Kendimiz, niyetimiz, hedefimiz… / Düz yazı

Mehmet Halil
1192

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Kendimiz, niyetimiz, hedefimiz… / Düz yazı

Her ne kadar kendimizi tanıdığımızı zannetsek de, yanılıyoruz. Bilmediğimiz çok yönlerimiz var. Kendini tanıyamayan başkasını da tanıyamaz. Bu nedenler insan olarak kendi aramızda yeterli ve doğru iletişim kuramıyoruz. Yapıcı değerlerimizi ortaya koyamıyoruz. Eleştiri mekanizmasını, ya yıkıcı ya da yağdanlık olarak kullanıyoruz.

Bu nedenle insan üzerine araştırma yapan psika analistlerden yararlanarak birkaç satır yazmak istiyorum.

Erich fromm, ‘’kendini savunan insan’’ başlıklı psikoloji dizisi olarak yayınladığı kitabında İnsanları incelerken, ‘’insancıl ahlaka karşı otoriter ahlak’’ı inceler. Orada ‘’iyi ve kötü arasındaki farkı ayırt edebilme yeteneğimizin tohumları çocuklukta atılır. Çocuk akılcılığı ayırt etmeden önce, iyiyle kötüyü birbirinden ayırmayı öğrenir. Değer yargıları, onun hayatında önem taşıyan insanların verdiği iyi ve kötü tepkilerle gelişir. Yetişkine duyulan bu mutlak bağlılık ve sevgiyi göz önünde bulunduracak olursak, bir annenin suratında beliren onaylayan veya onaylamayan bir ifadenin çocuğa iyiyle kötü arasındaki farkı yeterli bir şekilde ‘’öğretmesi’’ bizi şaşırtmamalıdır.’’ demekte.

Doğuştan itibaren irademiz dışında kabullendiğimiz ve ezberlediğimiz o kadar çok şey ver ki, ailemizde başlayıp okulda, devlet yayınlarında, toplumumuzda… genlerimize işlemiş bize dayatılan ‘’doğrular’’dan kurtulamıyoruz. Her ne kadar sonradan resmi olmayan kitaplardan,
veya kendimize ters gelen çarpıklıklardan doğan sorular nedeniyle öğrendiklerimiz, araştırmalarımız bize değişik doğruları öğrenmiş olsak bile, geleneklerimiz, alışkanlıklarımız,
ve ezberlerimiz baskın çıkmakta, sonradan öğrendiklerimizi içselleştirmekte zorlanıyoruz.
Kitabı bilgileri her ne kadar konuşup lafzen savunurmuş gibi görünsek bile, hayata uygulamaya gelince başarılı olamıyoruz. Sözde ırkçılığa karşı oluruz, ama pratikte yaptığımız ırkçılığın farkına bile varamıyoruz. Aldığımız nefesin farkında olmadığımız gibi…
Çünkü bizim edindiğimiz bilgiler ve ahlak dersleri, bize dayatılan dersler. Adımız gibi, bize dayatılan dini, ahlakı kabullenmişiz.
Biz, biz olmaktan öte biri olarak yapılanmışız.

Biz olamadığımız için, bize dayatılan bu ‘’bilgilerin veya ahlakın, iyinin’’ bizim için mi, yoksa otorite için mi iyi anlamına geldiğini sorgulamaktan yoksunuz.’’

Kendimiz olamamanın birçok örnekleri verilmiş… Bir arabaya verdiğimiz değeri kendimize veremediğimiz gibi…

Sonuçta ‘’Ahlakı değer için geçerli olan tek şey insanın mutluluğu’’ değil mi?

Öyleyse bütün ahlaki değerlendirmelerimizde insanı esas almamız gerekmez mi?

Vatan dediğin, toprak dediğin, bayrak dediğin insan için değil mi?

İnsancıl ahlak ‘’yaşama sanatı’’nın uygulamalı bilimidir ve temeli de teorik ‘’insan bilimi’’dir.
Bir organizmanın ilk ‘’görevi’’ hayatta kalmaktır. Hayatta kalma mücadelesinden dolayı nasıl insanı suçlayabilirsiniz?

Burada kısa kısa da olsa insan biliminden alıntılar yapacağım. Yazıyı uzatmamak için, kaçınılmaz olarak eklektik olacak.. Amaç okuyuculara insani değerleri ve insanı hatırlatarak,
toplumsal gelişmelere ve değerlerimize yapıcı bir açıdan yaşlaşmaları dileğiyle…

‘’İnsan köleliğe de uyum sağlayabilir; fakat bunu ancak kendi zihinsel ve ahlaki niteliklerini alçaltarak yapabilir; o kendini güvensizlik ve düşmanlık tarafından yönetilen bir kültüre de uydurabilir, fakat bu uyuma zayıflayarak ve kısırlaşarak tepki verir… Ancak, ‘’Kişi, kültürün üzerine yazılarını yazabileceği boş bir kağıt değildir; o; enerjisiyle dolu ve çeşitli biçimlendirilmiş bir varlıktır, kendini adapta ederken tepki de verebilir…’’

Burada insanın kişiliği, yaratılışı, karakteri anlatılır.

