Bir ayna vardı, baktıkça bulanık, Baktıkça başka yüzlere bürünen...
Yabancıların en yakınıydın sen, Kanayan bir kırmızı gibi sessiz, derin.
:
Seninle aynı sokakta başlamış gibiyim hayata...
Sanki aynı duvarlara yaslanmış,
Aynı gökyüzüne bakmışız çocukken.
Birlikte büyümüş, birlikte tanımış gibiyiz hayatı,
Kaderimiz aynı defterin iki sayfası gibi.
Ve geç kalınmışlığın acısını çıkarırcasına,
Ay ışığı vururken avluma, Bir serçe kondu, kanadı titredi, Benim sabrım kadar ürkekti.
Bir çocuk ağlaması duyuluyordu uzak bir köyden, Ama sen bakmadın hiç pencereden.
Gözlerin değmeyince avlu üşüdü, Ay üşüdü, Serçe öldü, Ve sen yine de bakmadın hiç pencereden...
Dün gece eski bir tapınakta bir mermere yonttum yüzünü.
Sonra da çamurdan Yunan usulü tanrılar yaptım.
Tanrılar diz çökmüş, hayran hayran bakarlarken yüzüne,
Görmeni isterdim karşındaki o çaresiz, o sefil, o perişan hallerini.
Bir Stradivarius’un tellerine dokunuyor incecik parmaklı elleriyle, tabiat sesli bir kadın.
Zîlan Şelalesi’ni andırıyor yelelerine lale, sümbül, süsen, nergis takılı saçları.
Ve sanki bütün yaşamı üst dudağının kenarındaki iki bene kodlanmış gibi,
yüzüne gizem katan benleriyle, Stradivarius’un tellerindeki tınılara eşlik etmeye başlayınca
yabancı bir dilden bir türküyü seslendirerek, tüm canlılarda kocaman hayretler oluşuyordu
ve dünyanın da düzeni değişiyordu böylece...
Bir kızın olursa günün birinde,sana benzeyen yanlarıyla güzel bir kızın...
Onunda elleri andırıyorsa ılık rüzgarları,onunda saçları tılsımlıysa ve andırıyorsa yücelerden inen bir şelaleyi,
onunda ayakları andırıyorsa beyaz zambağı,ve onunda gülüşü andırıyorsa Gül goncasını,
söyle ona gizlemesin gözlerinin mavisini kahve rengiyle,
Ve fondötenle kapatmasın mucize benlerini.Dilerim birgün,çıkar karşısına bilinmeyenden gelmiş eski fırtınalardan kalmış durgun bir adam,yakalayıp yeleleri sarı kırmızı yeşil olan,yılkı atlarının beyazını, atıp onu atının terkisine,su kenarlarından,ovalardan,çiçekli dağ yollarından,yaylalardan,kekik kokularından,kırlangıç seslerinden aşırsın,uçsuz bucaksız bir halaya aparsın.
Gidiyorum kızıl atlar sırtında
Gidiyorum ak bulutlar içinde
Gidiyorum Trabzon var aklımda
Gidiyorum bir yar ilinden....
Daha dün, bir tren penceresinden
Saatlerce dolunayı seyredip bir kadını düşündüm...
İsterim ki bütün trenler yüreğime etsinler buyur,
Yüreğimde ay yüzlü bir güzel uyur.
Sonra trenler geçti yamacımdan,
Göğü yırtan bir sesle, çığlık çığlığa,
Rayların soğukluğunda
Yaralı bir kalbe izini bırakarak.
Sonra bulutlar geçti üzerimden,
ben dünya bilirken ayaklarının altını bile,daha hangi bilgiyle anlatabilirimki ellerini,benlerini,göz bebeğini,melek kanatlarını.?..uyanda el et şu güneşe doğsun artık..kahrediyor beni bu karanlık ülke...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!