Onunla dışarıdaki dünya arasında bağ. geride kalan cama vuran tek tük damlalar.
Yağmur bir yağıyor bir diniyor. Ne ilk yaz ne de kıştan kalma hava var dışarıda.
Kırk yıllın sonunda. Küçük bir işletmenin başlangıcı. Sonu görünmeyen bir yol. Bilgeliğini, yetilerini kullanarak bir kaç adım atabilmiş.
Yaşam fırtınalara boğmuş. Her yeni kopan tipide yeniden düşüp, kalkmış. Her kalktığında yaşamın bir yerinden yeniden inatla tutunmuş. Yüzündeki çizgilerden okuyabilirsiniz bunları.
Okursunuz da gözlerindeki o dipsiz sonu gelmez yaşam fırtınasına kendinizi kaptırmaya görün. Gözlerindeki o tipi sizi alır götürür ise vay geldi halinize.
Cama vuran yağmur damlalarının koparıp götürdüğü düşlerindeki eşsiz dünyadan kapının zil sesi ayırdı. Aralanan yalnızlık kapısından bütün kavgaların biranda içeri üşüşmesi içini yaktı.
Bazen, dünyasının kapısını dışarıya doğru aralar. Aralar da içeri kimlerin dalacağından korkar, korkar ama kendi yaşadığı dünyanın yanından kimsenin yel olup esmesine izin vermez. Yaşam bölüşülmüş gibi sanki. O kendi dünyasında kurar dünyasını, yaşam ayrı bir yerde başka bir döngüde sürer gider.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman