Kesinlikle Özür Dilemeliyiz! Şiiri - Yor ...

Sevim Yakıcı
17 Ekim... / Mavisine Siyah Düştü Gecelerimin.
85

ŞİİR


22

TAKİPÇİ

- Kesinlikle Özür Dilemeliyiz!

Her musibette bir hayır vardır. Bu musibetin hayrı da var elbet. Nasıl mı?
Daha fazla geç olmadan geçek bir özür dilememiz gerektiğini millet olarak anlarız belki.

Hatırlarsanız geçen üç yıl Eurovision şarkı yarışmasında Ermenistan`a 10-12 TAM puan vermiştik.
Bu sene Ermenistan; dünyanın her ülkesinde düzenledikleri konserlerde biletlerine ' Köpekler ve Türkler Giremez” uyarısını bastıran aşırı ırkçı 'System of a Down' ekibi ile katılacak. Grup 1915 olaylarına ilişkin Ermeni soykırımını anlatma şartıyla yarışmaya Ermenistan adına katılmayı kabul ettiği SOAD'ın solisti Serj Tankyan, 'Grubun 2009 Eurovision Şarkı Yarışması'nda, söyleyecekleri şarkıda Ermeni soykırımını işlemek şartıyla, Ermenistan'ı temsil etme düşüncesinde olduklarını' açıkladı. Tankyan, yarışmayı, konuya ilişkin olarak dünyayı bilgilendirmek anlamında mükemmel bir fırsat olduğunu söyledi. Bu grup daha önce seslendirdiği bir şarkıda, Türklere küfür içeren sözlere yer verilmiş olup, aynı şarkının klibinde Atatürk'e hakaret eden görüntüler bulunduğunu ve yurtdışı konser biletlerine ''Köpekler ve Türkler giremez'' yazdırmıştır.

Tamamını Oku
  • Mücella Pakdemir
    Mücella Pakdemir 23.12.2008 - 15:26

    Almila ve mrt arasındaki son yazışmayı şimdi okudum. Birisi ermeniyi ahiret kardeşi seçmiş, öteki ermenilere sözüm yok diyor kendisi ile çelişerek. vahşeti yapan ermeni, suçunu üstümüze atan ermeni, hainlere kampanya başlatan ermeni, biz burada şiirlerle yorumlarla kendimizi yırtarken susup, ağzını açmayan, Türkler bizim kardeşimizdir, asıl biz onlardan özür dilemeliyiz demeyen yine ermeni.

    Duracaksan dik dur kardeşim. Sözünün ve fikrinin arkasında dur. Karşındaki ya dostundur ya düşmanın. tarihe ve bu günkü yaptıklarına bak hangisi olduğunu anlarsın.

    Cevap Yaz
  • Mücella Pakdemir
    Mücella Pakdemir 23.12.2008 - 15:19

    Eurovision yarışmasında oyları Türkler vermedi. Türkiyede'ki ermeniler ve yandaşları müthiş bir gayretle maalesef Türkiye'yi temsil ettiler oylarıyla. BİZ UYUDUK
    Diplomat şehitlerimizi anca böyle bir durumda hatırladık. Oysa onlar yapmadığımız bir soykırım yalanını her an canlı tutmaya çalışıyorlar. BİZ YİNE UYUDUK
    Azerbeycan toprağını batılı dünyanın desteğini alarak işgal, aynen bize yaptıkları gibi korkunç katliamlar, türlü rezillikler yaptılar. Sesimizi çıkarmadığımız ve sadece kınamayla yetindiğimiz gibi, üstelik Ermenistan'a elektrik verdi başımızdaki masonlar, buğday verdi, türkiyeden tırlarla para ve silah yardımı yapıldı. BİZ UYUDUK VE UYUTULDUK.
    Türke küfreden, iftira atan, lekeleyen, katleden, topraklarına göz diken kim varsa, kışkırtıcıları ve patronları tarafından ödüllendiriliyor. Satılmış, mason ve karanlık bin türlü güçlerin medyası bunları destekliyor. Biz ise hala bunların yayınlarını almaya, tvlerini izlemeye devam edip, beyinlerimizi yıkatıyoruz. Ekmeklerine yağ sürüyoruz. GÖNÜLLÜ UYUYORUZ.

    Asıl biz Türklerin ecdadımızdan özür dilememiz ve bu GAFLET UYKUSUNDAN UYANMAMIZ GEREKİYOR.

    Cevap Yaz
  • Sevim Yakıcı
    Sevim Yakıcı 22.12.2008 - 19:07

    Sayın Yorumcu
    Elbette bizim de Ermenilere bir sözümüz yok. Ermenilere ama, vatan hainlerine değil...

    Cevap Yaz
  • Sevim Yakıcı
    Sevim Yakıcı 22.12.2008 - 17:23

    Genelkurmay Başkanlığı arşivindeki 1915 tarihli belgeler, soykırım iddiaları peşinde koşan Ermenilerin Van çevresinde masum köylülere yaptıkları tüyler ürpertici vahşete tanıklık ediyor. Genelkurmay Başkanlığı, Askeri Tarih ve Stratejik Etüt ve Denetleme Başkanlığı arşivlerinde bulunan 1914-1918 tarihleri arasındaki belgeleri, ''Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri'' adıyla yayınladı.
    -
    AA-Belgelerde, Van'ın Özalp ve Saray ilçelerinde Ermeniler tarafından bazı kadınların hamileyken karınlarının deşildiğini, bazılarının çocukları ile tandırda yakıldığı, genç kızların tecavüz edilip öldürüldüğü, erkeklerin ise kurşun ve süngü ile katledildiği gözler önüne seriliyor.
    Arşivde bulunan Özalp Kaymakamı Kemal'in imzasını taşıyan 4 Mart 1915 tarihli bir belge, Ermeni mezaliminin boyutlarını ortaya koyuyor.
    Söz konusu belgede, Ermenilerin Van'ın Özalp ilçesindeki Sarıköy'de yaptıkları katliamda 41 erkeğin süngü ve kurşunla, bazılarının da ''dövülerek, karnı yarılarak ve kesilerek'' öldürüldüğü belirtiliyor.
    Kayıtta, köydeki İso'nun kızı Güllü'nün ''memesinin kesildiği'', İbo'nun eşi Silo'nun kızı Sülni'nin ''karnı yarılarak çocuğunun çıkarıldığı ve tandıra atıldığı'' ve çok sayıda kadına tecavüz edildiği bildiriliyor.
    Belgede, ayrıca Özalp ilçesinin Tepedam köyünde Ermenilerin erkeklerin büyük bölümünü süngü ile katlettikleri, kadınlara ise tecavüz ederek öldürdükleri kaydediliyor.

    ''KENDİ KIZINI BOĞAZLAMAYA ZORLANDI''
    Özalp Kaymakamı Kemal'in gerçek incelemeleri sonucu hazırladığı 15 Mart 1915 tarihli bir başka belgede ise Saray'ın Yamanyurt köyünde Miha'nın eşi Fato'nun üç çocuğu ile boğazlandığı, Belecek'te Hanım Hatun'un ''Antranik adlı çete reisi tarafından tecavüz edildikten sonra beraberinde götürüldüğü'', Keçikayası köyünde Hacı Molla Sait'in ''kendi kızını eliyle boğazlaması için zorlandığı ve her teklifte uzuvlarından biri kesilerek şehit edildiği'' bildiriliyor.
    Belgelerde ayrıca Saray ve Esedboyu camilerinin ahıra dönüştürüldüğü, bir çok medrese öğrencilerinin Hıristiyanlığı kabul etmeye zorlandığı kaydediliyor.

    ''BABA VE ANNELER ÇOCUKLARININ ETİNİ YEMEYE ZORLANDI''
    Bir başka belgede ise Özalp'in Boyaldı köyünde yaşanan ''insanlık dışı vahşet''e işaret ediliyor.
    Söz konusu belgede, Nezu Hatun'un tandırda yakılan iki torununun etini babasına ve annesine yedirmek üzere zorlandığı, bunu yapmak istememeleri üzerine öldürüldükleri, Nezu Hatun'un ise gördükleri karşısında aklını kaybettiği bildiriliyor.
    Belgelerde, Ermeni çetecilerinin Osmanlı'nın darda kalacağı bir anı kollayarak çok önceden isyan planları yaptığını ortaya koyarken, Hınçakyan Komitesi Kilis Şubesi Başkanı Agop Basmaciyan'ın 9 Ocak 1913 tarihli Hatay Samandağı'nın Eriklikuyu köyündeki sözde Ermeni müfrezesine gönderdiği yazıda, ''...Türkiye'nin içine düştüğü bugünkü olağanüstü karışık durumu, Ermeni meselesinin siyasi gündemde yeniden söz konusu olması, zihinleri çok meşgul etmektedir. Biz Ermeniler, özellikle Hınçakyanlar, hazırlıklı ve uyanık bulunarak faaliyetlerimizi hızlandırmalıyız'' sözleri dikkati çekiyor. Basmaciyan'ın aynı gün Samandağı Yoğunoluk'taki müfrezeye gönderdiği yazıda ise ''Faal, becerikli ve sağlam öz yapılı arkadaşların katılmasıyla müfrezelerimizi çoğaltmalı ve takviye etmeliyiz. Kendinizi koruma konusundaki çalışmalarınız artmalı'' görüşüyle Ermeni planları gün yüzüne çıkıyor.

    ''ERMENİLERİN SİLAHLANIP ÇETE KURMA KARARI''
    Bitlis Valisi Mustafa Bey'den gelen 18 Eylül 1914 tarihi şifrede ise Ermeni aydınlarının ''Türk ordusunun ilerlemesi durumunda itaate devam edilmesi, Türk ordusunun geri çekilmesi halinde de silahlanıp çete halinde gelen şeylere el konulması ve ilişkileri kesme'' yönünde bir karar alındığı belirtiliyor.
    4'ncü Ordu Komutanlığı'na gönderilen 5 Mart 1915 tarihli bir yazıda ise ''Düşman gemisine firar ederken Adana Dörtyol'da yakalanan Agop'un ifadesinde, Türkiye'de rahat olmadıklarını, bölgelerinde askerin kuvvetinin ve toplarının bulunmadığını, küçük bir kuvvet gelirse kendilerine silahlı olarak katılacaklarını ve Türkleri katledeceklerini, düşman gemilerine bildirmek üzere gönderildiği anlaşılmaktadır'' deniliyor.
    Zeytun'da (Süleymanlı-Maraş) 14 Mart 1915'te Ermenilerin hapishaneye saldırarak jandarmaları şehit etmelerinin ardından yayınlanan bir tebliğnamede ise Ermenilerin tüm bu saldırılarına karşılık, ''Halktan hiçbir ferdin Ermenilere ve diğer vatandaşlarımıza karşı tecavüzkar ve aşağılayıcı muamelede bulunmamalarına özen gösterilmelidir. Bunun gibi gerek Ermenilerden gerek diğer kişilerden, ülkenin asayişini bozacak girişimlerde bulunanlar hakkında yalnız hükümet kuvvetleriyle birleşilmeli ve hiçbir şekilde halkın müdahalesine meydan verilmemelidir'' deniliyor.

