Tozlu yollarında başlar hikâye,
Ayak izi bırakırız arkasında,
Ama rüzgâr alır götürür izleri,
Biz göçeriz, her seferinde bir parçamız yitik.
Anamın ellerinde pişen ekmek kokusu,
Gözlerinde yorgunluğun en güzel mavisi,
Oysa biz gidiyoruz, daha sıcak memleketlere,
Her yolculuk, biraz daha eksiltir bizi.
Zamanın göçü bu,
Sadece beden değil, ruh da yola çıkar,
Kırık hayallerle, tozlu sevdalarla,
Her köşede bıraktığımız küçük ölçekli vedalar.
“Sevda bir bahar akşamı,
Rüzgârda savrulan bir yaprak gibi,
Ama biz yaprağız, toprağa hasret.”
“Yol yorgunu bu beden,
Her adımda eski bir şiir söyler,
Acı ama gerçek türküsünü.”
Şehirler büyür, gökdelenler yükselir,
Ama biz, çocukluk anılarımızın köhne bahçesinde,
Kayıp zamanın göçmenleriyiz,
Bir yandan kaybolan, bir yandan arayan.
Anılar bir türkü gibi ağlar gecede,
Bir annenin ninnisi gibi saklar kalbimizi,
Ama biz sustukça, şehir susmaz,
Göçün ve zamanın isyanını haykırır.
Bir tren geçer uzaklarda,
Her düdük bir veda, her ray bir ayrılık,
Ve biz, bu sonsuz göç yolunda,
Kendi gölgemizle yarışırız.
Ne kadar kaçsak da,
Köklerimiz toprağın derinlerinde,
Bir dilim ekmek gibi,
Ununu taşırız kanımızda.
Kayıp zamanın içinde,
Bir umut filizlenir,
Göç eder ruhumuz,
Ve yeni bir sabaha,
Yeniden doğarız,
Her seferinde biraz daha insan.
Rüstem Badıllı 3
Kayıt Tarihi : 25.6.2025 02:34:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!