Kendimce Kendimden Sana Kadar Seninle

Murat Bolat
114

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Kendimce Kendimden Sana Kadar Seninle

Çocuktum her annesine hayran çocuk gibi
bilmediğim yollardan kamyon arkası yolculuğumdu
şehrine yerleşme öyküm
bu kifayetsiz yolculuğun en eğlenceli tarafı
bilmediğin yollardan bilmediğin rüzgarların saçlarıma değmesiydi
ve ayakkabılığın çekmecesine sakladığım kedim..
kamyonun arkasındaki evimizi betonarme yalnızlığa taşırken
anlaşıldı bizim kedi muhabbeti
baya azar işittim o kedi yüzünden
belki ilk sevdamdı ama çocuktum işte
bırakamadım onu bensiz sokakların karanlık üşümelerinde
lakin o bizi çok pis bıraktı sonra
şehrinin büyüsüne kapılıp terk etti gitti
ilk yalnızlığım buydu işte
çocuktum her annesine hayran çocuk gibi
bir sabahın diğerinden farkı takvim kağıtlarının şekilsel değişikliği idi o zamanlar
ki ben daha saymayı bilmiyordum
sonradan onu da öğrenecektik
ve sabahlar hep şekilsel değişse diye iç geçirmelerimiz ayaklanacaktı
annem örgüsü ile uğraşırken
ben kendimden büyük yaşımla
üç kat aşağıyı, yaşıtlarımın birbiri ile
oynaştığı sahneyi izlemeyi seviyordum
yabancıydım sokaklara ve yaşıtlarımla oyunlar oynamaya
böyle zamanlarda kedim aklıma gelir
baya kederlenirdim..
ulan şimdi burda olucaktın hem annemin örgü yünü de var
ne muzurluk yapardık değil mi..
benim bu ızdıraplı esaretim annemin dikklatini çekmiş olmalı ki
o kendi elleriyle bana işlediği yün hırkamı ve bere mi takıp
hadi yavrum git sende oyna arkadaş edin dedi
anne sen ne diyorsun ya
ben kocaman dört sene aile dışı bir iletişime girmemişim
arkadaş nasıl edinilir de diyemiyorsun haliyle
e bide çocuk telaşı arkadaş diyince kedin gibi sanıyorsun herkesi
velhasıl indik biz üç kat aşağıdaki hayallerimizi süsleyen yaşıtlarımızın sahnesine
annemden ayrı kalmanın verdiği garip bir ürküntü ile
yaklaştım kendime en yakın gördüğüm çocuğa
belki yün hırkası güzeldi onun da
bi kaç kum mevzusu falan
kovalamaca sonra
çocuktum ve inan bana kedi;
ki ''mercan''dı adı
ve inan bana mercan hiç aratmadılar sonra senin yokluğunu
artık alışmıştım o sahnenin tozunu yutmaya
ve yaşım kendimden büyük durmamaya başladı
hatta yaşım benden küçük bile duruyordu üzerimde
yine de bir sabahın diğerinden farkı takvim kağıtlarının şekilsel değişikliğinde gizliydi
takvim kağıtları şekil değiştirdikçe ben büyüyordum
ben büyüdükçe yeni takvim kağıtları gelip gidiyordu eve
sonra böyle rutin yaşantıma garip bir tedirginlik düştü
yahu koca adam olmuşuz ve okula gitmemiz gerekiyormuş
bütün arkadaşlar gidicekmiş falanmış filanmış
herkes gidince sen yok gitmem diyemiyorsun
ki benim çocukluğumda sürüden ayrılana muhallebi çocuğu derlerdi
ne kadar çocuk olursan ol dokunur bu cümle delikanlı yiğide
e gittik haliyle okula ama bu okul bir acaipti
buram buram korku buram buram isteksizlik kokuyordu
annemi, elini bırakmadan sınıfıma hatta sırama kadar getirdim
hatta kendimce planlar kuruyordum
ne yapsamda annemde benimle burda otursa diye
öğretmen geldi sonra
o geldi annem gitti
ben mi
zır zır gözyaşı
annee annee gitmee!
