Düşümde bir elin karanlığın içinden bana doğru uzandığını gördüm,tanıdık bir eldi bu,dokunsam tüm acılarımdan kurtulacağımı sandım,ona doğru gittikçe karanlık artıyor el uzaklaşıyordu,yaktım şehrin tüm ışıklarını,güneşe odun atıp dahada harlandırdım, aya ve yıldızlara cila çekip parlatmama rağmen, karanlık aymıyordu,derken ermenice bir ninni duydum,muhteşem bir sesten,yüzüme ılık bir rüzgar dokundu,sonra sardı bütün bedenimi,ve karanlık aydınlandı,koştum o ele dokundum,el kupkuru bir çöle dönüştü,ben gezmekteyim o çölde,vahalar seraplar görmekteyim,açlıktan susuzluktan ve yorgunluktan tam öleceğim derken,o muhteşem sesi duyuyorum,bazen Türkçe bazen Kürtçe bazen Ermenice şarkılar...direncim artıyor yeniden hayata bağlanıyorum,fakat ben ebediyen artık bu döngüde bu çöldeyim....
Sordum elma kurduna, "Sevda nedir, bilir misin?" Dedi: "Benim sevdam, Elmanın kalbine varmaktır, Onun kokusunda uyumaktır."
Dedim: "Hiç dışarıyı görmedin mi?" "Görmedim," dedi, "Ne gökyüzü isterim ne güneş, Bir tek onun içi bana yeter, Çünkü aşk, dışarıyı unutturur."
O an düşündüm; Benim kalbim de seninle dolu, Ne gök ararım ne deniz, Sensin içimde saklı duran, Benim tek cennetim...
Sokak lambaları erken yanar eylülde,
Gökyüzü biraz daha kederli,
Biraz daha sessizleşir şehirler,
Ve bir hüzün seli gelir, belki de cehennemin dibinden.
Gökyüzü maviyse,sonsuzsa,güneşse,aysa,yıldızsa,ve bulutsa bunda senin gözlerininde payı var...sen sabaha gözlerini açmış olmalısınki,bir ipekkuyruk kuşu kondu dalımıza..
Gölgesi olabilseydim eğer dünyaya kökleriyle tutunmuş ve göğe eyvallahsız yükselen bir ağacın,işte o zaman severdim belki bu dünyayı.
Güneşin en yakıcı vaktinde,
bir ağacın gölgesine sığındım,
ve senin yüzüne benzeyen yapraklara.
Bugün yine,
bir sızı gibi içimde,
saklı kaldı o cümle:
o hüzünlü gözlerinizde evvela bir güzel siyah vardır ve bir güneş,bin yıldız,bir bulut,bin yağmur ve bin kar tanesi..ve uzun bir yol ve ayrılık ve kavuşmak vardır..hüzün hiçbir yüzde bu kadar heybetli görülmemiştir..ve saçlarınız uzun zamandır sevgiyle,aşk ile örülmemiştir.
Uyan; ey sabanın melikesi,mervani’nin prensesi,insan soyunun padişahı,kürdün kartal yürekli kraliçesi,dört iklimin sultanı,yılkı atlarının soylu binicisi,umudumun sesi,ritmi,melodisi...nasılda yetersiz kalıyor seni anlatmaya bütün ünvanlar,seni sana anlatmaya nasılda çaresiz kalıyorum..bağışla..uyanıp ekersen Anadolu’nun bağrına barışın,kardeşliğin,özgürlüğün ilk tohumlarını,gökten inecek gül bulutları ve topraklarımızda sonsuzluğa dek yeşerecekler.
sen bugün uçakta gökyüzündeyken ben gökyüzüne daha yakın olabilmek için ayak parmaklarımın üzerinde durup,kolumuda yukarı doğru iyice gerdikten sonra gökyüzüne el salladım bilesin selin,ve sonra dedimki güle güle edelweiss çiçeğim...
Gülüşün,bir güzel şehirmidir henüz keşfedilmemiş,yoksa yelkenlimidir denizlerde süzülen,zümrüdü ankamıdır fersah fersah yükselir,yoksa patikamıdır araratta dolanan,belkide bir Nehirdir ülkeler boyu..belki Engin bir ova,belki yüce bir dağdır,yada Muş sırtlarında üzüm veren bir bağdır..bir yetimin başını okşayan şefkatli el veya sıcak yaz günü yumuşacık esen yel.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!