    ''ÇETELERE ORDU GERİSİNDE FAALİYET ÇAĞRISI''
    Ermenilere karşı vatandaşlara ''sağduyu'' çağrısı yapılırken, Mart 1915 tarihli bir başka belgede, Kafkasya'dan gelen Taşnak delegeleri Erzurum'da katıldıkları bir toplantıda, ''Türk ordusu ricat eder, yahut ilerleyemeyecek duruma gelirse, çetelerin, derhal ellerindeki programa uygun olarak ordu gerisinde faaliyete geçmeleri'' yönünde karar alıyor. Sivas olayı sonrası askeri mahkemeye çıkarılan Ermenilerin ifadelerine ilişkin bir belgede ise ''Van, Bitlis, Erzurum, Şebinkarahisar ve ikinci derecede olmak üzere Sivas, Kayseri ve Diyarbakır'da seçim yaparak, buralarda genel müfettişler, savaş komutanları, çete reisleri tayin ve tespit edildiğini, seferberlik ilanında bütün Taşnak şubelerine, 13 yaşına kadar olan erkeklerin komiteye üye olarak kaydedilip silahlandırılmalarının emir ve tebliğ olunduğunu'' belirtiliyor.

    VAN'DAKİ TAŞNAK KOMİTESİNE SİLAH VE CEPHANE YARDIMI
    Van Taşnak komitesine Minaryan tarafından Ermenice yazılan bir mektupta ise ''Bizce ve sizce malum olan mal, istediğiniz yol ile size doğru yola çıkarıldı (silah, cephane, bomba kastediliyor) . Şimdi size tehlikesiz bir surette mal göndermek zordur. Yollar tutulmuş olmasına rağmen sınırlarda çarpışmalar başlamıştır. Harekette olan kuvvetler, ordunun (asker) cins ve numaraları hakkında yazınız (Türk ordusu hakkında bilgi istiyor) '' ifadelerine yer veriliyor.
    Başkomutanlığa 22 Nisan 1915'te Hasankale'den gönderilen bir şifreli yazıda ise Ermenilerin Sivas'ta ve Van'da ayaklandığı, diğer illerdekilerin de uygun zamanı kolladığı belirtilerek, ''Ermenilerin iddia ettikleri gibi misilleme veya jandarmaların zulüm ve düşmanlığına karşı kendilerini korumak niyetinde olmayıp, saldırmak vaziyetinde olduklarını aynen göstermektedir. Silah altında bulunan Ermeni askerlerinin firarı ve Osmanlı ordusunun harp halinde bulunduğu sırada Van'da ortaya çıkan ayaklanma ve Sivas'ta görülen ayaklanma belirtileri, Ermenilerin devlete ihanet ederek, düşmanla ortak hareket ettiklerini ve düşmana yardım ve hizmet ettiklerini ispat etmiştir. Devlete sadık halk incitilmeden, devlete karşı silahlı isyan eden hainlere acınmamasına karar verilmiştir'' deniliyor.

    ERMENİLERİN NAKİL VE SEVKLERİ
    Belgeler arasında yer alan 31 Mayıs 1915 tarihli Bakanlar Kurulu kararında, harp bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermenilerin bir kısmının ordu harekatını zorlaştırdığı, erzak ve askeri malzeme nakliyatını güçleştirdiği, düşmanla işbirliği yaptığı ve birlikte hareket etme emelinde olduğu, ayrıca düşman saflarına katıldığı, yurtiçinde askeri kuvvetlere ve masum halka silahlı saldırılarda bulunduğu, düşmanın deniz kuvvetlerine malzeme sağladığı, müstahkem mevkileri düşmana gösterdiğinin tespit edildiği belirtiliyor.
    Belgede, Van, Bitlis, Erzurum, Adana, Sis ve Mersin'in merkezi hariç, Adana, Mersin, Cebeli Bereket, Kozan livaları, Maraş'ın merkezi hariç Maraş sancağı, Halep'in merkezi hariç İskenderun, Beylan; Cisrisugur, Antakya ilçelerinin kasaba ve köylerinde oturan Ermenilerin Musul vilayeti ve Zor sancağına, Urfa'nın merkezi hariç Urfa'nın güney kısmına, Halep vilayetinin doğu ve güneydoğu kısmına ve Suriye'nin doğu kısmına nakillerine karar verildiği bildiriliyor. Belgede, şöyle deniliyor:
    ''Ermenilerden gönderilmesi gerekenlerin, gidecekleri yerlere rahat bir şekilde taşınmaları ve ulaştırılması ile yolculukları boyunca istirahatlerinin sağlanması, can ve mallarının korunması ve tespit edilen yerlere vardıklarında kesin olarak yerleştirilmelerine kadar göçmenler ödeneğinden iaşeleri sağlanacak, daha önce sahip oldukları mali ve ekonomik durumları oranında, kendilerine emlak ve arazi dağıtılacaktır. Muhtaç olanlara devlet tarafından evler inşaa edilecek, çiftçilere tohumluk, meslek sahiplerinden ihtiyacı olanlara alet ve edevat dağıtılacaktır. Ayrıldıkları yerlerde kalan eşya ve mallarının ya da bunların değerlerinin karşılığı kendilerine aynı şekilde verilecektir……..

    Cevap Yaz
  • Sevim Yakıcı
    Sevim Yakıcı 22.12.2008 - 17:09

    RUS BELGELERİNDE ERMENİ VAHŞETİ

    “Caminin avlusu takriben bir buçuk metre yüksekliğinde cesetle örtülü idi. Bunlar arasında her yaşta kadın, erkek, çocuk ve ihtiyar bulunuyordu. Kadınların vücutlarında ırza geçme alametleri gözüküyordu. Kadın ve genç kızların tenasül aletlerine fişekler sokulmuştu...”

    Erzincan’dan Erzurum’a çekilmekte olan Ermeni çetelerinin yolları üstündeki bütün Müslüman köylerini ve sakinlerini nasıl yok ettiği, bu defa da Rus komutan Yarbay Twerdokhleboff’un ağzından doğrulandı. Yarbay Twerdokhleboff, notlarında dehşet verici Ermeni vahşetini şöyle anlattı: Rus ordusunun Erzurum’a ricati sırasında topçu cephanesini taşıtmak üzere Kürtlerden ve hiçbirinde silah bulunmayan bu civar sivil halktan arabacılar seçilmişti. Erzurum yakınlarında Ermeniler Rus subaylarının istirahat etmek üzere çekilmiş olmalarından istifade ederek arabacıları öldürmeye başladılar.

    Biçarelerin feryatları üzerine koşuşan Rus subayları müdahale etmemeleri için silahla tehdit edilmişlerdir. Katliam en vahşi bir şekilde cereyan etmiştir. Topçu Teğmeni Medivani, Erzurum’da Rus topçu subayları kulübünde aşağıdaki sahneye şahit olduğunu şöyle anlatmıştır: Bir Ermeni, Kürt arabacılarından birine vurmuş, elinde tuttuğu değneği, ölüm halinde arka üstü düşen arabacının ağzına sokmak istemişse de, diğeri can havliyle dişlerini sıkmış olduğundan bu korkunç teşebbüsünde muvaffak olamamıştır. Bunun üzerine öfkesinden ölüm halinde bulunan biçareyi vücuduna indirdiği tekmelerle öldürmüştür. Medivani, Odişelice İlice köyünden (şimdiki Ilıca ilçesi) kaçamamış olan bütün Türklerin katledildiklerini ve başları kör satırlarla koparılmış olan sayısız çocuk cesedi gördüğünü bana söyledi.

    Cesetlere tükürdüler

    28 Şubat’ta yani katliamdan üç hafta sonra İlice’den dönen Yarbay Griasnoff, bana şunları anlatmıştır: Köye giden yollarda uzuvları hurdahaş olmuş cesetlere rastlamıştır; yoldan geçen her Ermeni bir de küfür savurarak bunlara tükürmüş. Caminin 10 - 15 saşen (10 metre = 4.69 saşen) büyüklüğündeki avlusu takriben bir buçuk metre yüksekliğinde cesetle örtülü idi. Bunlar arasında her yaşta kadın, erkek çocuk ve ihtiyar bulunuyordu. Kadınların vücutlarında ırza geçme alametleri gözüküyordu. Kadın ve genç kızların tenasül aletlerine fişekler sokulmuştu. Yarbay Griasnoff, Ermeni kıtalarında telefoncu olarak çalışan birkaç genç Ermeni kızını caminin avlusuna çağırarak, vatandaşlarının yaptığı vahşeti göstermiş ve kapalı bir tekdir mahiyetinde olmak üzere bununla iftihar edebileceklerini söylemiştir.

    Türk kızının kalbini çıkardılar

    Fakat bu manzara karşısında dehşet içinde kalacakları yerde sevinçten güldüklerini görünce, Griasnoff’u nefretle karışık bir hayret kaplamıştır. Bizzat bir subayın bile saçlarını dimdik yapan böyle bir manzara karşısında tahsil ve terbiye görmüş genç kızların sevinçten çılgın bir hale gelmelerinin bunların ırsi vahşetlerine inkar edilemez bir delil olduğunu ilave etmiştir. Kızlar gülüşlerinin asabiyetten ileri geldiğini iddia etmişlerse de karşılarındakini ruhen kana ne kadar susamış oldukları hususunda aldatamamışlardır.

    Hamamda tecavüz ve katliam

    Alaca mıntıka kumandanının müteahhidi olan bir Ermeni, 27 Şubat’ta bu köyde yapılan gayri insani muameleler hakkında şunları anlatmıştır: Ermeniler bir Türk kadınının kalbini çıkardıktan sonra bir duvara baş aşağı çakmışlardır. Büyük Erzurum katliamı 7 Şubat’ta başlamıştı. Ermeni topçuları sokaklarda 270 kişiyi yakalamış, bütün elbiselerini soyduktan sonra hepsini bir hamama götürmüş ve burada en haris hislerini tatmin etmişlerdir.

    Ilıca katliamı lanetlendi

    Erzurum’un Ilıca ilçesine bağlı Alaca köyünde Ermeniler tarafından katledilen Türkler, düzenlenen törenle anıldı. Alaca Köyü Şehitliği’ndeki törende Ermeni katliamına lanet yağdı. Ermeni Katliamı Mağdurları Derneği Başkanı Doç. Süleyman Çiğdemli, Roma ve Bizans’ın acımasız yönetimi altında inançlarını bile yaşayamayan Ermenileri bağrına basan Türk milletinin, hoşgörü ve merhametinin karşılığını ihanet olarak aldığını kaydetti. Öğrencilerin şiirler okuduğu tören, şehitlikteki mezarların ziyaret edilmesi ve Soykırım Müzesi’nin gezilmesiyle sona erdi. Öte yandan, Ilıca’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 90. yıldönümü de düzenlenen törenlerle kutlandı.

    Kurtuluş’u canlandırdılar

    Ermeni mezaliminde ölenlerin anılmasının ardından, Ilıca’nın düşman işgalinden kurtuluş gururu, düzenlenen törenle yaşandı. Türk askerinin ilçeye girmesi, gözü dönmüş Ermeni katillerin elinden anaları, bebeleri kurtarışı temsili olarak canlandırıldı.

    Sarkisyan’dan küstah açıklama:
    İtiraf ettireceğiz

    Ermenistan’ın yeni Devlet Başkanı seçilen katilliği tescilli Serj Sarkisyan, Türkiye’yi soykırımla suçlayarak, alçakça ifadeler kullandı.

    Sarkisyan, “Türkiye’nin soykırımı itiraf etmesini sağlayacağız” dedi. Serj Sarkisyan, 1915 olaylarının Ermeni toplumunda yol açtığı travmayı unutmalarının olanaksız olduğunu söyledi. 19 Şubat’ta yapılan tartışmalı başkanlık seçimlerini kazanan, 9 Nisan’da görevine resmen başlamaya hazırlanan Sarkisyan, Moskova’da yayımlanan Rossiskaya gazetesine yaptığı açıklamalarında, diplomatik ilişki kurulamamasından da Türkiye’yi sorumlu tuttu. Sarkisyan, “Diplomatik ilişkiler için garip istekleri olan taraf Türkiye. Ne yazık ki Türkiye henüz buna hazır değil. Bu nedenle top onlarda” diye konuştu.

    Cevap Yaz
  • Sevim Yakıcı
    Sevim Yakıcı 22.12.2008 - 17:08

    BAYBURTTA ERMENİ MEZALİMİ

    Bayburt’a giren keşif kolları Bayburt kasabasında bir katliam sahnesi görmüşlerdir. Buradaki mezâlimi Arşak ismindeki azılı komiteci idâre etmiştir. (Arşak fecayii aşağıdaki şekilde tertib ve icrâ etmiştir. Bayburt hakkındaki mazbata, vesika-24) :

    “Arşak maiyetine aldığı 484 Ermeniye gündüzleri talim yaptırıyor ve geceleriyse komite başlarıyla harbden önce belediye dairesi olan binada toplantılar yaparak, tertibat ve teşkilât hakkında müşaverede bulunuyor. Yalnız Bayburt ahalisinden sanatkâr bulunanların şayan-ı itimad (güvenilen) olanlarından bir kısmı sanatlarıyla iştigal ettirildiği (çalışmasına izin verildiği) gibi kendi evlerinde ikamete de müsaade ediliyor. Mütebakisi (geri kalanı) hususi binalarda iskan ve askercesine muamele tatbik edilerek teşkilât ve tertibatları (düzenlemeler, hazırlıklar) hakkında harice (dışarıya) hiçbir malûmat (bilgi) çıkmamasına gayret olunuyor.

    Müslüman ahâliye karşı gâyet ciddî davranmaları ve hiçbir sızıltıya meydan vermemeleri ve daima nasihatlerde bulunmaları hesabiyle kötü fikirleri anlaşılmamış ve hatta Of ve Sürmene havalisinde Ermeni çetelerini tenkil (uzaklaştırmak, ibret verici ceza vermek, sindirmek) maksadıyla Laz çetelerinden imdat kuvvetleri taleb edildiği görülmüş ve Ruslar tarafından terkedilmiş silâhların Müslüman ahâliye tevziine (dağıtılmasına) belediye reisi olup bilâhere katledilen Hafız Süleyman Efendi’nin mâni olduğu anlaşılmıştır.

    Bu suretle müslüman efkâr-ı umûmiyesini tatmin ettikten sonra 1 Şubat 1334 (1918) tarihinde her sokak ve mahalleye bir takım devriyeler çıkartarak birer bahaneyle sokaklardaki ahâli toplanmaya başlanıyor. Mahalleler arasına çıkan devriyeler tesadüf ettikleri köylüleri ve yerli ahâliyi “Arşak Paşa (Paşalık ünvanı hizmetine mükafat olarak Ermeniler tarafından verilmiştir.) çağırıyor, mühim mes’ele görüşülecektir.” Şeklinde aldatarak topluyor ve bunlar mahpushane yapılan Salih Hamdi Efendi’nin ticarethânesinde tevkif ediliyor. Hapishaneye götürülen her şahsın kapı önünde evvelâ üzeri aranıyor ve bulunan para ziynet eşyası alınıyor. Envaı mezâlim ve işkenceyle hapishâneye sokuluyor çarşı ve pazarda bulunmayanların zorla evlerine giriliyor. Para, kıymetli eşya ve ziynetleri alındıktan sonra bir kısmı kapıları önünde feci bir suretde katlediliyor. Diğer kısmı ise çeşitli zulümlerle hapishâneye sevkolunuyor. Bu hâle Şubatın üçüncü sabahına kadar devam ediliyor. 3 Şubat sabahı müslüman kadınlarının da toplanmasına başlanıyor ve topladıklarından on dört kadınla iki kızı Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesi karşısındaki Haydar Bey’in ahşap oteline dolduruyorlar.

    Alaturka saat üçte mevkufların (tutulup hapsedilenlerin) katli şu surette icrâ ediliyor. İşe evvelâ Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde mevkuf bulunanlardan başlanıyor. Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesindeki müslüman mevkuflar, kapıdan girildiği zaman sağdan birinci odaya yirmi üç, soldan birinci odaya dört, ikinci odaya altmış, üçüncü odaya elli ve boşluğun nihayetindeki odalardan soldakine kırk sekiz ve sağdakine sekiz ki, cem’an yüz doksan üç can yerleştiriliyor.

    Evvelâ solan birinci odada bulunan belediye reisi Hafız Süleyman Efendi ile Kormas köylü (Polatlı) Ahmed ve Abraslı (Akbulut) İrfan ve Vağandalı (Çayırköprü) Pirî odadan çıkarılıyor. Ellerinde bulunan süngü balta ve demirle pek feci bir surette öldürülüyor, müteakiben sırasıyle diğer odalara geçerek aynı suretle mahpuslar katle başlanıyor. Gözleri önünde fecî bir surette ve vahşîce arkadaşlarının katledildiğini gören diğer mahpuslar canhıraş sadalarla bağırıyorlar ve kendilerine sıra gelince mümkün mertebe nefislerini müdafaaya çalışıyorlarsa da bütün müdafaa imkânlarından mahrum bulunmaları yüzünden işkence ve vahşetin en büyüğüne maruz kalarak bin türlü mezâlim arasında terk-i hayat ediyorlar. Yalnız ikinci odada bulunan altmış kişiden Murad, Çavuş, Şevki,Saraç Hafız ve Zâhid mahallesinden Beydioğlu Sadık (Ermeniler firar ettikten sonra yangın içinden çıkarılmışlar ve halen hayattadırlar) ölüler arasına sokularak kendilerine ölü vaziyeti vererek hayatlarını kurtarabiliyorlar. Süngü ve baltayla icrâ edilen fecaat kâfi gelmiyormuş gibi cenâzeler üzerine gazyağı dökülmek ve ateşlenmek suretiyle arada sıkışık kalanlardan ölmemiş olanlar dahi yakılıyor.

    Buralardaki fecaat sahneleri kapandıktan sonra boşluğun nihayetindeki ve soldaki odada bulunan kırk sekiz kişiye sıra geliyor. Bunlar içinde bulunan Dağıstan’ın Kompo şehrine bağlı Hokal kasabası ahâlisinden olup o tarihten sekiz ay evvel Bayburt’a gelerek kunduracılıkla iştigal eden (uğraşan) yirmi iki yaşındaki Mehmed oğlu Abdullah, karşısında cereyan eden feci sahneyi görür görmez arkadaşlarını müdafaaya sevke karar veriyor, mevkuf bulundukları odanın zeminine döşenmiş kemer taşlarını müşkülatla sökerek kapıyı kapatıyorlar. Katle gelen Ermeniler vaziyeti görünce kapıyı kırıyorlar. Fakat yığılan taşlardan içeriye girilmesi mümkün olmadığından bombalarla, kurşunla bu masumlara hücum ediyorlar. Müdafaaya azmetmiş bulunan zavallılar atılan bombaları tekrar geriye atmak ve taşlarla müdafaada bulunmak suretiyle bir kısmı meşgul iken diğer kısmı odanın beton duvarını delmeğe çalışıyor.

    Bu feci sahne devam etmekteyken Haydar Bey’in oteline doldurulan on dört kadını baştan nihayete kadar soyduktan sonra çıplak bir halde Haydar Bey’in oteline bitişik Çavuşoğlu’nun oteline nakil ve birer birer katlettikten sonra oteli yakıyorlar.

