Görüyorum,
Kırmızı renk sayıldı beyazların yanında
Oysa kırmızı nefessizliktir...
..
Sıcacık gülüşüne ben ömrümü veririm
Vuslat yolunda sana kavuşmalı ellerim
Vazgeç diyorlar nazlı yardan nasıl geçerim
Kırmızı güllerle hep seni seni beklerim
Bir gün gelecek diye avuturum kendimi
Aylar yıllar geçer ah hasret deler içimi
..
Yabancı bir film içinde
kırmızı dolgun dudaklı
bir aktrist gibi bakıyorsun
gülümsüyorsun
kırmızı dolgun dudaklıda olsan
iyi bir oyuncu gibi bakımıyor gözlerin
..
Her biri bana seni
Dünü hatırlatıyor
Her birinde bin acı
Yüreğimi dağlıyor
Ah şu kırmızı güller
Canımı çok yakıyor
..
Benim kırmızı kalemim var üstü kapalı
Yalan yanlışa koşma ödersin bedeli
Çekersem üstüne kırmızı kalemi
Uzar görüşmemiz mahşere kadar
Kullanırsam kırmızı kalemi yazık olur
Eş dost akraba biri birine hasret kalır
..
Öyle kızgınmış ki kırmızı Istakoz
Kıskaçlarını kasmış görünce kaynar suyu
Oysa kaynar su ona armağanmış.
Antenleri fırlamış çirkin suratından
Kıkırdağında altın bir alyans varmış
Ve giyiyormus siyah bir elbise
350 yıldır marmaranın dibinde
..
Mercimek..
Bereketli yemek..
Dördüncü gün bile kırmızı biberi gördü mü canlanıyor..
Tıpkı insan ile insansılar gibi..
İnsan mercimek, insansı kırmızı biber..
Kırmızı biber alınmasın takliti çok ya
o benzetme ondan..
..
Seninle gurur duyuyoruz
Seninle mutlu oluyoruz
Kırmızı beyaz yiğidoysa
Biz onları çok seviyoruz
Vur vur vur vur inlesin
Top giderken görünmesin
..
Gece; Eylül, Eylül kokarak yaklaşıyordu! Güneş henüz batmamış, denizin maviliği ile buluşmaktaydı. Aradaki kaç bin mesafe ile geceye hazırlanıyorlardı birlikte…
Güneş; üzerindeki kırmızı giysiyi yavaşça çıkararak denizde kaybolmaya başlayınca, deniz de çıkardı mavi giysisini ve gecenin karanlığını aldı üstüne… Kırmızı ve mavi son demlerini vuran bir Eylül gecesinde kayboldular…
Eylül’ün kokusu diğer aylara benzemez. Çünkü bazen bitiş, bazen de başlangıçtır Eylül… Bazen yiten bir koku, bazen de yeni duyulan bir hazdır Eylül…
Son demlerini vuran bir Eylül gecesiydi yaşanan…
..
Siyah Ve Kırmızı
Dışarıda
nisan yağmuru çiseliyor..
Islanıyor yollar.
Badem çiçekleri üşüyor.
Damlalar iniyor
..
GÜL
Açmışlar bahçede, bağda
Ak gül ile kırmızı gül.
Onlar olmuş sarmaş dolaş
Ak gül ile kırmızı gül.
..
maviliklerimde uçuyorsun
gök uçsuz bucaksız sen
pembe bulutlar çiziyorum
üzerine kırmızı noktalar
..
İstiklalimizi koruyan
Beyaz kırmızı bayrağımız
Tüm dünyaya duyurduk
Şehitler ölmez vatan bölünmez
Şehitlerin kırmızı kanı
Ay ve yıldızın yere düşmesi
..
Aşkımın sembolu sen kırmızı gül
Sana aşık olmuş zavallı bülbül
Köksalı seven o canı gül
Aşigim rengine kırmızı gül
Rengine baktıkca icim burkulur
Seni sevmeyenler aşkdan kurtulur
..
Kırmızı gül olsan dalına konmam
Yaktın yüreğimi bir daha onmam
Ömrümüz tükendi onadır yanmam
...Hayal bahçemizde güller perişan.
Kırmızı gül olsan koparıp almam
Zincire bağlarım bu gönlü salmam
..
Seni mavi kentte mi bıraktım? Genç bir kızın gözlerinde yansıyan bakışlar mıydı: kent ve mavi?
Mavi kentten ve yansıyan bakışlardan uzaklarda, Körfezin ortasında hemen Cenevizlilerden kalmış bir kalenin, unutulmuş, habersiz, yıkıntıları bile kalmamış, artık bir düşkalenin yanı başındayım.
Otuz iki yazdır her yıl geldiğim doğa parçasının son yıllardaki katledilişini izliyorum. Çaresizim, ancak kendi sınırlarım içinde doğayı koruyabiliyorum. Öte yandan cinayetler gözümüzün önünde sürüyor.
Tüm eylemler, tüm girişimler yanıtsız kaldı. Ne yapalım memleketim benim böyle! Anılarla iç içeyim. Anılar beni hiç yalnız bırakmıyor, çünkü öylesine bozuldu ki Körfez!
..
“Haziran’da açan güller biriciktir; benzeri yoktur. Bir dizenin bir şiirin imgeleri, vazgeçilmez esin perileridir, zamanın içinden gelen ve giden...” Diye yazmışım Cumhuriyet gazetesindeki “Işıldak ve Yelpaze” başlıklı köşemde.
Yazı Kitaplıkdergisinde yayınlanan (Haziran 2000) Robert Burns çevirileriyle ilgiliydi:
Kitaplık dergisinin son sayısında Yurdanur Salman, bize Burns’ün şiirlerini armağan ediyor. Robert Burns, iki yüz elli yıl önce doğmuş romantik bir İskoçyalı...
..
Yamuk Prens ve Yedi Cadılar
(Oyun 2 Perde)
Kişiler
Prens
Keloğlan
..
ilk önce var olan arabalara yani günümüz teknolojisiyle yapılan arabalara bir kemara takılmak şartıyla trafik kazaları önlenebilir
öncelikle arabanın ön üst kısmına bir tane küçük kamera takılır sonra bu kameranın dışardan aldığı görüntüyü ekrana yansıtması için arabanın içine bir ekran takılır ve bu ekranın yani küçük bir televizyon olan bu ekrana tarfik ışıklarnın kuralları yazılır
örnek kırmızı ışık dur
sarı ışık hazır ol
yeşil ışık geç komutları bu ekranın hafızasına kaydedilecek
daha sonra yolda bulunan levhaların üzerinde bulunan en fazla kaç km hız yapılan tabelalardaki kurallar, sayıların görevleri kaydedilecek ve bu sayede örnek olarak 30 km yazan bir tabela gören kamera bunu ekrana komut olarak verir ve hız 30 km nin üstüne çıkmaz
ve gelelim trafik ışıklarının olayına
..
...!
Günler günleri koşar adım kovalarken,
Kar kırmızı…!
Kan...
Kırmızı stop lambalarının gerisinde...!
Ekim 16' 07
..