KAYBOLDU İSTANBUL SİSLER İÇİNDE
Öyle bir sis vardı
Dün İstanbul'da
Yoğun mu yoğundu
Görmüyordu göz gözü
Vakit akşam zamanım dardı
Yüreğimse yorgun mu yorgundu
Yolun değil sonu görünmüyordu başı
Yordu gözlerimi kesafeti
Kat ediyordum mesafeyi
Adeta milim milim
İptal oldu tüm seferler
Ne gemi ne uçak vardı
İnliyordu köprü inim inim
Her yer oldu kömür karası
Kasvet sardı ruhumu
Kaldım sisler içinde iki kıta arası
Durdun durdun
Gidecek bugünü mü buldun
Atlı köşkü, müzeleri gezmeye
Boğaz’da balık yemeye
Pera ‘da beş çayı içmeye
İlham Gencer'in piyanosu eşliğinde
"Eski Dostlar" şarkısını söylemeye
Sana ne Ayvazovski’den Pıcasso’dan
Agatha Christie’nin kaldığı odadan
Otur oturduğun yerde bak keyfine
Kaybolacaksın İstanbul gibi sisler içinde
Güzeller güzelim
Hatırlamadın mı beni
Yıllardır ziyaret etmedim diye
Yoksa bana mı küstün
Bak işte geldim
Niye göstermedin yüzün
Yine de yaşadım rüya gibi bir gün
Köprüden mi geçtim
Bulutlarda mı uçtum bilemedim
Sanki sis değil illüzyondu
Ne muhteşem bir olaydı
Koskoca şehir gözden silindi bir an
Yok oldu cümle alem
Durdu İstanbul’da zaman
Kayıt Tarihi : 20.2.2014 16:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
19 Şubat 2014 günü, İstanbul'a düzenlenen bir tura katıldım. O gün yaşanan (doğa olayı) yoğun sis nedeniyle, bütün trafik kilitlendi ve yolculuğumuz bir hayli uzun sürdü, ben de bu arada boş durmadım tabii ki, bu şiiri yazıverdim.
Hikmet Yurdaer
Gözünü kapasan sesleri kapayamazsın... Onları kapasan insanı durduramazsın... Ama yoğun bir sis içinde bunları yapmana gerek yok... Göz gözü görmüyorsa, bulutlar arasında dolaşır gibiysen durmuştur karmaşa, durmuştur hayat, durmuştur zaman...
Artık nereye, hangi ana gitmek istersen azıcık hayal et... Kağıt, kalem olmasa da 'bellekte yerini alır' şiir nasılsa...
Mükemmeldi.. Kutlarım İnci Hanım..
Belki kâğıt, kalem yerine tablet bilgisayar kullanılabilirdi. Yahut şimdi akıllı telefonlar bile biraz dikkatle veya alışmayla rahatlıkla not yazmaya yeterli olur.
Geçenlerde muhabirlerden biri İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına şöyle bir soru sordu:
- Efendim, bu sene yeteri kadar kar, yağmur yağmadı. Nasıl bir tedbir almayı düşünüyorsunuz?
Belki kendince haklı, iyi niyetle bakarsak, şimdiden su kısıtlamalarına gidecek misiniz? Buna benzer ne tür tedbirler alacaksınız, gibi anlaşılabilir.
Ama soruş şekli ve tavırları hiç böyle bir niyetle sorulduğu izlenimi vermiyordu. Sanki her şey Belediye Başkanı Topbaş’ın elinde.
Kar yağar, buzlanma, karlanma olur; millet belediyeyi hatalı bulur, neden sokaklarda tuzlama yapılmıyor diye…
Ara sokaklarda kaza olur, belediye suçlanır. Tedbir almakta gecikti diye…
Herkes evinin önündeki karı temizlese ne olur sanki…
Her kar tanesini başında bir adam mı bekletmali veya araç bulundurmalı belediye?
Bildiğim kadarıyla susuzluğa tedbir için Melen Çayı projesi gerçekleştirildi.
Bir ara Ankara’da da Kızılırmak’tan su getirilmek için üç- beş ayda koca koca borular döşemişti, belediye…
Niye mi bunları hatırlattık?
Neredeyse bir kısım insanlar “Sis’e neden tedbir almadı? Neden rüzgâr estirmedi?” diyecekler diye düşündürttüler…
Hani “Marmaray” açıldıktan sonra “Yok efendim su sızıntısı varmış, bu tünel kullanılamazmış, depremde yerle bir olurmuş, akıntılara, basınca dayanamazmış vs. vs.” hatırlarsınız yazılanları ve medyadaki resimleri.