İnsan karakteri, geçmişten bu yana insan incelemeli yapan diğer psiko analiz yapan diğer
Bilim adamları ile de ortak olan şu sonuçları çıkarır.
İnsanlar dört ayrı karakterde toplanır. (ana hatlarıyla… Birleşen ve ayrılan detayları vardır.)

Karakter tipleri: üretici olmayanlar
1. Alıcı eğilim 2. Sömürücü eğilim. 3. İstifçi eğilim. 4. Pazarlamacı eğilim.

Alıcı tipler: onlar için hayır demek zordur. Hayır deyemedikleri için evet demeye hazırdırlar.
Yalnız kaldıklarında kendilerini kaybolmuş hissederler. Eleştiri yetenekleri yoktur. Bu onları başkalarına bağımlı hale getirir. Kiminle ilgili karar vereceklerse ona danışıp karar verirler.

Sömürücü eğilim: Başkalarının dile getirdiği düşünceleri farklı kelimelerle ifade ederek bunların yeni ve kendine aitmiş gibi davranır. Onlar her şeyi, herkesi, neyi ve kimden elde ettiklerine bakmadan sömürebilirler. Bu tip insanlarda, şüphe ve alaycılık, imrenme ve kıskançlık vardır.

İstifçi eğilim: Güvenleri biriktirmeye bağlıdır. Dış dünyayı sürekli bir tehdit olarak görür. Harcama yapmak onlar için tehdittir. Çok biriktirip çok az harcama yapar. En yüksek değerleri düzen ve güvenliktir.

Pazarlamacı eğilim: Başarı genellikle bir insanın kişiliğini nasıl sattığına bağlı olduğundan, kişi kendini daha bir meta olarak ifade eder ve aynı anda hem satıcı hem de satılacak meta olur. Özeti… ‘’Nasıl olmamı isterseniz ben öyleyim.’’

Üretici olanlar: Bu karakter insani ahlakın ulaşmak istediği noktadır. Cinsel üretim bütün hayvanlara özgüdür. Maddi üretim ise sadece insanlara özgüdür. Yaşamak için üretmek zorundadır.
Aktivite, genellikle var olan durumu enerji sarf ederek değiştiren davranış biçimidir. Kişi otorite aktif olmasını istediği için öyledir.

En kuvvetli aktivite kaynaklarından biri de akıldışı tutkulardır. Cimrilik, mazoşizm, imrenme, kıskançlık, açgözlülük..vs.
‘’Güç sahibi olmak yaratabilme gücünün yozlaşmış halidir.
Kültürümüzde üretken kapasitenin akılcı körlüğü sıkça rastlanan bir durumdur.

İnsanın bütün bu olumsuz yapısının yanında, sistemin çıkarları uğruna, olumsuz yönleri sürekli (milliyetçilik, ırkçılık, militarizm, tüketicilik…) kışkırtılan bir toplumun içinde yaşamaktayız..

Bilmem insanı az buçuk tanımaya yardımcı olabildi mi alıntılar. Daha fazlasını merak eden kitabı alıp okuyabilir.
Buradan çıkarmak istediğim sonuç, mükemmel insan yoktur. Mükemmel insan ölü insandır. Yaşayan her insanın farklı farklı kendi özgünlüğüne göre eksiklikleri vardır. Bu eksikliklerden dolayı hiç kimse hemen cezalandırılamaz. Görüldüğü gibi insan kendi eksikliğini bildiği hallerde bile düzeltmekte zorluk çekmektedir. Yani eksikliklerimiz, içinde yaşadığımız toplumla da sıkı sıkıya bağlıdır.
İçinde bulunduğumuz toplumda, bir milyar aç insan yaşamakta ve bir başka tarafta da,
Bir tek insan, bir milyar insanı yaşama bağlayacak mal varlığına sahip… insanlar arasındaki bu uçurumun sebebi ise insanları ta doğuştan beri kendi çıkarları için eğiten ve yönlendiren otorite…
Böyle büyük bir güç karşısında ezilen insanların, karakterlerine göre bu güçlerin kontrolü altında kendilerini güvende görmeleri, yani, kendi cellatlarına sığınmaları, korkularından, küçük çıkar beklentilerinden veya milyonlarca insan içinde kendilerine sıra gelmeyeceğine inanmalarından… Kurtuluşu onların etekleri altına sığınmakta görmekteler.

