Kendi evimde misafirim...

Şah Ali Yaşar
298

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

Kendi evimde misafirim...

Sokaklarda birikmiş su göletlerine basar gibi
Düşüyorum yalnızlığına bu şehrin
Kimsesizliğim dizlerime kadar vuruyor...
Beyaz badanalı evlerden begonvil kokuları geliyor burnuma
Taze açılmış mimozalar
İftar sonrası ilk çay ve sigara bağımlılığında
Çekiyorum ciğerlerime gecenin nikotin karanlığını
Ağrı kesici almak bahanesiyle
Nöbetçi eczanelerin önünden geçiyorum
Kokoreççiler bağırsak otu gibi ayaklarıma dolanıyor
Köşe başlarında
Sokak itleri attığım adımları sayıyor
Bir topak ete
Yağlı bir kemiğe benzetiyorum kendimi...

Bir çocuk ağlaması duyuyorum pencerenin birinde
Ardından uykusuz anaç bir ses
Mama oluyor, emzik oluyor, ninni oluyor...
Yürüyorum belirli belirsiz kaldırımlarını bu şehrin
Üniformasız, silahsız ve düdüksüz gece bekçisiyim
Ateş böcekleri karanlık gölgemden ürküyor
Havada uçuşuyor naylon poşetler
Rüzgar, bacalarda sönmüş sobaları üflüyor...
Elektrik telleri gerilmiş soğuktan
Buz tutmuş bulvar heykelleri
Parkın çimenlerine uzanmış bir adam öksürüyor...

Sizin eski muhitten geçiyorum defalarca
Artık orada oturmadığını bildiğim halde
Eskisi gibi utanıyorum yine
Çevirip başımı bakamıyorum eskisi gibi
Görmeyesin diye yere gömülüyorum
Parkamın yakasını kaldırıyorum eskisi gibi
Eskisi gibi adımlarımı parmaslayarak atıyorum...

İşlek yollarda loş ışıklı mekanlar görüyorum
Duman altı masalarda boyalı cilalı kadınlar
Şişme bot gibi silikonlu dudakları
Saçları simli kartpostal
Kırmızı damgalı vesikalık parmakları
Yararak davetkar bakışların ağır tahrik dalgalarını
Ağız dolusu esef duyarak gidiyorum...

Deniz alabildiğine sessiz bu gece
Yer yarılmış
Sular çekilmiş gibi...
Gündüzleri kıyısında boş yer bulamadığım banklarda
Şimdi saatlerce sere serpe oturuyorum
Biraz yorgun
Biraz kırgın...
Ne çabuk geçmiş zaman diyorum kendi kendime
Gençliğimiz ne tez tükenmiş
Halbuki bu şehrin çelik çomağı
Dönen topacı
Yuvarlanan misketleriydik
Uçurtmalarımızın dolaşacağı teller yoktu
Düşüp de öleceğimiz fosseptik çukurları da
Su satılmazdı
Ekmek atılmazdı çöplere
Gece alemleri yoktu, düğünlerimiz vardı
Davulumuz, zurnamız
Delikanlı halaylarımız
Sonra sazımız, türkülerimiz vardı
Telli duvağımız, kınamız
Ay bizi tanır, yıldızlar tanırdı
Yakamozlar göz kırpardı mehtaba
Yavuklularımız utanırdı...

Bakıyorum da, ne kadar değişmiş çehreler
Yedi kat yabancısıyım şimdi bu şehrin
Meskenler müsvedde
Ormanlar boş arsa
Kimlikler zayii
Namus kara borsa...
Bizim sokağın adı eskiden Akşemsettin idi
Sizinki Şehnaz kadın
Belki gönderdiğim mektuplar ondan eline geçmedi
Zarfın zulasında saldığım militan yüreğimi alamadın
Belki ondan baskın yiyip, tutuklanır gibi
Karga tulumba seni sevdiğimi anlamadın...

Körebe oyunu gibiydi işte hayat
Hepimiz bir kuytuya saklanmıştık
'Elma' dersem çık, 'armut' dersem çıkma
Hasat mevsimi, güz günüydü
Avcılar lafa dalmış,biz ayılara yakalanmıştık
Kurban kesimi, azad sürgünüydü
Yirmili yılbaşılarımızı inlerde kutlamıştık...

Çıkıp da şu meydana haykırsam ki
Biz bu şehrin bıyığı terlememiş gençleriydik bir zamanlar
Duvarların hattatı
Bildirilerin yazarı
Bez afişlerin ressamı bizdik...
Belki şehrin elektriklerini biz kestik
Camları kırdık
Kavgaları biz ettik
Belki izinsiz gösteriler yaptık
Sağ yumruklarımızı sıktık
Sloganlar attık
Diyetini kör kuyularda kış uykularında ödedik...
Oysa biz
Hiç yeşili yakmadık
Hiç duvar yıkmadık
Haram yutmadık
Can satmadık...

Şah Ali Yaşar
Kayıt Tarihi : 20.8.2004 17:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Aslıhan Tüylüoğlu
    Aslıhan Tüylüoğlu

    'Kendi kültürüne yabancılaşma' teması çok yalın ve içten akıcı işlenmiş.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Şah Ali Yaşar