Adnan Durmaz - Kendi Hikâyesine Ağlamak ...

Adnan Durmaz
490

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

KENDİ HİKÂYESİNE AĞLAMAK

1

Aslında belki de kendi hikâyelerimizi sevmiyoruz, kendi hikâyelerimize acıyoruz; kendi hikâyelerimizi sevilecek hale getirmek gerekiyor. Yaşadığımız dünyada biz ne doğduğumuz yeri ve ülkeyi, ne de koşullarımızı seçmedik. Devasa bir zindanda önümüze çıkan yolların çoğu aynı yere gidecekti. Önceden çizilmiş ama bizim göremediğimiz sınırları aşmamız olanaksızdı. Ortak noktalar diye sonuçta ne çıktı diğer insanlarla kişi arasında: daha çok kendi meslek ve iş dallarından, ekonomik düzeyi yakın olanlarla kurdu kişi, aşklarının çatısını, arkadaşlıklarını ve evliliğini. Herkes kendi yaşam oyununda figüran kalmanın acısını yaşadı. Bir dağ köyüne tayin ettikleri yeni öğretmen, orada daha önce alıştığı dünyanın dışına ayak uydurmaya çalışırken, hayat akmaya devam ediyordu. Aylar sonra yanına tayin edilen bayan meslektaşı, dağ başı yalnızlığına düşmüş bir yıldızdan başka ne olabilirdi. Hala kerpiç evlerin kuytuluğunda ömür yeşertip gençlik solduran bir hayat vardı burada. Bu hayatın türküsünden ağıdına kadar nüfuz edebilmek çok farklı bir donanım gerektiriyordu kuşkusuz. Orada geçen zamanda, akşamları iniveren karanlık yalnızlıklar ikisini birbirine itmesin de ne yapsındı. Başka bir seçenek çoğu kez olmaz. İstanbul’dan İstiklal Caddeli akşamlardan, Ankara’dan Yüksel Caddesini solumalardan, terkedilmişlik kokan ıssızlara düşenler, birbirine sarıla sarıla oralara alışır, karışır, dönüşür. Buna aşk derler. Eğer bu koşullarda karşılaşmasalardı asla birbirine âşık olmayacak iki insandılar. Ve yaşadıklarının aşk olmadığını anladıklarında aradan yıllar geçmiş, üç çocukları olmuş ve artık büyük kente tayin olabilmişlerdi. Geride çok bir dost da kalmazdı genelde. Bir zaman haberleşilir, giderek bağlar kopar: herkes farklı bir iklimde kendi serüvenini, kendi kuytusuna kanar gider. Hep geriye bakarak yaşamalarla dolu değil miyiz? Yanlış deyip bitirdiğimiz yerde, bir kolumuz mudur hayatımızdan kopup giden: yoksa hayatımızdan kopup giden yanlış yaşanarak harcanmış yıllarımız mıdır? Acısı geçmeyen bu mudur? Seçeneğimiz nereye kadardı ki biz yanlışı seçtik. Seçemeyip de ömür boyu,”kaçırdım” diye yakındıklarımız, bize ait miydi, yoksa sadece, kafamızda üreterek “bize aitleştirdiğimiz”,belki seçmiş olsak, kısa sürede kırılacak olan hayallerimiz miydi? Sonsuz gökte gidecek yeri olmayan kuşlar kadar özgürdük ve altta diken tarlaları vardı. Ne yaşasak, nereye konsak kanayacaktık belki de. Bu yüzden yaşadığımız hikâyeler, istediğimiz hikâyeler değildi, biz onlara ağlayıp kanamaktayız şimdi.

Seçmediğimiz hikâyelerdeki yaşamlara uyum sağlamak için biz değiştik. Bir insanı bir kutup ormanına bıraksan, ya oranın koşullarına uyum sağlamak için vücudu değişecek ya da ölecektir. İşte hikâyelerimiz de bizi değiştirdi. Ne fireler verdik kafalarımızdaki doğrulardan. Üstelik devran hızla yozluktan yana değişirken, hem bu değişim içinde doğru tavır alarak kendin kalabilmek, hem de dışlanmamak; ne çetin bir iş. Ama yok böyle bir şey. Böyle bir şey yapınca sürünün dışında kalırsın. Bu da demektir ki, geçerli değerleri reddet. Örneğin başkalarının ulaşabilmek için ömür harcadığı ne varsa reddet. O zaman yalnız kalacaksın. Yalnızlık ateşse, teneke erir; ama demir çelik kesilir. Aşkın da, zevklerin de, umutların, beklentilerin de farklılaşır, kendini seçmek zor iştir.

Tamamını Oku