    Bu on dört kadından üçü elbiselerinin tamamen çıkarılması hakkındaki teklife tahammül edemiyerek kendilerini pencereden dışarıya atıyorlar. Otel civarında bulunan Ermeni devriyeleri tarafından katlonuyorlar. Kendini pencereden aşağı atan kadınlardan birinin kendisiyle birlikte tevkif edilen iki kızının yukarıdan feryada başlaması üzerine hemen aşağı indiriliyorlar ve anaları önünde öldürülüyorlar. Sonra annelerinin kolları arasına verilerek gazla yakılıyorlar.

    Bu şenâat devam ederken mahalleler arasında da kıtal, yağma ve yangınlar icrâ ediliyor. Bununla beraber kasabanın güney batısında ve caddenin sol tarafında bulunan cephanelik plân haricinde ateşleniyor. Husûle gelen müthiş gürültü katliâm faaliyetinde bulunan Ermenileri şaşırtıyor. “ Kasabayı Türk kıtaları muhasara etti, toplar patlıyor! ” sözleriyle kaçışmaya başlıyorlar. Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde o zamana kadar Ermenileri meşgul etmeye muvaffak olan bu kırk sekiz fedakâr oradan çıkarak gizlenmiş olan ahâliyi haberdar etmeye ve yangın içinde bulunan kasabayı söndürmeye başlıyorlar.

    İşte Bayburt fecâat ve mezâlimi bu suretle tertib ve icra olunuyor. (yapılıyor)

    Ermeni kıtalarının Türk kıtaları karşısında ricatlerinde (bozularak geri çekilme) yol üzerinde ve yakınında bulunan bilcümle İslâm köylerinin tahrib, kadın, erkek ve çocuklarının katil ve imhâ edildiği görülmüştür.”



    Bu yazi Bayburt isimli 21 Subat 1989 tarihli dergiden derlenerek bazi eklemelerle yeniden yazilmistir.

    RUS ISGALI VE ERMENI MEZALIMI

    Yil 1916. Düsman Erzurum'u ele geçirmis. Dumlu, Hinis bogazindan taaruza geçerek Karasu vadisinin kuzeyini takip ederek Karabiyik'a bugünkü ismi ile Kandilli'ye sizmis. Askale önlerinde 51. Piyade Alayi ile karsilasmis. Alaya büyük zayiat vererek Sansa deresine dogru ilerlemistir.
    Dumanli Sansa deresi ve Kop daglarinda mevzilenen Türk birlikleri alayi imhadan kurtarmak için düsmanin önemli bir kesimini esir alir. Diger kismini da geri çekilmek zorunda birakir.
    Israrla isgal hareketine devam eden Rus birlikleri savasin agirlik noktasini teskil eden Kop daglarini defalarca geçmeye çalisir. Türk askerî birliklerine yardima giden binlerce sivil Bayburtlu Kop daglarinda ordu-millet bütünlesmesinin en güzel örnegini verir. 'Kop Savunmasi muvaffak olmus ikinci Plevne'dir.' diyen bölge komutani Maresal Fevzi Çakmak bu savasinin ne zorlu bir savas oldugunu çok güzel bir sekilde ifade eder.
    Kop daglarini geçemeyen düsman bu kez Gavur daglari yolu ile Ispir bogazini zorlar. Kisa zamanda bogaz düser. Günlüce köyü merkez olmak üzere düsman Bayburt istikametine yönelir.

    Allahim ne bunaltici, ne bogucu bir gece
    Gözlerimiz bulutlandi, arabaya binince
    Karanlikta kaçiyoruz, çogaliyor korkumuz,
    Umulmadik bir felaket geçiriyor ordumuz

    Evet acisini yüreginde duyarak o günleri en güzel sekilde ifade eden hemsehrimiz sair Kemalettin Kamu'nun hislerine yine bir baska dörtlügü ile ortak olalim.

    Gönüllerin gözyasina inandigi bir anda
    Bin bahçeli beldemizi yadellere biraktik
    Gölgesinde barinacak tek agacim yok artik
    Dallarinda bülbül öten bahçelere elveda.

    Elemi ile sevinciyle ortak bir gaye için yüzyillardir üzerinde yasadigi ugrunda seve seve canini verdigi öz vataninda boynu bükük, gözleri yasli ve sehitlerini arkada birakarak çoluk çocugunu yanina aldigi birkaç esyasini arabaya yükleyerek aç, susuz, basi açik, yalin ayak yollara düstüler tarihin onlara reva gördügü o zaman diliminde insanlarimiz.

    YASAYAN TANIKLARI O GÜNLERIN

    Aslan MERCIMEKOGLU

    O günleri yasayan hemsehrimiz Ahmet oglu 1897 dogumlu Aslan MERCIMEKOGLU Bayburt'un kuzeyine düsen Konursu kasabasindan bir büyügümüz oldugu için muhaceret günlerine dair kendisine basvurdugumuzda bize sunlari aktariyordu.
    ' Ben o tarihte cephede askerdim. Bizim birligimiz Soganli cephesinden geri alindi.Ben hastaligim dolayisiyla komutanimdan belge alarak köyüm döndüm. Birkaç gün köyde kaldiktan sonra duyduk ki cephe bozulmus ve Rus topraklarimiza dogru geliyormus. Biz de aile olarak aksam ezani okunurken köyümüzden Ugrak (Varzahan) köyüne oradan da Çayiryolu (Sünür) köyüne gittik. Geceyi orada geçirdikten sonra sabahleyin kafilemize Çikotlar'dan enistem Husret katildi. Rus'un o gün Bayburt'a geldigini haber verdi. Yine Mehmet Efendi, Killi Aligilin Ahmet Efendi aileleri ile birlikte kafilemize katildilar. Oradan hareketle Karahisar, Susehri, Zile yolu ile Çorum'a gittik. Sehirler arasinda dolasirken iasemizi hükûmet veriyordu'

    Güllü Hatûn

    Bayburt'un Gökçedere (Pulur) kasabasindan Gögüs ogullarindan Imam kizi yaklasik 1891 dogumlu Güllü Hatûn muhacereti görmüs geçirmis, bagri yanik bir Türk anasidir. Muhacirlige 3 yavrusu ile çikmis tek evlâdi ile dönmüs bir ana olan Güllü Hatûn'un esi cephede, iki oglu ise yol boylarinda sehit düsmüstür. Torunundan bize intikal eden hatiralarina göre muhacereti söyle anlatmaktadir
    ' Evden barktan, köyden, kentten, tangir-ocaktan yok olacaksin. Yollara düseceksin can havliyle. Aç, susuz kalacaksin. Yanik tarlalarin, viranelerin, artiklari kavrulmus bugdaylarini ekmek yerine yiyeceksin. Üst çiplak, bas açik ayaklar delik desik, bunlar yetmezmisçesine tasinmaz agirliginin üstüne batmanlik üzüntüyü de yükleyeceksin. Her nefeste bir oh çekeceksin. Muhacereti görenlerin beli bükük bagri yaniktir yanik hey ogul'

    Mustafa YAZICIOGLU

    Isgal günlerini yasayan taniklardan Konursu Kasabasi'ndan Mevlüt oglu 1904 dogumlu Mustafa YAZICIOGLU ise sunlari söylemektedir.
    ' Adabasi (Abras) köyü istikametinden bir süvari dörtnala köyümüze geldi.
    Selamünaleyküm' dedi. 'Ben müslümanim karsi daglarda asker var mi' diye sordu Tatar atlisi. Bizde 'asker yok' dedik. Rus'un Bayburt'a gelisinden bu atli sayesinde haberdar olduk.
    Köyün yaslilari bir tepsi içerisinde ekmek, su ve tuz koyarak Rus askerine karsi gittiler. Rus gamandari (komutani) ' karsi dagda asker varsa köyünüzü bosaltip savas edecegiz' dedi. Biz de asker olmadigini tekrar ettik. Bunun üzerine köy isgal edildi. Gamandar köyü talan emri verdi. Bir buçuk gün müddetle tavuklarimiz dahil olmak üzere bütün malimizi talan ettiler. Köylü tedbir olarak bütün kadinlari bir eve topladi. Biz annem ve kardeslerimizle köyden çikmadik.
    Cephe bozuldugunda köyümüzde birliklerinden ayrilmis Türk askerleri vardi. Ruslar bunlari topladilar. Her on kisiden birini vuracaklarini söylediler. Agabeyim de onlarin arasinda idi. 1 2……… 10 deyip bir kisiyi ayirmaya basladilar. Bu arada Akbulut köyünden Irfâni Efendi geldi. Rusça olarak Ruslar'in yakaladiklari kisilerin asker olmadigini Ruslar'a izah ederek vatandaslarimizi Ruslar'in elinden kurtardi.
    Mustafa Bey' e Göre Irfânî Efendi

    'Irfânî Efendi Akbulut köyünden olup yillarca Rusya'da insaat ve yol yapimi isleri ile ugrasmis köyümüzden dahi oralara isçi götürmüstür. Babayigit, iyiliksever, çok iyi Rusça bilen Ermeni mezâliminde mazlum halki koruyan, gözeten ve hatta kurtulus ruhunu asilayan daha sonra Ermeniler tarafindan kallesçe arkadasi Çayirköprülü Pîrî Efendi ve Belediye Reisi Hafiz Efendi ile birlikte katledilen saygideger bir kisi idi.' diyor.

    Ziya MEMIS

    Bayburt'un Kalecik (Yukari Hayik) köyünden Abdullah oglu 1906 dogumlu Ziya MEMIS o günleri söyle resmetmektedir.
    'Köyümüzde Ermeni yoktu. Türk ordusu bozulup askerlerin geri çekildigi, Rus ordusunun ilerledigi haberi yayilinca daglarda Ermeni eskiyalari türedi. Arazimize gidemez olduk. Askerimizin geri çekilme olayini ise söyle anlatiyor: Gün agarmadan askerimiz Allah Allah nidalari köyün karsisindaki çamliga çikararak mevzilendi. Basimi ovaya çevirdigimde karinca gibi Rus askeri kaynadigini gördük(gördüm) . Kahraman askerimiz Ruslar'i topa tuttu. Ovanin yüzü (yüzeyi) yarali ve ölülerle doldu; ancak sayilari o kadar çoktu ki askerlerimiz düzenli bir sekilde geri çekildi. Köyümüzü Rus (lar) isgal etti. (Ruslar) üç gün müddetle (müddetince) talan ilan etti (ler) .