öğretmen susturmaya çalışır ben ağlarım
sokak arkadaşlarım yoktu Allahtan aynı sınıfta
yoksa ne muhallebiliğimiz kalırdı o gözyaşıyla ne delikanlılığımız
meğer annem okul bahçesinde beni bekliyormuş
kediden sonra bu yalnızlığa katlanamazdım doğrusu
zaten kim ne derse desin annen varsa
ne yalnızsın ne de sahipsiz
annem benim canımın içi..
günler sabaha kavuştukça okula da alıştık öğretmene de
sınıf arkadaşlarına da
bide okulun güzel yanını sonradan keşfettik
sokak oyunlarının yanında tenefüs oyunlarıda eklenince üzerine
koşarak gidiyorsun ve duvarlar eskisi kadar acıtarak bakmıyor yüzüne
hatta anne mümkünse artık gelme benimle bile diyebiliyorsun
o yan sınıfta ki kıza fiyaka atacaz mevzu o aslında
bak ben öyle korkusuzum ki annemle gelmiyorum
ya senin peşinde koştuğun o lüzumsuz çocuk
muhallebi o muhellebi hala annesi ile geliyor baksana..
yine de çocuktuk işte
çekmecede taşıdığımzı sevdamızın yerini
sokak oyunları sonra da
onun yerini tenefüs oyunları simit beyaz gazoz partileri
ve en sonda bu yan sınıf aşk muhabbetleri almıştı
o aşk muhabbetini merak ediyorsanız
annesiz gelinmiş bir kaç gün işte
o lüzumsuz çocukta ne varsa caydıramadık kızı o çocuktan
çocuktuk ama yalnızlıkla tanışmaya başlamıştık
kimi delice sevsen gidiyor bilader
bi annem yanımda canım annem..
okulda başarılı oldum sınıfta baya iyiydim hemde
sonra ilkokulu bitirdik
ve bir sabahın diğerinden farkını anlamaya başladık
bugün 6 haziran yarın 7 haziran! !
tarihleri öğrendikçe çevrende sana hayran kızları da
anlamaya başlıyorsun
mahallede kızlar bana kesik
kızlar saç başa girer arkadaşlar gelir
-oğlum senin yüzünden arbede çıktı mahallede
-şaşkınlıkla ben ne yapmışım ki
-sen değil oğlum
-Oya Haticenin saçlarına dadandı
-iyi de benimle ne alakası var
-bırak oğlum bu anlamaz salak!
Aybeniz
sonra onun ablası Gülbeniz
Dilek falan hepsi bana kesikmiş
yıllar sonra anlıyorsun sokak arkadaşlarının sana salak deme sebebini
e birazda dost acı söyler hesabı
Oya güzel kızdı vesselam bende hoşlandım ondan
yalnız aramızda engeller vardı
babaannesine gelip giderdi ve bizim buluşma şansımız
azalırdı en çok babasına kızmışımdır Oya'nın
sen nasıl bir çocuksun be adam insan annesini bu kadar
aksatırmı hergün gel bi hal hatır sor
hatta sat evi annenin yanına yerleş!
mahalledeki kızlar bizim için kavga eder
biz olmadık oyunların peşinde
çocuktuk işte belki de beynimize kazınmış bir hastalıktı yalnızlık
çünkü kimi sevsek gidiyor olmadık yerlere
orta okula başladım
o da başka mevzu alış veriş abimlerle
sonra tuttururlar giy şu pantolonu ceketi gömleği al şu kravatı da tak
tamam şimdi balkona çık resmini çekeceğiz
istemeye istemeye mahalleye küçük düşe düşe
bütün karizmayı çizdirerek çektiler o resmi
hala içimde yaradır
okul başladı neyse
sırada İstiklal marşları
şiirler müdürün konuşmaları
dersler yeni arkadaşlar
ödevler hocadan azarlar...
