Sorun kendine başlarken kiminle yol alacağına karar vermekti. belki bir tane belki onlarca karar aldık kiminle yürüyeceğimize dair. zamAN ilerleyip dururken seçimler yapmamız istendi ya da seçimler yapmak zorunda kaldık. Hep bir ışık ile kol kola yürümemizin, bir omuzun güvenliğinin, bir bakışın sıcaklığı ve avuçlarımıza değen avuçların yoldaşlığını yanımızda olmasının gerektiğini hissettik. Gün geldi, yarenlik yapsın diye peşinden sürüklendiğimiz ya da peşimizden sürüklediklerimizin esiri olup çıktık.
Bir gerçek vardı YOL tek kişilikti ve biz her zaman iki kişi geçmeye çalıştık oradan. Oysa yan yana gidilmeyecek yerler vardı orada. Sadece yanında olduğunu bilmekti bilmeyi istemekti düşlerimiz. Bazen omuzuna dokunmak bazen de önde gidip çukurları, tümsekleri uçurumları haber vermek gerekirdi. Oysa biz, ruhumuzun ışığını bedenimize öyle hapsetmişiz ki paslar ve kilitler oluşturmuşuz ve düştüğümüz her çukur, çarptığımız her duvardan sonra iyice kalıtsallaşmaya başlamış içimizdeki karanlıklar.
Bizim gerçeğimiz, önümüzdeki gidenin gerçeği değildi o bildiği yolda yürüyordu. Biz kendi gerçekliğimizi gerçekleştirirken o sadece bize aynalık yapıyordu. Başlıyorduk, biteceğini bile bile fakat büyüyerek son nefesine kadar gitmesini isteyerek çıkıyorduk yola. Bittiğinde son nefes oluyordu başka bir başlangıca gebe bırakıyordu kendini hayat.
Ne zordur doğumlar yaparak büyümek fakat sancılara öyle alıştık ki artık sezaryen bir terk ediş ile çıkıyor içimizdeki parçamız ve iki dikiş ile onarıyor kendini bedenimizde izlerden ve ruhumuza işleyen sancılardan bir bebeğin ağlaması gibi kurtuluyor ve ilk memeyi ağzımıza aldığımızda unutuyoruz çektiğimiz acıların toplamını. Yol, ışıklardan ve sancılardan ibaret bir gidiş gibi gelse de denemekten ne çıkar deyip kendimize mutluluktan sepetler örüyoruz.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta