Kurulacak saati olmayan başucunda,babasını bekledi kaldırması için...Saatli suyu vardı Komlar’da ki bağın bu gece...gene bir sıkıntı girdi ki yüreğine; hiç sormayın! ! ...
Üzerinde Tames,Meysu yazan renkli gazoz kapakları ile dolu kutuya baktı sevinçle...bilenler bilirdi nede olsa! ! Ozamanlar değerliydi içilemeyecek kadar pahalı olan gazoz kapakları...kimsenin pek yüzüne bakmadığı maden suyu kapakları ayrı yerdeydi...onlardan ne de olsa herkeste vardı.... haftada birgün karşı mahallenin çöplerini karıştırırlardı gazoz kapağı bulmak için....nasılda sıcak tutuyor insanın yüreğini şu kapaklar....
Belki domdom bilyeleri olmadı onların (Kader) ama elligine tikilecek üç beş bilyeleri vardı kefen parası diye ayrılan....
İlkokulun kenar kaldırımlarında sürülmeyi bekleyen tornetleri de olmadı onların....baktılar ki olmuyor...onlarda nasiplenmek adına, bir süre başka tornetlere muavinlik yaptılar...dört seferlik muavinliğe bir seferlik şoför mehli verildi...iyi pazarlık yapsalardı abileriyle, ikiye çıkardı ama masada kaybeden taraf oldular eli mahkum.....
Ufaktan bi gözleri dalıyor...tekrar uyanıyor...dedik yaa! ! Gece saatlı suyu var bağın...üstad sıkıntılı....neyseee! !
Dediklerine göre Tepeboynu’nda hızenginen iyi kayılırmış...(bak hele göriymisen...orayada bi türlü gidemedik) bizim payımıza, mahallenin yokuş aşağı bayırları kaldı....sonra hızengin ipi omuzlarda yokuşu tırman....zaten bu hızengi hiç sevmedim...gittik paslı demirlerden yaptık iyimi...adam gibi demirde yok ki çatıda! ! ..babamda kızıyor zaten! ! ..(onlarda gıcıklık etmese olmaz) yürekleri yarılıymış durduk yere....ya bi yere çarparda kafamızı gözümüzü kırarsak....kafanın kırılmasını anladım da, göz kırılması akla yatkın değil...büyükler işte! ! itiraz yok....
Fındık ve ceviz türü şeyler genelde bayramlarda ellerine geçtiğinden,onlarında bayramlık oyunları vardı kendi çapında...herkes bi köşede kuyu oynuyor (guyu oynıy) ...kuyuya atış yaparken, çizgiyi geçtin geçmedin kavgası olurdu...her yerde bu cığız adamlardan var...(heç bi yerden eksük olmıylar) ...adam gibi oynasalar şu oyunu ölürler.....yaav zaten bayram...
Şu şehirde topaç dediklerine biz köyde ne derdik? unuttum yaav....heralde Fırfırikti adı...he he fırfırik....neyseee....bir gün aldım keseri elime....tarladan tandur odunu diye getirdikleri karaağacın birini gözüme kestirdim....başladım yontmaya...ölçüp biçtim...derheyle uygun yerinde kopardım...evde pastel boyayla bir güzel boyadım...çöpe ip bağladım...(artık malzemeler tamamdır) çıktım asfalta....bismillah dedim...ipe sarıp bi çevirdim....aman Yarabbi....(uğunıy...uğunıy) ...(vula nası sevüniyem) ...çaldım döndüm iple fırfırige.....
Hadi oğlum kalk hele....suya gecüktük....(sorumluluğumuz büyük nede olsa... yoksa lambayı kim tutacak) ....yaav şimdi kim çıkacak o komların yokuşunu........
Şehrin kalabalık bir yerinde...dalgın dalgın baktım insanların yüzlerine......büyümenin verdiği hüzünle.... üzüldüm...bir üzüldüm ki...sormayın! ! ! ! üzüldüm işte......
03.02.05.....İstanbul....
Hasan AkınKayıt Tarihi : 4.2.2005 12:00:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!