bir ara yan sıradan bir kızın
bana baktığını gördüm orda kocaman müdür konuşma yapıyor
ama kız bana dönmüş burnumun içine içine bakıyor
başka bir gün yine aynı
içimden geçirmedim değil
bu salak neden bana bakıyor diye
sonradan çıktı bu çelik bakışların sebebi
bizim Çiğdemle
Cemilenin arkadaşıymış
benimle çıkmak istiyormuş
Çiğdem söyledi
ben yabancıyım bu durumlara ama belli etmekte istemiyorum racona ters
boyu kısa, güzel değil gibi bahanelerle kabul etmedim
baya koştu kızcağız peşimde
öyle ki Çiğdem Gülçin'le çıkmam halinde bana buz mavisi kot alacağını söylemişti
buz mavisi kotta piyasaya yeni çıkmış varya
üzerine giysen kaldırımlar erir
olmaz dedim
racona ters ya
koca buz mavisi kotu da red etmiş olduk
en çok kota üzüldüm
sonra cadde de top oynuyoruz
top baya bi uzağa gitti
tabi orta 2 deyiz
eşşek yaşına ulaşmışız yani
ama hala top oynuyoruz neyse
top gider ben peşinde top gider ben peşinde
topa ulaştım yerden aldım kafamı kaldırdım
gözlerimde benden kısa ve güzel olmadığı için red ettiğim
hatta buz mavisi kottan vazgeçtiğim Gülçin
içim titredi bunu itiraf etmeliyim
bu kadar alımlı ve bu kadar güzel olunur mu
yada bir okul giysisi bir insanı bu kadar mı çirkinleştirir sorusu
bu sorular beynime ulaşana kadar aşk yüreğimizi delmişti bile
sonra ben koşturdum aynı kızın peşinde 3 yıl kadar
sonra hüzünlü bir şekilde kavuşamadık biz
ne kız kabul ediyordu beni
ne de bizim mahalle de oturuyorlardı artık
yine sevmiştik ama gitti işte o da gitti..
ulan mercan sen gitmeyip ecelinle ölsen
belki bu kadar yalnızlığı çekmezdik
belki bütün sevdiklerim seni emsal alıyor
kalsaydın be gözüm inan onlar kadar sevmiştim seni de
lise yılları
üniversite hazırlık diye devam eden yaşantımda
çocukluk baya gerilerde kalmıştı
ve bir gün bulunduğun şehirden
kamyon arkası o yalnızlığa tekrar soyunduk
bu sefer ki inan bana çok acıydı ve lüzumsuz
rüzgar içimi söküp atarken
o eski sıcak çocukluğumu arıyordum şehirlerarası asfalt yollarda
sevdalarım okullarım arkadaşlarım ve umutlarım kalmıştı
çekmecede miyavlayıp duran kedim bile yoktu artık
bir yalnızlıktan diğer yalnızlığa gidiyordum durmadan
isyanlarım rüzgara kapılıp uzaklara uçuşuyordu
hayatımın en çekilmez senelerine yaklaştığımdan habersiz
o günlere üzülüyor gibiydim
kuytusu kendinden kalabalık bu şehirde
kazandım üniversiteyi
ben yirmi küsür yaşına gelmiştim
ama sevdiklerim hep gitmişlerdi
acımasız felek benden başka adam mı yoktu
cümlesiyle çıkıyordum çocuk olmaktan
oysa çocuk kalmak istemiştim hep
hep o balkondaki annemin sıcaklığını arayıp durdum
annemin bana ördüğü hırkayı özlüyordum
berem sonra ve çocuk ruhum
günler böyle efkarlı geçe dursun
bir gün telefonum çaldı tanımadığım bir numara
çaldırır çaldırır durur
ben telefonuma gelen çağrının
sevgi deryasına giden yelkenli olduğunu nerden bileyim
aradım bir kız
-ben Derya
-kimi aramıştınız
-seni
-iyi ama siz kimsiniz
-ben Eminenin arkadaşıyım (''emine dershane arkadaşım'' övmüş beni orda bi kaç kıza tanıştırmak istediği kızda derya imiş) yurtta canımız sıkılıyordu, seni arayıp eğlenmek istedik
- iyi de ben sizin soytarınız mıyım beni neden arayıp eğleniyorsunuz (Derya ecüş bücüş yanlış bişey söylediğinin farkında)
-yanlış anladın yada ben anlatamadım özür dilerim (ben sinirle)
-başka eğlence bulun kendinize
telefonu kapattım
gecenin ilerleyen saatlerinde bir mesaj
sesin çok hoşuma gitti v.s.
