesi şöminesinin önünde Noel Baba'yı yakaladı, sordu ona sorularını bir bir.

Noel Baba ona, hep kırmızı olursa maddenin hep madde, enerjinin hep enerji kalamayabileceğini anlattı; bunun için, önceki yılbaşında mavi kar yağdırıp daha bir şevkle girmişti bacalardan içeri. Sevindi ve sıçradı loko, ama bir şeyi de merak etti:'Peki mavi yağdırdığında şevkleneceğini biliyorsan, neden kırmızı yağdırırken de bu şevinci geçirebileceğini denemedin? ' Şaşıran Noel baba: 'Her şeyin bir sebebi vardır.' diye cevapladı. 'Olan bir şeyden umut kesme, gelecek yılbaşı gene kırmızı yağacak, sonraki yılbaşı ise yeşil olacak.' 'Olan şeyin sebebi vardır, neden kapıdan değil de bacadan daldığımın bir nedeni vardır.'
..

Devamını Oku
Hayali Sndm

Kırmızı bir sokaktayım
Elimde kırmızı gül demeti
Oturduğum kaldırım kırmızı
Sokak kırmızı boyanıyor
Ardından gök kırmızı
Sırtımdan kırmızı boya akıyor
Su kanalından Kırmızı boya akıyor,
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir zamanlar ormanın iki tarafında iki saray varmış.Biri sağ tarafın çok uzaklarında diğer saray ise sol tarafın uzaklarında yaşıyorlarmış. Bir gün savaş emri verirmiş.Pazartesi günü savaşacaklarmış. Hangisi yenerse ona madalya vereceklermiş.Ama içindeki krallar savaşacaklarmış. Herkesin beklediği an geldi. şavaşın başlamasına az vakit kalmıştı.Herkes aşağı indi.Bir sarayın adı kırmızı saray diğer sarayın adı ise mavi saray üç saat geçti savaş bitti. Kazanan kırmızı saray oldu. Kırmızı saraya madalya verirdi. Mavi saray üzgün üzgün saraylarına gittiler. mavi sarayın kralı dediki bir daha ki savaşta biz yeneceğiz.Yenemezsek benim adım kral olmasın dedi. Kırmızı sarayın kralı kızına söz vermişti. Diğer şavaşta biz yenersek sana madalyayı vereceğim. Kral kızını çağırıp madalyayı kızına verdi.Kızım sana söz vermiştim diğer savaşta biz yenersek sana madalya verecektim. Şimdi al bunu dedi. Küçük kız madalyayı alıp babasına teşekkür ederim dedi babası ne demek dedi. Bir gün çook güzel mi güzel ormana yeni bir saray geldi. Yeni sarayın adı pembe imiş. Kırmızı saray ile mavi saray çook şaşırdı.Çünkü bu ormana iki tane saray yete bilir di.Pembe saray bu ormanda iki saray olduğunu biliyordu. Hatta yeni olduğu için iki saraya bir ziyaret yapayım da tanışalım bir de hediyelerimi veririm dedi. İlk kırmızı saraydan başlayayım dedi. Yürüdü yürüdü yürüdü şükür olsun vardı.Sarayın kapısını tıkladı. TIK TIK TIK TAK TAK TAK diye tıklattı.kapıyı açan güvenli güvenciler açtı.Güvenli güvenciler dediki kimsiniz yabancılar giremez dediler. Ben yeni sarayın yeni kralıyım dedi ve güvenli güvenciler buyurun deyim kapıdan içeri girdi.merdivenlerden yukarıya çıktı kralın kapısını tık tık diye tıklattı.Kral kim o dedi ben yeni kral bu ormana yeni taşındım.Kral gir dedi otur şöyle dedi yeni kral teşekkür ederim dedi. Önce ben kendimi tanıtayım sonra sen bana kendini tanıt dedi kral tamam dedi.benim adım Karroz bursa doğumluyum eylül ayının birinci günü 20010 da doğdum ve size bu hediyeyi vermeye kendimi tanıtmaya geldim dedi. KARROZ hediyeyi alır mısın dedi. Ve şimdi sen kendini tanıt. Kral hediye için sağ ol dedi ve kendini tanıtmaya başladı. Adım MARTİN FRANSA doğumluyum şubatın on birin de doğdum 20011 de doğdum dedi MARTİN. Tamam martin uzun uzun konuştuk şimdi ben d kaklıyım dedi KARROZ. Karroz artık arkadaş mıyız diye sordu MARTİN evet dedi ve KARROZ sorusunu sorduktan sonra yoluna devam etti.İndi indi aşağıya geldi.Oğğğ dedi bir tane saray kaldı ona da çikolata verecekmiş. Çünkü martine çikolata verdiği için mavi sarayın kralınada çikolata verirmesi gerek. KARROZ yoluna devam etti.Mavi sarayın yanına geldi. kapısını çaldı.

çocuğuma aittir
..

Devamını Oku
Pınar Koç

Kırmızı,
Aşk kırmızı
Gül kırmızı,
Ve kan kırmızı…
Gökyüzü ağlarken
Yaş kırmızı…
Gelecek beyaz değil artık,
..

Devamını Oku
Gürsoy Solmaz

Sana çok yakışır giyin,
İlla kırmızı, kırımızı...
Belli ki çok beğendiğin,
Bile kırmızı kırmızı...

Üstünde cici eteğin,
Hızlı hızlı, yeğin yeğin,
..

Devamını Oku