    BAYBURT'TA KALANLAR VE ERMENI MEZÂLIMI

    Bayburt halkinin göçebilenleri göçtükten sonra kalanlar korku aci ve dehset içinde ne olacagini bilemeden vatanlarinin istilasini bekleyen bî-çâre bir konuma düsmüslerdir.
    Düsman Erenli, (Duduzar) Dikmetas'tan (Aggi) ilerleyerek Bayburt'u isgal etmis ve Erzincan'da karargâh kurmus, Kop daglari ise arkadan çevrilmistir. Halk suskunlugun, perisan olmuslugun beklenmeyen günlerinde mecbur edilmistir yasamaya.
    Isgal güçleri, isgal sonrasinda köy, kasaba, ve sehir merkezindeki Bayburtlu'nun malini acimasizca yagmalamis, bu da yetmiyormus gibi zalimce katliamlara baslamistir.
    O günleri yasayanlardan biri olan Mehmet Hocaoglu'nun arsiv vesikalariyla yazdigi Ermeni Mezalimi ve Ermeniler'i anlatan eserinde isgal söyle dile getirilmektedir.
    ' Evet Moskof Moskoftur ve emperyalisttir. Moskoflar Deli Petro zamanindan beri sicak denizlere çikmak, dünyaya hakim olmak sevdasindadirlar. Bu moskofun beyazinin da kizilinin da degismeyen politikasidir. Moskof bu gayeye ulasmak için her vasitaya basvurmaktan çekinmedigi gibi bu ugurda bir çok masum insan(lar) in kan(lar) inin akitilmasi da onu ilgilendirmez.'
    Rus bu politikasini da Bayburt'ta en iyi sekilde uygulamis, halka göstermelik olarak iyi davranmis vatanini istila ettigi Bayburtlu'ya yaptigi zulmü halki göstermeye çalismistir. Bütün bunlarin yaninda Ermenisiz Ermenistan politikasini da canli tutmaya çalismistir.
    Rus birlikleri Bolsevik Ihtilâli'ni (7 Kasim 1917) takiben çekilmis gerideyse birlikte getirdikleri Ermeni çetelerinin zulmü kalmistir. Ermeni çeteleri zulüm faaliyetlerine baslamis ortaligi yakip yikmislardir. Söyle ki: O sirada Kafkas kolordusu komutani Yakup Sevki Pasa Bayburt'taki Ermeni Mezâlimi hakkindaki raporunda sunlari belirtmektedir.
    ' Ermeniler Bayburt'u terk ettikleri gün kasabani en güzel konak ve magazalarindan dört yüz kadarini yakmislardir. 18 Ocak 1918 günü ekmeklik un dagitilacagini ilan ederek bir kisim kadin-erkek ve çocuklari evvelce hapishane yapilan büyük binaya sokarak binayi vahsice yakmislardir.
    Ayni zamanda sokaklarda tesadüf ettikleri çocuk, kadin ve erkekleri süngü ve kursunla sehit etmek suretiyle her türlü fenaligi yapmislardir.'

    TAS MAGAZALARI (HANLARI) KATLIAMI

    Bayburt ve çevresinde tas magazalar katliami olarak bilinen olay kisaca söyle cereyan etmistir.
    Bayburt ve havalisindeki Müslüman halkin imhasina memur edilmis ' Arsak Pasa' lakabi ile anilan azili Ermeni eskiyasi etrafina topladigi her türlü teçhizata sahip 500'e yakin Ermeni ile önceden hazirladiklari plan geregi 14 Subat 1918 günü her sokak ve mahalleye bir takim devriyeler çikararak birer bahane ile sokaklardaki ahaliyi toplamaya basliyorlar. (Sizi Arsak Pasa çagiriyor. Mühim meseleler görüsülecektir.) gibi yalanlarla halk kandirilarak imha yeri olarak planlanan Sari Hamdi Efendi'nin tas magazalarina kapatiliyorlar.
    16 Subat 1918 sabahina kadar süren bu toplama islemi, sabahleyin Müslüman kadinlarin toplanmasi ile devam ediyor.
    Toplanan 14 kadin ve genç kiz Tas Magazalari'nin tam karsisindaki Haydar Bey'in ahsap oteline dolduruluyorlar.
    Katliam sabah 3'te basliyor. Tas Magazalari'nin kapidan girildigi zaman sagdan birinci odaya 23, soldan birinci odaya 4, ikinci odaya 60, 3. odaya 50, avlunun bitimindeki odalardan soldakine 48, sagdakine 8 kisi olmak üzere toplam 193 kisi dolduruluyor.
    Soldan birinci odada bulunan Belediye Baskani Hafiz Süleyman, Akbulutlu Irfânî, Çayirköprülü Pîrî ve Pelitlili Ahmet odadan çikarilarak korkunç bir sekilde katlediliyorlar. (Bunlar Bayburt'un önemli esrafindan olup yörede kanaat önderi konumunda olan insanlardir. Konursulu büyüklerimizin anlattigina göre Konursu'nun ileri gelenlerinden Etem Aga da Ermenilerce bu toplantiya çagrilmis Etem Aga'nin babasi Haci Halil gördügü rüya üzerine oglunun gitmesini engellemek istemis oglu ise bunu dinlemeyerek küheylanina atlayip toplantiya gitmek için yola çikmis; ancak bugünkü Konursu Saglik Ocagi'nin bulundugu yerde at ayaklarini havaya kaldirip bütün zorlamalara karsin gitmek istememistir. Daha sonra Bayburt tarafindan kara bir dumanin gökyüzünü sardigi Konursu ahalisince görülmüstür.)
    Ermeniler daha sonra etraftan zorla topladiklari ahaliyi diger tutuklularin gözleri önünde sehit etmislerdir. Gözleri önünde korkunç ve vahsice arkadaslarinin öldürüldügünü gören tutuklular aci feryatlar çikarmis, kendilerine sira gelince de müdafaaya çalismislarsa da ellerinde silaha benzer hiçbir seye bulunmadigindan iskenceyle ve vahsiligin en korkuncuna katlanarak sehadet serbetini içmislerdir.
    Kendilerine sira gelmesini bekleyen 60 kisiden Murat Çavus, Sevki Saraç Hafiz ve Zahit mahallesinden Sadik ölüler arasina girerek kendilerin ölü süsü verip kurtulmuslardir.
    Yine Haydar Bey'in oteline doldurulan 14 kadin soyundurulmaya zorlanmis bunlardan 3'ü kendilerini pencereden atmayi basarmislardir. Kalan kadinlari çiplak bir halde Haydar Bey'in oteline bitisik Çavusoglu'nun oteline götüren Ermeniler burada hepsini birer birer öldürüp yakmislardir.
    Pencereden asagi kendisini atan kadinlardan birinin tutuklu bulunan iki kizinin yukarida feryada balamasi üzerine Ermeniler bu kizlari da asagi indirip can çekisen annelerinin gözleri önünde sehit etmislerdir. Daha sonra da cesetleri annelerinin kollari arasina verip gazla kadini tutusturup diri diri yakmislardir.
    Bir tarafta bu insanlik disi vahset olurken diger tarafta Tas Magazalari'na doldurulup kimi (bu kelime Bayburt'ta bazi anlaminda kullanilir.) öldürülen kimi yaralanan kimi ise ölü diye birakilan zavalli insanlar üzerlerine yagdirilan kursun ve bomba yagmurundan sonra esi ve benzeri görülmemis katliamin son safhasinda olan üzerlerine gaz dökülüp yakilmislardir.
    Ermeniler bu zavalli insanlari yakarken bunlarin 'imdat' diye bagrismalari ve inlemelerini müzik gibi algilayarak eglenceler yapmislardir. Insanligin simdiye kadar sahidi olmadigi ve tarihin hiçbir devrinde kaydetmedigi bir sekilde yakilan katledilen görülmemis iskencelerle yok edilen bu insanlarin mevcudu 500'den fazladir.
    Bu korkunç facialar sürüp giderken sehrin bati yönünde Trabzon-Erzurum yolu üzerinde 'binbasi hanlari' denilen ve Ruslar tarafindan cephanelik yapilan binanin plan disi ateslenmesi ile müthis bir patlama olmus, Ermeniler Türk ordusunun ilerlemekte olmasindan korktuklarindan bu patlamayi Türk ordusunun yakinlarindan top atmaya baslamasi sanarak panige kapilmis ve Erzurum'a dogru kaçmaya baslamislardir.
    21 Subat 1918 günü Türk süvarileri Bayburt'a girmis kan ve korkunun yerini sevinç göz yaslari almistir. Bayburtlu Zihni'ce bir söyleyisle günler yeniden ülfetin çagina tebdil olmustur.


    Yazinin degisiklige ugramamis hâlinin bulundugu kaynak:

    Bayburt Isimli Özel Sayili Dergi, Rus Isgali ve Ermeni Mezâlimi, Bayburt, 21 Subat Kurtulus Özel Sayisi, 1989, s.2-3.

    KAYNAK

    EROĞLU Veysel, Ermeni Mezâlimi, İstanbul: Sebil Yayınevi, 1976,s.176-181.

    Cevap Yaz
  • Sevim Yakıcı
    Sevim Yakıcı 22.12.2008 - 17:08

    ABD TEMSİLCİLER MECLİSİ'NDE KABUL EDİLEN SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI TASARISI'NIN HER BİR MADDESİ, TÜRKİYE ULUSAL SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BİRLİĞİ'NCE ÇÜRÜTÜLDÜ

    16 Ekim 2007, Kaynak: Cumhuriyet

    Soykırım savına sivil yanıt

    *201 gönüllü kuruluş adına yazılı açıklama yapan Prof. Dr. Aysel Ekşi, 'Oylamadan önce tasarıda yer alan iddiaların ve bu iddialara karşı yanıtların yer aldığı mektupta, suçlamaların 'dayanaktan yoksun' olduğunun vurgulandığını, komite üyelerine açıklayıcı bilgiler sunulduğunu, ancak tasarının, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde oylanarak 21 'hayır' oyuna karşı 27 'evet' oyu ile kabul edildiğini anımsattı.


    ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde kabul edilen Sözde Ermeni Soykırımı Tasarısı'nın her bir maddesi, Türkiye Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği'nce çürütüldü.