böylece ilk kez biri ile yanyana yürek yüreğe vermiştim
yaş yirmi bir ve ben ilk defa bir kızla çıkıyorum
uzaktaydı öyle fedakarlıklar öyle duygular beslemiştim ki
ayaklarım yerden yukarı da geziyordu
fakat toyluğuma yenik düşüp gerçekleri göremediğim için çok yıprandım
sevmiştim onu da ve o da gitmişti
hayat bu kadar gidilebilecek kadar uzun mu diye düşünürken
okul geldi aklıma
ki okul da almış başını gitmiş
uzadıkça yakalamaya çalışıyordum
okul uzuyordu ben peşinde
sadece okulun peşinde de değildim
yüreğimde kocaman kanamalar içinde
derya arıyordum deniz arıyordum
girip içine boğulacağım
bil diye söylüyorum ben Derya'dan ayrıldıktan sonra tanıştım seninle
ki şimdi o bölüme geliyorum
hayatın çekilmez yalnızlığını doruklarda yaşarken
selamlaşma ile başlayan ve ömrümde daha önce yaşanmamış
hissedilmemiş
kedisinden okuluna
Oya'sından Gülçin'ine
balkonundan hırkasına kadar
kaç sevda varsa baktığında utanacağı bir aşktı sana duymaya başladığım
zaten sadece duyulabilirdi görselerde emsali olmadığından ne olduğunu anlamazdı çoğu..
düşünsene insanlığın bildiği ama ne olduğunu tarif edemediği duyguyu
ben karşıma almıştım ve boyuna saçmalıyordum
güya iltifat durumları.. ki normalmiş aslında..
ee aşk bu adamı dumur ediyor
ağzından çıkanlarla aklından geçenler arasıdaki fark diye tanımladım ben sonraları aşkı. ve çok sevdim seni.. kocaman aşk büyüttüm yollarına..
öyle hızlı büyüyordu ki.. o büyüdükçe geçmişim siliniyordu..
sanki bütün terk edilmişliklerimin mükafatıydın sen...
yahu bi insan güzelliklerin bütününü bir bedene anca bu kadar sığdırabilir
ve başka bir insan (ben) bu güzelliği ömrü hayatında; yalnızca rüyasında görebilir diye düşünüyordum.. hem düşünüyordum hem seviyordum.. hem aşıktım hem hayran.. gözlerinde tozlu yolculuklar ve bir şiir ellerimde içimi titreten.. hem aşıktım sana hem siliyordum bütün gidişmeleri.. ağlıyordum bir enkazın bitmeyen kafiyesinde yollar uzuyordu saç tellerinde.. yüreğinde çürüyebilirdim hesapsız ve mecalsiz hatta sorgusuz sualsiz.. ölmeyi de istedim haddinden fazla.. ben öleyim Allahım ona benim mutluluklarımı ver diye dualar ediyordum.. seni çaresiz görmeye katlanamıyordum.. dedim ya seviyordum ölümüne.. sen ağlasan biri sana zorbalık yapsa düşman tüm evren sevdanın dumanında.. bense kahraman olma hayalleriyle çocukluğa devam.. mesele kahraman olmak değil zaten eskilerde kalmış kahramanlıklar.. mesele bunu hissetmek.. mesele seni mutluluğa taşıyabilicek gücü istemek.. mesele seni sevmek bütün geçmişi silip..
mesele yanarken sen, etrafında cayır cayır tutuşmak.. seninle yanmak bütün mesele.. sana arka çıkmak.. hayatın sana attığı çelmelerin üçüne beşine mani olabildiysek, varlığımız seni bu çelmelerin burukluğundan kurtardıysa zamanında, ne mutlu sana adanmış bu yüreğe.. o kadar çok yazılıcak duygu var ki mümkün değil sığdırmak buraya.. şaşırmamak elde değil bir gün içimde sen yanımda gölgem düşünüyordum.. Geçmişin götürdüklerine bakıyordum güneşin aydınlığında, kimi sevsem kimi istesem yok yanımda gitmiş hepsi yokolmuş terk etmiş.. yalvarışlarımdan tutup kaldıran kimse kalmamış.. yalnızca sen varsın bırakıp gitmeyen bir sen varsın bu duyguların kederlerini silip çıkarabilen.. ya sende gidersen.. hangi ölüm, hangi mezar, hangi toprak aklar yaşanmışlığımızı..

ne olur gitme..

17 Şubat 2007 tarihinde yazıldı...

Murat Bolat
Kayıt Tarihi : 13.6.2009 21:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Murat Bolat