Evin hengâmesi mola vermişken, biz ikimiz
akasyanın kuşlara sabrını dinlerken,
balkondaki çamurdan yuvada, uzak bir arzunun
anne kırlangıcı kuluçkada, ve kaygımız hamileyken...
Teni rüzgârlı ve yüzü uzak
bir kadını düşündük, sustuk.
Balçık yuvada kırlangıçlar tutuyordu bizi.
Kuluçkadaydık! Olmasaydık,
uçup gidecektik göğsümüzde hava boşluklarıyla;
kırlangıçların bir valse benzeyen uçuşlarıyla.
Neyse ki sen gözlüklüydün, (ağlamadığını belli etmedin...)
Ama kuşlar niye ürktü, yüzündeki başkalaşımdan?
Aynı kadını sevmiştik, yüz yıl arayla, aynı adamı...
birkaç mevsim, birkaç gün, birkaç saniye arayla...
Sen kendine âşıkken ben seni seviyordum.
Ben kendimden memnunken, sen
bana aşkla mı bakıyordun, sanki? Bana öyle geliyordu.
Memnuniyetin tuhaf bir aurası vardır.
İki kişi arasında bile bir aşk üçgeni vardır.
Çaylarımızı yudumladık, bakışlarımızı kaçırdık birbirimizden,
hep birkaç saniye gecikerek, bakıştık, bakışmak denirse buna!
Buna bakışmak denebilir! Zamanı daha yavaş, daha geniş okursak.
Yüzümüzden geçen ölüm endişesini...
Kuluçkada kırlangıçların uçuverecekmiş gibi tedirgin
duruşunu hesaba katarsak.
Uçamayışlarını!
Kayıt Tarihi : 6.10.2018 14:35:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!