8 Kasım günü sabah erkenden kalkıp, her zamanki gibi işime gitmek için evden çıktım. Motorsikletimi çalıştırdım, binip çarşıya indim.
Maaşımı yeni almıştım. Çorba içmek için motorsikletimi belediyenin önüne çektim ve üstünü brandayla örttüm. Bizim şirkette çalışan arkadaşlarla günaydınlaştık!
Bekir Usta'nın lokantasına gittim. Bir tane paça çorbası getirmesini istedim. Muhabbet etmeye başladık... O esnada Umut Ağabey ve İmdat Dayı geldi. Onlarla beraber çorba içtik! İmdat Dayı benim çorba paramı vermek istedi.
-Ben önceden verdim. Diye söyledim. Beraberce muhabbet ettik! Lokantadan çıktık dışarı, hava hafiften yağmurluydu...Aşağıdan gelen bir köpek dikkatimi çekti. Boynunda sıkıca bağlı bir ip vardı, yaralı! İmdat Dayıdan bıçağı istedim. İpi keserek çıkardım.
Nüfer Dayının orya giderek birer ikişer bardak çay içtik. Ben sendikaya gittim. Umut Ağabeyde kazan dairesine gitti. Sendikada toplandık. Hava yağmurlu olduğu için çalışmayacaktık! Nursal Ağabey, bana seslenerek:
-Deniz! Dün çalıştığımız yere git, malzemeyi getir. Bu gün sana tatil!
Bende sevinerek Coşkun Akgül'ü yanıma aldım, çalıştığımız yere gittik. Arabaya malzemeyi yükledik. Getirdik boşalttık. İzin alıp çıktım.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta