Bir çöldü dilim, susuzluğunu sayıkladı;
Her dokunuşun yağmur oldu…
Ve ben,
kumlara gömülmüş bir çınar gibi çürüdüm köklerimde.
Gecenin koynunda saatler çalındı,
Sen gidince zaman bir sığınak oldu;
Her gece, bir mendil gibi katladım adını
ve gökyüzüne astım.
Yıldızlar bile okudu o kâğıttan hüznü,
Her biri bir harfin üstüne düştü usulca.
Belki bir gün, diye fısıldadı ay,
Bu mendil bir bulut olur ve yağarsın…
Ellerimde kırık pusulalar bıraktın,
yönüm hep *"nereye gittiğin"di…
Sen ise bir mevsim değişimiydin,
İlkbaharın son nefesi,
Sonbaharın ilk hüznü.
Her yıldız, bir çöl fırtınasında
kaybolduğun geceyi anlatır şimdi bana.
Dinledim, her biri bir ağıttı aslında:
"Dön!" diyen değil, "Unut!" diyen.
Bana kalan;
Bir martı kanadında unutulmuş tuz,
Bir şarkının nakaratında sıkışıp kalmış "keşke"ler
Ve bir yalnızlık ki
Seni andıran her şeyi kucaklıyor.
Gölgen hâlâ duvarlarımda dans ediyor, sessiz bir müziğin izinde.
Bazen bir rüzgâr olup geçiyor odadan,
Sanki sen, bir daha asla söylemeyeceğin
O üç kelimeyi fısıldıyorsun.
Bir de şu:
İki dilim arasında eriyen bir sen
ve kırık bir ayna gibi parçalara bölünen ben
Okyanuslar bile taşıyamaz bu ağırlığı,
Oysa sen bir damla maviydin
Ve ben, tuzla yazılmış bir mektup…
Dalgalar okusun diye attım kıyıya,
Fakat okumadılar, bir kum yığınına gömdüler
.
En sonunda anladım
Sevmek, bir cam kavanoza şiir yazmaktı.
Kırılana dek saklayacaksın,
Kırıldığında ise her kesiğe
"İyi ki" deyip kanayacaksın.
Kayıt Tarihi : 5.2.2025 00:25:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!