    201 gönüllü kuruluş adına yazılı açıklama yapan Prof. Dr. Aysel Ekşi, ' oylamadan önce t asarıda yer alan iddiaların ve bu iddilara karşı yanıtların yer aldığı mektupta, suçlamaların 'dayanaktan yoksun' olduğunun vurgulandığını, komite üyelerine açıklayıcı bilgiler sunulduğunu, ancak tasarının, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde oylanarak 21 ' hayır' oyuna karşı 27 ' evet' oyu ile kabul edildiğini anımsattı. Kongre üyelerine gönderilen mektupta yer alan iddialar ve iddialara verilen yanıtlar özetle şöyle:

    1. Madde: Ermeni soykırımı Osmanlı İmparatorluğu tarafından tasarlanmış ve 1915-1923 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Sonuçta, sürülen 2 milyon Ermeni'den 1.5 milyon kadın, erkek ve çocuk öldürülmüş, sağ kalan 500 bin Ermeni de evlerinden ve 2500 yıldır yaşamakta oldukları ata yurtlarından sökülüp atılmıştır.

    Sözde 'Ermeni Soykırımının' en önde gelen uzmanı olan Vahakn Dadrian bile, Ermeni sürgününün 1916'da sonlandırıldığını ve Osmanlı İmparatorluğu'nun 1918'den sonra varlığını kaybettiğini kabul eder. Bu nedenle, pratikte var olmayan bir hükümetin bahsettiğiniz olayları 1923 yılına kadar 'gerçekleştirmiş' olması mümkün değildir. İddia edildiği gibi bir buçuk milyon Ermeni'nin öldürülmüş olması doğru değildir. 2 milyon 700 bin diğer Osmanlı halkının bulaşıcı hastalık ve savaşın getirdiği yoksulluk ortamında öldüğü sırada, yarım milyon Ermeni'nin de kaybedilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Hiçbir Ermeni sürgüne temelli gönderilmemiştir; hepsi imparatorluğun o yıllardaki sınırları içindeki yerlere gönderilmiş ve kendilerine geri dönüş hakkı tanınmıştır. İstanbul'daki Ermeni Patrikliği raporlarına göre bunlardan 644 bin 900'ü (yani savaştan önceki nüfusun yarısı) 1921 yılındaki Osmanlı sınırları içinde yaşıyordu. Gümrü ve Lozan antlaşmaları gereğince, sınır dışına gidenlere de (örneğin: 5 bini İran'a, 120 bini Yunanistan'a ve Hovannissian 'a göre 500 bini de Kafkasya'ya gitmiştir) dönüş hakkı tanınmıştır.

    2. Madde: 24 Mayıs 1915'te Müttefik güçler, yani İngiltere, Fransa ve Rusya yayımladıkları ortak bildiri ile dünya tarihinde ilk olarak bir hükümeti 'insanlığa karşı suç işlemekle' suçladılar.

    24 Mayıs 1915 tarihli bu bildiri, aralarında yaptıkları gizli bir anlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu'nu bölüşmeyi içeriyordu. Rusya, İngiltere ve Fransa Müttefiklerinin 24 Mayıs 1915 tarihli bildirisi, aynı yıllarda Rusya'nın Yahudilere uyguladığı insanlık suçunu gözardı eden içi boş bir yalandı. İngiltere, o yıllarda Alman-İngiliz vatandaşlarını kasıtlı olarak çok daha ağır şartlarda sürgüne tabi tutmuş, sınır dışına atmıştı.

    3. Madde: Bu ortak bildiride Müttefikler, bu suça katılan herkesi ve Osmanlı Hükümeti'nin tüm üyelerini şahsen sorumlu tutacaklarını alenen Bâb-ı Âli'ye bildirdiler.

    Müttefikler tehditlerini uygulayarak sorumlu tuttukları Osmanlı Hükümeti üyelerini (144 kişi) 1919 yılından 1921 yılına kadar Malta Adası'nda tuttular. Ne var ki tüm incelemelere karşın suçlayıcı delil bulamadılar, bu nedenle mahkeme bile açamadan tüm tutukluları serbest bıraktılar.

    4. Madde: Birinci Dünya Savaşı sonundaki Türk Hükümeti de, Ermeni soykırımının organizasyonundan ve uygulanmasından sorumlu olan üst düzey yöneticileri 'Ermenilerin katli ve yok edilmesi' suçu ile itham etti.

    'Birinci Dünya Savaşı sonrası Türk Hükümeti', Müttefiklerin kuklası idi. İngiltere bile, bu işgal mahkemelerinin kararlarını hukuk sahteciliği addettiğinden, onun yerine kendisi Malta'da mahkeme kurmaya kalkıştı.

    5.Madde: Bir seri Divan-ı Harp mahkemeleri sonunda, Genç Türkler yöneticileri yargılandı ve Ermeni halkı aleyhine katliam organize etmek ve gerçekleştirmekten suçlu bulundu.

    Osmanlı mahkemelerinin suçlu bulduğu eski yöneticiler, adaletin yerini bulmasından değil, intikam arzularından dolayı hüküm giydiler. Dadrian'ın söylediğine göre, Osmanlı mahkemeleri, Müttefiklerle daha elverişli koşullarda masaya oturabilmek için cömertçe suç dağıttılar.

    6. Madde: Ermeni soykırımının baş mimarları olan Savaş Bakanı Enver, İçişleri Bakanı Talat, Bahriye Nazırı Cemal, suçları sabit görülerek ölüme mahkûm edildiler, fakat mahkeme kararları uygulanmadı.

    Enver, Cemal ve Talat bu kukla-yasadışı mahkemeler tarafından suçlu görüldüler. Ama bu mahkeme kararlarında deliller kesinlikle yetersizdi. O yılların 'soykırım' uzmanı olan Johannes Lepsius bile buna itiraz etti. Cemal'in birçok Ermeni'yi korumaya çalıştığını söyleyerek, bu mahkemelerin değerini sorguladı.

    7. Madde: Ermeni soykırımı ve yerel mahkemelerin hukuki hataları ile ilgili çok kuvvetli belgeler Avusturya, Fransa, Almanya, İngiltere, Rusya, ABD ve Vatikan gibi birçok ülkenin ulusal arşivlerindeki belgelerle de doğrulanmaktadır.

    Adı geçen ülkelerin arşivlerinde ' çok kuvvetli deliller' yoktur; ama çok fazla sayıda 'çok kuvvetli sahte evrak ve söylentiler' vardır. İngiltere; Amerika'daki devlet arşivlerindeki Ermenilerle ilgili suçlayıcı belgeleri inceledikten sonra hepsini, 'kişisel düşünceler' olduklarını belirterek geri göndermişti.

    8.Madde: ABD Ulusal Arşivleri ve Tutanak Dairesi'nde, Ermeni soykırımı hakkında geniş kapsamlı dokümanlar bulunur. Özellikle soykırımla suçlayan 9. grubun 867.00 ­ 867.40 tutanakları incelemeye açıktır.

    Bu dokümanların hemen hepsini Ermeni hikâyelerinin oluşturduğu görülmektedir.

    9. Madde: Büyükelçi Henry Morgenthau 1913 - 1916 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nda ABD'nin temsilcisi idi. Büyükelçi, aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nun müttefikleri de bulunan pek çok ülkenin görevlileri vasıtasıyla Ermeni soykırımına karşı protestolar düzenledi.

    George Schreiner, Morgenthau'yu şöyle eleştirmektedir: 'Morgenthau'nun 1918'de propaganda amacıyla yazdığı kitap ile kendisinin özel hatıra defteri ve mektupları tamamen farklıdır ve iyi niyetten yoksun olduğunu gösterir. Üstelik Morgenthau'nun, Ermeni ihanetinin farkında olduğu, hükümetiyle yaptığı yazışmalarından bellidir. Ermenileri masum göstermek çabasına girdikten sonra 18 Mart ve 25 Mayıs 1915 tarihli yazışmalarının örtbas edilmesi de bunu gösterir' (Roosevelt Kütüphanesi, 105. belge, 11 Aralık 1918 tarihli mektup) .

    10. Madde: Büyükelçi Morgenthau, ABD Dışişleri Bakanlığı'na, Osmanlı İmparatorluğu Hükümeti'nin 'bir ırkı yok etmek eylemi' içinde bulunduğunu açıkça bildirmiş ve 16 Temmuz 1916'da Bakan Robert Lansing'den 'Ermenilere zulmedilmesinin durdurulmasını onayladığı' yazısını almıştır.

    Morgenthau İstanbul dışına hiç çıkmamıştır. 1915'te ülkede neler olduğunu kendisi incelememiş, sadece Ermeni yardımcılarından bilgi toplamış ve onların etkisinde kalmıştır.

    11. Madde: 9 Şubat 1916 tarihli ve 12 numaralı ortak Senato teklifi, 'aç, hasta ve anlatılamayacak derecede büyük sıkıntılara uğrayan Ermenilere Amerikan halkı arasından maddi yardım toplanmasını ve bir sempati ifadesi olarak bunun için özel bir gün ayrılması' isteğini ABD Başkanı'na sundu.

    ABD Kongresi, tüm Osmanlı vatandaşlarının 'aç, hasta ve anlatılamayacak derecede büyük sıkıntılara maruz kalmasını' umursamıyordu; sadece politik güç sahibi olan Ermenileri gözetiyordu. Ayrıca, 1916'da sunulan bildiri, Ermenilerin acı çekmesine neden olan göçün henüz sona erdiği yıllardı. Burada, Ermenilerin uğradıkları sıkıntıların dile getirildiği, katliam sözü edilmediğine özellikle dikkat edilmelidir.

    12. Madde: Başkan Woodrow Wilson, Near East Relief adlı örgütün Kongre kararıyla kurulmasını teşvik ve kabul etmiş ve bu kanalla 1915 - 1930 sürecinde, Amerikan halkının himayesi altına aldığı 132 bin kimsesiz çocuk ve soykırıma uğramış Ermenilere yardım amacıyla 116 milyon dolar dağıtılmıştır.

    ABD tarihinin en başarılı yardım kampanyası, örneğin Milli Film Komitesi Başkanı gibi toplumun her kesiminden etki yaratabilecek kimselerin desteğinde, yoğun Ermeni propagandasıyla yürütülmüştür.

    13. Madde: 11 Mayıs 1920 tarihli, 359 numaralı Senato'ya sunulan önergede şu ifade kısmen yer almıştır: 'Dış İlişkiler ve Senato Alt - Komitesi görüşmeleri sırasında dinlenen beyanlar, Ermenilerin katliamdan ve değişik vahşetlerden zarar gördüğünü açıkça doğrulamıştır.'