Adam imdat kolunu çekiyor, treni durduruyor, “tren yürümedi, hemen arızalandı” gibi nice olumsuzluklar…
Tıpkı neye benziyor biliyor musunuz?
Türkiye’nin kendi imkânlarıyla ürettiği “DEVRİM” arabalarına benzetmeye çalıştılar. Benzini koyma, arabayı çalıştır. 20 metre sonra kal. Kimsenin aklına gelmemiş, benzin doldurmak.
Mühendisler zoru yapar, basit işleri akıl etmezler.
Marmaray’da da olacaksa veya oldurulacaksa teknik arızalar, gidermek yerine “çalışmaz diye yok etmeye uğraşmak…”
Zihniyet meselesi…
Bunları yazarak sayfanızı boş yere işgal ettiysem affınıza sığınırım.
Marmaray’dan binlerce insan karşıdan karşıya geçti.
Köprüler yeterli kalmadı. 3. Köprüyü istemeyenlere, her defasında üç-beş ağaç için veryansın edenlere kapak olsun diye yazdım.
Bugünden geleceği görerek hareket etmezsek, yarın adım atacak yolumuz, köprümüz, ulaşım sağlayacak hiçbir şeyimiz olmayacak.
Siste bir iki saat bekleyenler yine dertliydi. Sitem eder gibi konuşuyorlardı. Köprülerden adım adım ilerleyebildiklerini söylüyorlar ve rezil olduklarını da ekliyorlardı.
İstanbul gibi devasa kente belki iki köprü daha yapılmalı ki, gelecekte aynı sıkıntılar çekilmesin.
Hem dizlerimizi bükerek oturmaktan vaz geçmeyiz, elimizde direksiyon olmazsa rahat olamayız, hem de şikâyetçi oluruz.
Haklısınız.
Köprünün tam orta yerinde adım adım…
Karanlıklara gömülüp iyi kötü yol almak varken, hiç geçememek de vardı, köprüler ve Marmaray olmasaydı.
İnci hanım, işte o zaman ya bir arkadaş evinde, yer bulunursa bir otel odasında kim bilir kaç şiir yazılırdı.
O zaman kâğıt kalem bulunurdu zannımca.
Belki de bu vesile ile kim bilir nice arkadaşlıklar kurulmuş, geleceğin temellerinin atılmasına vesile bile olmuş olabilir, bu gibi zorunluluklar…
Böylesi durumlara vesile olmuşsa ne âlâ.
Hep öyle olmaz mı, ne zaman bir şeylere niyetlensek, ya yağmur yağar, ya kar. Bahtsız yetimler gibi ay erkenden doğar…
Bunları yaşamak bile İstanbul’un güzelliğini, akıcılığını, canlılığını asla bozmaya yetmez.
Her şeyin dört dörtlük olması iki kişi arasında bile mümkün değilken ve özellikle de tabiatın gücü karşısında insanoğlu ve teknolojisi çaresizken, bizler halimize şükretmeliyiz.
Bir dönem ABD yangınlarla boğuştu. Aylarca söndüremedi. Nice villalar, yazlıklar, özel malikâneler kül oldu.
Bir dönem kasırgalarla, tayfunlarla boğuştu. Bazı kasabalar, hatta şehirler çok büyük hasarlara uğradı.
Şimdi de hâlâ karla, kışla boğuşuyorlar…
Avrupa da karla, sellerle çok boğuştu.
Bir–buçuk günlük sisin adı mı olur…
*
Duygular güzel işlenmiş.
Sevgi ve saygı rüzgârları esenliğiniz olsun, değerli İnci Hanım.
Sağlıcakla…
21 Şubat 2014
Hikmet Çiftçi
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
Televizyon haberlerde gösterdi. İstanbul sis altındaydı. Yanınıza kalem kağıt almamış olsanız da yine de güzel bir şiirin altına imzanızı atmışsınız. Tebrik eder başarınızın devamını dilerim.
Şiirin hakkı olan tam puan+antolojiyi Bodrum'dan gönderiyorum.
Her şey sizin ve sevdiklerinizin gönlüne göre olsun efendim.
Sevgi ve saygılarımı iletiyorum
Dr. İrfan Yılmaz. BODRUM.
TÜM YORUMLAR (8)