Bundan seneler önce yaşlı bir adam varmış
İhtiyar hanımıyla zor şartlarda yaşarmış.
Hayatta kendisine yokmuş bakacak biri
Çok zaman bir lokmasız geçiyormuş günleri.
Karınları doyarmış komşulardan gelirse
Elden gelen öğüne şayet öğün denirse.
Sonunda kadıncağız bir deri, kemik kalmış
Zavallı ihtiyarsa bunaldıkça bunalmış.
Ağlamaktan gözleri dönmüş kan çanağına
Ellerini kaldırıp başlamış yalvarmağa:
Allah’ım aciz kulun sana her an inandı
Yanık bağrım yalnızca senin aşkınla yandı.
Ömrümce bir çöp olsun harama el sürmedim
Bir kuruş kazandıysam tamamı alın terim.
Kimsenin parasında, servetinde gözüm yok
Karnımı doyurduysam sana şükrettim çok çok.
Ne oğlum var ne kızım şimdi bize bakacak
Bir yaşlı karım vardı, o da oldu yatalak.
Komşular sağ olsunlar, getirirse yiyoruz
Bazen bir tas çorbayı birkaç gün içiyoruz.
Dilencilik yapmaktan ar, hayâ ediyorum
Başka çarem kalmadı, senden af diliyorum.
Yapmazdım kendim için acından ölsem bile
Şu hasta kadın için çektiğim bütün çile.
Bana geldi geleli rahat yüzü görmedi
Ac, açık, çıplak kaldı, bir kere dertlenmedi.
Hem hasta, hem de yaşlı sıcak yemek yemeli
Komşulardan geleni artık beklememeli.
Onu da kaybedersem hepten yalnız kalırım
Birazcık aklım kaldı, ondan da olmayayım.
İhtiyar bundan sonra heybesine sarılmış
“Her ne yapan kendine yapar “ der dolanırmış.
Günler böyle geçerken yine bir köye varmış
Birkaç günlük yiyecek alıp ta dönecekmiş.
Tam da köy çıkışında uğramış son bir eve
Ev sahibi dul kadın ekmek yaparmış, taze.
Bu kadın kötü kalpli insafsızın birisi
O köyde bunun gibi yokmuş daha cimrisi.
“Bu bunak nerden çıktı, sanki bir o eksikti
Her ne yapan kendine yapacakmış öyle mi?
Şimdi görür gününü bakalım ne yapacak
Eminim ki bir daha hiç kapı çalmayacak.”
Çökeleğin içine koyar bir parça zehir
Güzelce pişirerek yaşlı dedeye verir.
Bacım eline sağlık, Allah daha çok versin
Çoktandır böyle nefis bir ekmek yememiştim.
İhtiyarın o anda canı çok çeker ama
Tam yiyecekken karısı gelir aklına.
Neyse der yolum uzun gecikmeden gitmeli
Kadın hasta üstelik fazla bekletmemeli.
Yorulunca oturur bir çeşmenin başına
Su içer, abdest alır, şükreder yaradana.
Yakışıklı, dağ gibi bir genç gelir o anda
Selam verdikten sonra oturur karşısına.
Eski iki dost gibi konuşur anlaşırlar
Sanki bir baba oğul, bir anda kaynaşırlar.
“Köyüme dönüyorum iki yıldır askerim
Şayet ekmeğin varsa acıktım az isterim.”
İhtiyar o ekmeği vermek istemez ama
Nasip bununmuş diye dayanamaz sonra da.
Asker ekmeği yiyip sonra içer suyunu
Vedalaşıp her biri tutar evin yolunu.
Sonra neler mi oldu? Bilmiyorum ne oldu
Bildiğim tek şey varsa, o genç kadının oğlu!
Kayıt Tarihi : 13.3.2012 22:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!