    ABD politikacıları, sadece kendilerini yönlendiren Ermeni propagandasına güvenip gerçekleri hiç araştırmadı. Bir istisna Senatör James A. Reed 'dir. Kongre'nin 1920'deki raporlarında aynen yer aldığı şekilde; Senatör James A. Reed, 'Ermenilerin eli kansız değildir' demiş, Ermeniler tarafından işlenen toplu katliamlardan bahsetmiş ve General Harbord 'un raporunu 'Ermeni dostu tarafından çizilmiş bir tablo' sözleriyle eleştirmişti.

    14. Madde: Yukarda belirtilen 13 Nisan 1929 tarihli önerge, General Harbord başkanlığında Amerikan askeri misyonunun Ermenistan'a yaptığı ziyaret sonunda hazırlanmıştı. Bu raporda; 'yüzlerce güzel Ermeni vadisinde parçalanmış cesetler, tecavüz, işkence ve ölüm insanların aklında çıkmayacak izler bırakmıştı. O bölgede seyahat edenlerin, gelmiş geçmiş cinayetlerin en büyüğünün delillerini farketmemesi neredeyse imkânsızdı' şeklinde söz edilir.

    Ermenilerin büyük dostu olan General Harbord bile, raporuna şu teşhisi eklemişti: 'Cephe gerisinde, Ermenilerin sürüldüğü bölgelerdeki köylerin yıkılmasından Türklerin kabahatli olduğu şüphe götürmez. Fakat Ermeniler tarafından ele geçirildikten sonra, Ermenilerin Ruslarla birlikte terk ettiği topraklarda görülen insanlık vahşeti, hiç kuşkusuz Türklerin zulmünden aşağı kalmaz.'

    15. Madde: Adolf Hitler 1939'da, Polonya hiçbir provokasyon göstermediği halde Polonya'yı işgal etme emrini vermişti. Bu toplantıda, kumandanların kendisine yaptığı itirazları susturmak için 'Ermenilerin yok edilmesinden şimdi kim söz ediyor ki' demişti. Bu söz Ermeni soykırımına yol açmıştır. Amerika'daki Holokastı Anma Müzesi'nde de bu ilan edilmiştir.

    Ermeni bilim adamı Dr. Robert John bile Hitler 'e atfedilen bu söz için 'sahtekârlık' demiştir. Hitler'e atfedilen bu konuşmanın dört ayrı versiyonu vardır, ama bu söz sadece, imzasız ve tarihsiz olduğu için Nürnberg mahkemelerine delil olarak kabul edilmeyen bir varyantta yer almıştı. İkinci Dünya Savaşı uzmanı olan William Shier 'e göre bunlar inanılması güç ayrıntılardır.

    16. Madde: Rafael Lemkin 1944'te sözlüklere giren 'soykırım' terminolojisinin isim babasıdır. Kendisi Birleşmiş Milletler'in Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Antlaşması'nın hazırlanmasına öncülük etmiş, Ermenilerin durumunu 20. yüzyılın soykırımlarına örnek olarak göstermiştir.

    Rafael Lemkin, Ermeni meselesini Batılı medyadan ve misyonerlerden duymuştu. Bu kulaktan dolma hikâyelere dayanan 'şahsi kanaat' tarihsel belgelerin yerini alamaz.

    17. Madde: Lemkin'in soykırım konusunda BM'ye sunduğu ilk önerge, 11 Aralık 1946'da BM Genel Kurulu'nun 96(1) sayılı kararı ile alındı. 'Birleşmiş Milletlerin Soykırımın Kabulu ve Cezalandırılması Sözleşmesi' ise, özellikle Ermeni soykırımını, 20. yüzyılda BM'nin soykırımın tekrarlanmasını önlemeye çalıştığı türden suç kapsamında bir suç olarak tanıdı.

    BM hiçbir kararında 'Ermeni soykırımı' kavramını kendi tarif ettiği tanım içine sokmadı. Madde 23'te gerçekler yeniden ele alınmıştır.

    18. Madde: 1948'de, BM Savaş Suçları Komisyonu, Ermeni soykırımını 'modern anlamda insanlığa karşı işlenen suçlar' kapsamına giren fiillerin tipik bir örneği görerek, Nuremberg mahkemelerini hazırlayan sebepler arasında saydı.

    19. Madde: Komisyon Sevr Barış Antlaşması'nın 230 numaralı madde hükümlerinin, Müttefik Güçlerin 1915 tarihli notasına uygun olarak, Türkiye topraklarında Ermeni veya Yunan ırkından olsalar da Türk vatandaşı olan kimselere karşı işlenen suçlar kapsamına alma niyeti taşıdığını ifade etti. Bu yüzden, bu madde Nürnberg ve Tokyo Mukaveleleri'nin 6c ve 5c maddelerine emsal teşkil etmektedir. Bu kararname ile anlaşılan, 'insanlığa karşı işlenen suçlar' kategorisinin örneğini oluşturmasıdır.

    18. ve 19. maddelere cevabımız: Eğer bu komisyon böyle sonuçlara varmış ise, katılımcıların anlayışlarını sadece Ermeni propagandasına hapsetmek sorumsuzluğunu göstermişlerdir. Eğer amaçları insanlığa karşı suçlar kategorisine örnek bulmak idiyse; Ermenilerin Osmanlı ahalisine karşı işlediği sistematik yok etme kampanyasını tamamen göz ardı etmişlerdir. Bu konuların bu şerefsiz karara dahil edilmiş olması aldatıcı kurnazlıktır.

    20. Madde: 8 Nisan 1975'te kabul edilen 148 numaralı Ortak Meclis Kararı ile 24 Nisan 1975 günü, 'İnsanın insanlığa karşı işlediği suçları anmak için ulusal gün' olarak belirlenmiş ve ABD Başkanı'na, ABD halkını bugünü tüm soykırım mağdurlarını ve bilhassa Ermeni soyundan gelenleri hatırlama günü olarak benimsemeye davet etmek üzere bir bildiri yayımlaması için bir ricada bulunulmuştur.

    İnsanlara soykırım mağduru adı verilmesi için ortada bir soykırımı olduğunun ispat edilmesi gerekir. Burada hükümet tarafından desteklenmiş organize bir 'Ermenileri yok etme' planı bulunduğunu gösteren bir tek delil bulunmuyor. Önyargılı ve umursamaz politikacılar 1975'te de insanın insanlığa karşı yaptığı vahşeti önlemenin evrenselliğini göz ardı edip tek yanlı propagandaların etkisi altında kaldılar. Mağdurlar Müslüman olunca bunu dikkate almadılar.

    21.Madde: Başkan Ronald Reagan 22 Nisan 1981 tarihli ve 4838 sayılı bildirisinde 'önce Ermeni soykırımı ve onu takip eden Kamboçyalıların soykırımı ve Yahudi soykırımının hiçbir zaman hatırlardan çıkartılmayıp, bu olaylardan ders alınması gerektiğini' kısmen söylemişti.

    Ermeniler ABD'de güçlü ve etkili bir politik güçtür. Ayrıca 'soykırım' kavramı da kafalarını fazlaca meşgul etmektedir. İçlerindeki aşırı görüşteki kişiler, istedikleri sonuca varmak için sahte delil kullanmak ve yanıltıcı taktiklere başvurmaktan kaçınmazlar. Politikacılar gibi başkanlar da bazen, sorumluluklarının tüm insanlara ve gerçeklere hizmet etmek olduğunu unutabilirler. Varlığının tarihi delillerle ispat edilmediği bir konuda, Ronald Reagan'ın 'şahsi kanaatini' seslendirmiş olması bir anlam ifade etmez.

    22. Madde: 10 Eylül 1984'te alınan 247 sayılı Ortak Meclis kararı 24 Nisan 1985 tarihini 'İnsanların insanlığa karşı islediği suçları anmak' günü ilan eder ve ABD Başkanı'nı bu günü anarken halkının bilhassa 1.5 milyon Ermeni mağduru anmasını kabul eden bir bildiri yayımlamaya davet eder.

    Başkanın reddettiği bir karar. Temennimiz, 1.5 milyondan az insanın yaşadığı bir bölgede 1.5 milyon insanın yok edilemeyeceğini kavradığı içindir. En aşırı propagandacılar bile 1 milyondan çok nüfusun bu göç olayından sağ çıktığını kabul etmektedir. 1918 sonlarında Ermeni Patrikhanesi savaş öncesinde 2 milyon yüz bin olarak aşırı şişkin tuttuğu Ermeni nüfusu hakkındaki sayılarını 1 milyon 260 bininin sağ kalanlar olduğu, ve 840 bininin ölmüş bulunabileceği şeklinde izah eder. Ermeniler, savaşı takibeden barış konferansında kayıplarını 6 yüz bin ile 8 yüz bin arasında gösteriyorlardı. Ermeni propagandacılar bile bu ABD kararını yazanlar kadar ileri gitmemişlerdi.

    23. Madde: BM Ayırımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu, Ağustos 1985'te uzun inceleme ve müzakereler sonunda hazırladığı ve 1'e karşı 14 oyla kabul ettiği 'Soykırımı Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sorunu ile İlgili Çalışma' başlıklı bir raporda Nazi çılgınlığının maalesef 20. yüzyıldaki tek soykırımı olmadığını bildirmiştir. Benzeri diğer örnekler gibi, 1915-1916'yıllarında Osmanlı'nın Ermenileri katletmelerinin örnek oluşturduğu sözleriyle kabul etme kararı almıştır.

    Bu sözlerin kabul edildiği yanlıştır. 14'e karşı 1 oyla kabul edilen, 1985/9 sayılı karardır. Hazırlayan raportörün ismiyle Whitaker Raporu diye anılan 'Soykırım Çalışma Raporu' bu sayılı karara dahil değildir. Alt komisyon Whitaker Raporu'nun müsveddesini '(Komisyon) kabul eder' sözünün üzerini çizerek reddetti. Geride sadece 'not alır' ibaresi kaldı. 'Kaliteli' sözcüğünün üstü çizilerek raporun değeri övülmedi ve raporun İnsan Hakları Komisyonu'na gönderilmesi reddedildi. Ermeni propagandacıların iddialarını bertaraf etmek için 5 Ekim 2000'de BM sözcüsü Farhan Haq, 'BM, Ermenilerin başına geleni soykırımı olarak tarif eden bir raporu kabul etmemiş ve imzalamamıştır' demişti.