Korunmaya gereksinimi olanlara saldırmak cesaret değildir. Haklının yanında olmayı ilke edinmelisin.
Dünya bütün canlıların ortak malıdır. Her canlının orada yaşama hakkı vardır. Buna saygılı olmalıyız. Dünyayı da işgal etsen, senin payına düşen, daha az olabilir, ama daha fazla olmayacak. Kendi tetikçilerini bile kendi temizleyen bu sistemden, yalakalıkla kimse çıkar sağlayamamıştır. Güçlü medya kalemşörleri bile yeri geldiğinde kapı dışarı bırakılıyor.

Böyle bir toplum için kendimize bazı misyonları yükleyip yazmaya başlamışsak ne yapmalıyız?
Hedefimiz, insan olabilme uğruna mücadele verebilmek mi? Ne yapmalıyız?

Önce insan olduğumuzu hatırlamaktan başlamalıyız işe, İnsanlık tarihi sayısız çatışmalarla dolu. Her çatışmanın sonu tarafların karşılıklı anlaşmasıyla olduğu gibi, tek taraflı kayıtsız şartsız şartları kabul ederek de teslimiyetler olmuştur. Ama bu içinde yeni bir patlamanın potansiyel enerjisini biriktirmeye daha o günden başlar. Yeni çatışmalara gebe kalır.

Güçlülerin büyük çıkarlar peşinde savaşları körüklerken, milyonlarca insanın maddileşmiş emeklerini kendi mülkiyetlerine geçirmiş bu çakallardan insani değerleri beklemek hayalcilik olur. İyi niyet sahibi olanlar bu serveti eline geçiremezler.

Geriye bir şık kalıyor mazlumların birleşip kenetlenmesi, Hiç kimseden aynı fedakarlığı beklemeden insanları mümkün olduğu kadar kendi cephesine kazanmayı hedef almalı.

‘’Her şey sosyalizm gelince düzelir.’’ diyerek, mücadeleyi sonsuza ertelemek. İmkansızı istemek, yani hiçbir şey istememek anlamına gelir. Elbette bir hedefimiz olacak. Yeni bir şey inşa edeceksek, bir inşaat nasıl tek tek tuğlaların örülmesiyle yükseliyorsa, o da öyle. Mücadelemiz hiçbir şeyi küçümsemeden taş taş üstüne konularak yükselmeli. Bir inşaatta binlerce çeşit malzeme kullanıldığı gibi, toplumu inşa etmede de öyle. Her çeşit insanı kullanabiliriz. Bu da ustalık ister. Beğenmediğimiz insanlar bunu başardığı halde, biz başaramıyorsak, kendimizle hesaplaşmalıyız.

Dolu bir bardağı nasıl üstüne su döktükçe taşar gider, yani bizim döktüğümüz boşa akar.
İşte toplumda da öyle. Bu güne kadar egemen kültürlerin doldurduklarını boşaltmadan kendi kültürümüzü dolduramayız. Bu da kolay değil. Bıkıp usanmadan, onların yolu ile ezilenlerin yolunun ayrı olduğunu kanıtlamaya çalışmak. Kökleşmiş kültürleri bir anda söküp atmak kolay değil. Üç beş söz söyleyip başarılı olamayınca, kızıp hakaret etmek onları tamamen amaçlarımız dışına atmaktan başka nedir?

kendimizden öc alışcasına saldırgan davranışlar niye?

‘’Yaşamın amacı, amacı olan bir yaşamdır.’’ Demiş bir bilge…

Amacımızı iyi tespit etmeliyiz. Ne yapmak istediğini bilmeyen, nerede duracağını bilmeyen başarılı olamaz. Yenik, ezik bir toplumdan, kendine güveni sarsılmış bir toplumdan,
çok büyük beklentiler ummak hayalcilik olur.
İlk tekerlekten bu günkü modern araçlara bir günde gelinmedi…
Küçük başarılar, büyük zaferlerin tuğlasıdır. Hem güveni tazeler, hem toplumsal inşanın temellerini atmaya başlar. Küçük başarılara burun kıvıranlar, işten kaçanlardır.

Başaramamaktan korkmamalı. Başarısızlıklar gelecek başarıların okuludur.
Başarısızlık deneme cesaretinden yoksun olmaktır.

Mutluluk doğru kararlarla, doğru kararlar deneyimle, deneyim yanlış kararlarla gelir. Ancak aynı hataları tekrar tekrar yenilemenin kabul edilebilir bir tarafı yok.

Cesaret, hedefe ulaşmak için gösterilen, sabır, metanet ve inattadır.

Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 22.10.2009 09:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Halil