Sen dokunuyorsun ya sıcaklığınla bu hırçın saçlı kadına eriyorum, küçük bir kız uyanıyor kollarında. Sen bakıyorsun ya muhteşem gülüşünle hırçınlıklarımı kabul kabuk soyuyorsun ve utangaç bir çocuk gibi kalıyorum karşında. Tek söz dökülüyor ya dudaklarından güneş doğuyor günlerime gecelerime ve koşuyorum yemyeşil çayırlar boyunca çılgınca. Sevecen ellerin uzandığında bana, pınarlarca serinlik içiyorum çocukluğumdaki fıstıklı şerbet tadında. Gözlerin gözlerime dokununca hani o bakışınla, binlerce balon uçuruyorsun bu küçük kızın yüreğinden bulutlara ve o balonların ipleri saçlarımda.
Sığınıp kuytulara ağlayıp tepinirken ansızın geçiyorsun bizim sokaktan; gözyaşlarımı gülücüklerle değişiyorum ve biliyorum sen bu teğiş tokuş için uğruyorsun sokağıma, yoksa buralara çok uzak oturuyorsun. Bazen akşamüzeri güneş kırmızıları giymişken, hırçın saçlı bu kadın hüzünlere yenilmişken uzatıyorsun ellerini geceye güneş o vakit hiç batmamış gibi hiç eksilmiyor penceremde.
Sen dokunduğunda sıcaklığınla, sakinleştiriyorsun içimde tepinen deli tayları. O vakit bir göle iniyorum yudumluyorum seni. Sonra gözlerine yürüyorum saatlerce, bazen günlerce bana sunduğun bir avuç suyun verdiği güçle.
İçimde ne zaman yaşam yaprak dökse bir avuç yağmur oluyorsun yağıyorsun, toprak oluyor tutuyorsun, rüzgarlarla sürüklenirken sahip çıkıyorsun, yurdum oluyorsun. Kimi zaman gövdeme vurulan bir dal aşı oluyorsun, tazeleniyorum, seninle küçük bir fidan gibi yeniden başlıyorum ömrümün kalan günlerine.
Ne vakit bir fırtına gibi essen hayatımda, ben saçlarımı dağıtıp takılıp kalsam büyük bir ormanın ortasındaki dikenli çalılıklarda, bir anda karşıma çıkıyorsun o sıcacık bakışınla ve yine beni kurtarıyor o ince parmakların bir dokunuşuyla. İşte o an yine ne var ne yoksa atıyorum üzerimden küçük bir kız gibi tutyorum ellerinden.
Ömrümü sürdüğüm yollar kimi zaman labirent gibi dolansa ve haritam yine yoksa yanımda kayıp bir adres gibi kaldığımda yine sensin beni bekleyen gecelerin pelerin atıp ruhumu sardığı alacakaranlığın gözlerime vurduğu zamanlarda. Önüm sıra yürür bulurum seni unutup takılırım ayak seslerinin yankısına, peşin sıra giderim götürdüğün yer neredir diye düşünmeden, küçük bir kızın mahçup masum hayranlık dolu duygularıyla.
Hayat denen devler ülkesindeki tek küçük kız oluveriyorum bana her baktığında. Gün gece koyun koyuna giriyor, sığınıp birbirine sıcaklığında dalıyor yarınlara. Bu ülke üzerindeki güneş oluyorsun ay oluyorsun yıldızları açıyorsun gökyüzüne...
Ben gözlerinde doğuyor, ellerinde büyüyor, kollarında uyanıyorum ve ben sadece ve sadece sen gülümsediğinde hırçın saçlarımı toplayıp onlara kırmızı kurdele bağlıyorum.
Ben seni seviyorum.
Kayıt Tarihi : 10.5.2007 09:51:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ormanımdaki gizemli soluğun sahibi küçük dev adamıma...
![Su Eda Gümüş](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/05/10/kirmizi-kurdele-2.jpg)
Ben seni seviyorum.
yüreğinizden sevgi eksik olmasın....sevgiler......
tebrikler...
TÜM YORUMLAR (2)