ANILAR...ANILAR...ANILAR...
MUDANYA'DA YAŞANMIŞTIR
KİRAZ NAKILLARI (ÖZENCİK)
1958 Yılıydı ve kiraz zamanıydı, ben İlk Okul 4.sınıfa geçmiştim, (10) yaşındaydım. Mudanya'daki zeytin bağımızda her türlü meyve ağacı vardı.
Annem ve babam hafta sonu bağımıza gidip hem piknik yapmak hem de kirazları toplamak için karar verdiler. Pazar günü pikniğe gelmeleri için babam, Mehmet Ali dayımları da davet etti.
Annem bir gün önceden hazırlıklara başladı. Hatırladığım kadarıyla taze asma yapraklarından sarmalar, kadınbudu köfteler, haşlanmış yumurtalar ve daha pek çok yiyeceği anneannemle birlikte geceden hazırladılar.
Ertesi sabah sevinçle kahvaltımızı yapıp hazırlanmaya başladık. Daha sonra babamın gönderdiği Nafız amcanın Pejo marka arabasına bindik. Annem, anneannem, ablam Güzide, ben , kardeşlerim Neşe ve Zekavet kucaklarımızda çantalarla koltuklara yerleştik. Kilimler, yastıklar, sepetler, su güğümleri arabaya yüklendi. Babamı da iskeleden aldık, hep birlikte bağımıza geldik. Bağımız Mudanya / Bursa karayolu üzerindeydi.
Biraz sonra da Mehmet Ali dayım, Neriman yengem, kuzenim Nesrin ve o zaman henüz bebek olan kardeşi Kerim arabayla geldiler.
Rahmetli dayım ve yenge çok neşeli insanlardı ve biz onları çok severdik. Gelir gelmez dayım ortamı şenlendirdi. Şarkılar, türküler söylemeye başladı. Kerim'i ağaçların dallarına salıncak yapıp uyuttular. Kilimler yayıldı, gaz ocağı yakıldı, kahveler pişti. Anneannem büyüklerin kahve falına baktı.
Ben hemen boşalan sepetlerden birini aldım ve kiraz ağacına tırmandım, bal gibi tatlı kirazları toplamaya başladım. Bir yandan da kiraz yiyordum. Ağacın tepesinde o kadar mutluydum ki daldan dala geçerken kendimi kuşlar kadar özgür hissediyordum. Kardeşlerim de yerlere sarkan dallardan, küçük sepetlerine kiraz topluyorlardı.
Çocukluğumdan beri çok sportmen bir kızdım ve zayıftım. O yılarda yazın şort, kışın pantolon giyerdim, saçlarımı da her zaman Ali Garson modeli kestirirdim.
Kiraz toplamaktan yorulunca bende yer sofrasına oturdum, iştahla annemin ve yengemin hazırladıkları nefis yemeklerden yedik. Ablam Ortaokulda mandolin dersi almıştı, öğrendiği melodileri çaldı, hepimiz alkışladık.
Anneannem hepimize topladığımız kirazlardan, nakıl yapmaya karar verdi. Bağımızın içinde bir de reçellik mis gibi kokan pembe, katmerli gül ağacı vardı. Gülleri makasla kestik, anneannem ağaç dalları kesti, en üste gül sardı, sonra kirazları saplarından sara sara kocaman kiraz nakılları hazırladı ve hepimize birer tane nakıl yaptı. Biz en az bir kiloluk nakılları sevinçle elimizde tutuyorduk. Tam o sırada asfalt yoldan bisikletiyle fotoğrafçı geçiyordu. Dayım ıslık çalıp çağırdı. Hepimiz elimizde kiraz nakıllarıyla resim çektirdik.(Keşke o zaman renkli resim çekmek mümkün olsaydı. Öyle renkli bir gündü ki bugün gibi hatırlıyorum)
Daha sonra benim canım sıkıldı ve benim küçüğüm olan kardeşim Neşe'yle (6) , kuzenim Nesrin'i (8) yanıma aldım. Çocuk aklımla, asfalt yola çıkıp geçen arabalara nakılları "ÖZENCİK " deyip göstermeyi düşündüm ve babamdan izin aldım. Babam:
"Tamam gidin kızım ama sakın yola çıkmayın" diye uyardı."
"Tamam babacığım, söz yola çıkmayız kenarda duracağız" deyip yolun kenarında araba geçsin diye beklemeye başladık.
Oturdukları yerden bizi görüyorlardı, aramızda en fazla 100 metre mesafe vardı.
Bekle Allah araba geçmez, güneş altında bunaldık. Pazar günü olmasına rağmen bir tane araba gelmiyor.(Şimdi hafta sonu Mudanya'ya gitmek işkence oldu. Binlerce Bursalı arabalarıyla Mudanya'ya akın ediyorlar adeta. Deniz havası alıp balık yemek için. Araçlara park yeri bulmak imkansız)
Uzun bir bekleyişten sonra uzaktan özel bir araba göründü. Ben kardeşlerime 'nakılları uzatıp özencik diye bağırmalarını öğrettim'. Araba geçerken nakılları uzatıp bağırdık, arabanın içi çocuk doluydu. Bir baktık araba biraz ileride durdu. İçinden inen iri yarı bir adam, bize doğru gelmeye başlayınca ben korktum. Hepimiz bağımıza doğru kaçmaya başladık. Adam arkamızdan bağırıyor:
"Kızım korkmayın parayla alacağım" diye. Annemlerin yanına geldik, minik yüreklerimiz küt küt atıyordu. Annem:
" Niye kaçtınız kızım?" diye sordu.
Babam adamın sözlerini duymuş:
"Kızım hediye verseydiniz, adamın çocukları özenmiştir, niye kaçtınız?" dedi.
"Çok korktum baba, adam bizi dövecek sandım" dedim.
Herkes gülmeye başlayınca utandım. İlk piknik sefamızdı ve ben o güne kadar yol kenarında bir şey satıldığını ne görmüş ne de duymuştum. Bunu da o gün öğrenmiş oldum. Çok güzel bir gündü hem kirazların hem pikniğin tadı damağımda kaldı.
Babam bağ işlerinden anlamadığı ve bağın tımar giderleri, gelirinden fazla olduğu için o koca bağı sudan ucuz fiyata satmak zorunda kaldı. Bağımızın yeri ne yazık ki her yerde olduğu gibi çok katlı beton yığınlarıyla doldu. Satın alanlar köşeyi döndü, kısmet böyleymiş.
Şimdi ne bağımız ne de bağbanımız var. Sadece anılar bize kaldı. Ne zaman oradan geçsem, o günü gülümseyerek hüzünle hatırlarım.
Kayıt Tarihi : 3.4.2021 16:57:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İnci Germenliler](https://www.antoloji.com/i/siir/2021/04/03/kiraz-nakillari.jpg)
Bağın kalmadığı yerde, bahçıvan ne yapsın?
Maalesef...
Kalmadı İnci Hanım...
"Özümüzü" yitirdik biz!
Dünü kaybettiğimiz gibi, yarınlarımız da ipotekli artık!
"Özlemle" okudum..
Tebrikler Efendim...
TÜM YORUMLAR (2)