    24. Madde: Bu rapor ayrıca 'Tarafsız kurum ve şahitlerin, öldürülen veya ölüm yolculuğuna gönderilen en az 1 milyon Ermeninin, toplam Ermeni nüfusunun yarısından fazlasını teşkil ettiğini hesap ettiğini izah etti. Bu hesap, Amerikan kaynakları, İngiltere arşivleri ve kendi müttefikleri olan Alman diplomatları gibi Osmanlı'da görev yapan kişiler tarafından da doğrulanmıştır.'

    Daşnak terörist partisi, günümüzde dahi, hem Diyaspora'da, hem de Ermenistan Cumhuriyeti'nde küçümsenmeyecek önemde etki yaratabilmekte. Gerçek dışı söylemlerin bu raporda dahi yer bulmuş olması bu etkidendir. Bilgilerini sadece Ermeni taraftarları ve misyonerler arasından toplamış olan diplomatların kişisel yargılarına dayandırılmış ve önyargılı bir şahıs tarafından hazırlanmış bulunan Whitaker Raporu'nun sonuçlarının tamamen yanlış değerlendirilmiş olarak bu rapora dahil edilmesi buna örnektir. Sayılara bir kez daha göz atmakta yarar var; savaş öncesinde 1.5 milyondan az olan bir nüfustan savaş sonrasında 1 milyondan fazlası sağ kalmış ve yüksek miktarda hastalıktan ölümlerin hüküm sürdüğü bir ortamda 1 milyon insanın öldürüldüğü varsayılamaz. 'Ölüm kervanına' katıldı denilenlerin neredeyse tamamı hedeflenen yerlere 'sağ' ulaştı. Önyargılı gözlemcilerden birisi olan ABD Konsolosu Jackson bile kendi deyimiyle 'göçün neredeyse sona erdiği' 1916'da, sağ kalan yarım milyon kadar Ermeni göçmenin yerlerini sayılarıyla birlikte rapor etmiştir.

    25. Madde: Bağımsız bir Federal kuruluş olan Birleşik Devletler Yahudi Soykırımını Anma Konseyi, 30 Nisan 1981 tarihinde oybirliğiyle aldığı kararla, bundan böyle Birleşik Devletler Yahudi Soykırımı Müzesi'ne, Ermeni soykırımını da dahil etmesini kararlaştırmış ve o tarihten beri uygulamaya böyle devam etmektedir.

    Gerçek veriler yerine propagandayı öne çıkarması Yahudi Soykırımı'nı Anma Konseyi'nin güvenilirliğini zayıflatmaktadır. Bazı Ermeniler, Yahudi Soykırımı'nın himayesine sığınarak kendilerine taraftar toplamaya çalıştı, varlıklı Ermeniler de Yahudi Soykırım müzelerini dünya çapında parasal olarak desteklediler.

    26. Madde: Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı, Ermeni soykırımı tezlerinin belki de inandırıcı olmadığını iddia eden 1982 ibaresini gözden geçirirken, 1993'te başvurulan Columbia Bölgesi Yüksek Mahkemesi, ilgili politika kayıtlarındaki belgeleri incelemiş ve Ermeni soykırımının müphem olduğu ile ilgili iddianın, uzun zamandan beri mevcut Birleşik Devletler politikası ile tezat oluşturduğunu not etmiş ve sonuçta bu iddia geri çekilmiştir.

    Ermenilerin Amerika'daki etkileyici güçlerinin bir örneği ile daha karşı karşıyayız. Sanki ABD Hükümetinin 'sapkın 1982 söylemi' olmasa, geçtiğimiz yıllarda Ermeni soykırımı, sayısız tasarılarla kabul görecekmiş izlenimi verilmeye çalışılıyor. 2002 yılında, Ermeni grupların Federal Büro üzerinde baskı kurarak ABD Yargısı'na Ermenistan'ın muhtemel terörist kaynağı ülkeler listesinden çıkartılması emri verdirtmesi, böylece, Ermeni gençlerinin parmak izi alınarak kayıt içine alınmasına mani olunması da Ermeni topluluklarının ısrarla uyguladığı caydırma ve baskı güçlerinin bir başka örneğidir.

    27. Madde: 5 Haziran 1996'da Temsilciler Meclisi, 3540 sayılı 1997 tarihli Dış Ülkelere İhracat Destek Fonu'na bir ilave karar alarak, Ermeni soykırımını tanıyana kadar Türkiye'ye yapılan yardımdan, ABD'de harcadıkları lobiciliğe eşit olan 3 milyon dolar eksiltmiştir.

    'Türkiye'ye yardım' genellikle geri ödenecek borçtur, Ermenistan'a ödenen karşılıksız yardıma benzemez, Ermenistan, kişi başına en yüksek Amerikan yardımı alan ülkeler sıralamasında İsrail'in arkasından ikinci gelmekte; buna mukabil, demokratik olmayan Ermenistan Cumhuriyeti, Amerika'ya göze çarpan hiçbir yarar temin etmemektedir. Fakat, Ermeni propagandalarını yaymak için milyonlar harcamasının sonucu olarak Amerikan Kongresi, üyelerini etkileyebilmekte.

    28. Madde: 24 Nisan 1998'de Başkan William Jefferson Clinton şöyle dedi; 'Geçmiş yıllarda olduğu gibi, bu yıl da Amerikalı Ermenilerle birlikte yüzyılımızın en acı hadiselerinden birisi olan 1.5 milyon Ermeni'nin 1915-1923 yılları arasında Osmanlı topraklarında sürülmesi ve katledilmesini anıyoruz.'

    29. Madde: 24 Nisan 2004'te Başkan George W. Bush şöyle dedi; 'Bugün 20. yüzyılın en vahşi trajedilerinden birisini hatırlamak için; Osmanlı'nın yıkılış döneminde 1.5 milyon Ermeni'nin zorla sürgüne gönderilerek ve katledilerek yok edilmesini anıyoruz.'

    Bu sözler Ermeni politik gücünün örnekleridir. Çok güçlü ve saplantılı olan Ermeni gruplarının baskısı karşısında başkanların her yıl ' soykırım sözü' etmekten vazgeçmeleri cesaret ister. Ne var ki her iki başkan da yavaş yavaş 'Ermeni soykırımı söylentilerinin şüpheli olduğunu' fark etmiş görünüyor.

    30. Madde: Ermeni soykırımı defalarca uluslararası arenada tanınmış, fakat sorumluların cezalandırılmaması benzer soykırımların tekrarlanmasına neden olmuştur. Adil bir tasarı bunun ileride tekrarlanmasını önleyebilir.

    Milletler soykırımından dolayı sorumlu tutulamaz. Eğer kişiler soykırım suçu işlemişlerse, işledikleri suçtan sadece o kişiler sorumlu tutulabilir. Türklerin uluslararası arenada soykırım suçu ile suçlanmasına gelince, bunun arkasında, Ermeni Diyasporasının çok güçlü propaganda, önyargı, para ve şantaj taktikleri olduğu çok iyi bilinmektedir.

    Kaynak: http://www.eraren.org/index.php? Page=GBult...34&Lisan=tr

    Cevap Yaz
  • Salim Erben
    Salim Erben 22.12.2008 - 16:02

    YÜREĞİ ÖPÜLECEK KARDEŞSİN PAYLAŞIM İÇİN TŞEKKÜR EDERİM DUYGU DOLU YÜREĞİNİ KUTLUYORUM
    SALİM ERBEN

    Cevap Yaz
  • Dinçer Demirel
    Dinçer Demirel 22.12.2008 - 14:24

    Zaten bu kampanyayı başlatanlar ve altına imzasını koyanlar vatanımıza,milletimize en büyük ihaneti yapanlardır.Her zaman olduğu gibi böyleleri batının kuklalığını,ermeninin uşaklığını yapmaktadırlar,
    güzel ve anlamlı yazıydı,emeğine yüreğine sağlık,tebrikler

    Cevap Yaz
  • Zübeyde Gökbulut
    Zübeyde Gökbulut 21.12.2008 - 17:40

    ASIL ONLAR ÖZÜR DİLESELER YA....................

    KARINLARINI SÜNGÜLERİYLE DEŞTİKLERİ, ERKEK Mİ KIZ MI DİYE BAHİS KURDUKLARI, YAZI TURA OYNADIKLARI BEBEKLERDEN, ANNELERDEN.....
    HATIRA KALSIN DİYE KÖKÜNDEN CANLI CANLI SÖKTÜKLERİ BELİKLERİN SAHİBİNDEN.............................
    KESTİKLERİ KINALI GELİN ELLERİNİN SAHİPLERİNDEN..........................

    BİZLERİ FAZLA KOYUN GÖRMÜŞ OLACAKLAR Kİ ASTAR İSTİYORLAR.
    BİR ERMENİ ÖLDÜRÜLDÜ DİYE SIRF YANLARINDA OLDUĞUMUZU ANLASINLAR DİYE NEZAKET GÖSTERİP - HEPİMİZ ERMENİYİZ - DİYE SOKAĞA DÖKÜLÜRSEK OLACAĞI BUDUR....
    NSANA HAKETTİĞİ KADAR KIYMET VERECEKSİN. TOPLUMLAR DA BÖYLEDİR.. GEREĞİNDEN FAZLA DEĞER VERDİK, ŞİMDİ BİZİ HARCAMA PLANLARI KURUYORLAR.
    BU TOPRAKLARIN EN GÜZEL YERLERİNDE OTURUYORLAR KENDİ İNSANIMIZDAN AYRI MI TUTULDULAR?
    BU ÜLKEDE BİNLERCE İNSAN VAR ONLARIN İMKANINDA OLMAYAN.

    BİLMEYENİN BURNUNDAN GELSİN BU ÜLKENİN AK BUĞDAYLARI.
    BEN İSEM DE.

    VAH BENİM BAHTI KARALI ÜLKEM!
    VAH BENİM EMEK VERİP BÜYÜTTÜĞÜM SÖZDE AYDINLARIM!
    VAH BENİM FEHİMSİZLERİM VAHHHH!

    kutladım duyarlı yüreğini, emeğini.
    NEREDE YURT SEVER AYDINLARIMIZ, YAZAR VE ÇİZERLERİMİZ ?

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 34 tane yorum bulunmakta