Katı Olan Herşey Buharlaşıyor

Metin Başol
177

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Katı Olan Herşey Buharlaşıyor

Suyun Üç Hali´ ne
Sana,
....................................................

Köhne bir yaşamın ağırlığında,
Ezilirken benliğim,
Susuz, kupkuru, karanlıktı günler
Boğuyordu beni duyduğum her ses,
İmajdı gözümün gördüğü her görüntü,
Yollar uzundu, kapalıydı yollar,
Bomboştu yollar,
Bomboştu yıllar...
Yaşam tekdüze, yaşam renksiz,
Grimsi bulutlarla kaplıydı gökyüzü,
Her şey ya simsiyahtı ya da olabildiğince beyaz.
Yani gelişigüzel vurmuştu
Ressam fırçasını tuvale,
Hiçbir istasyonda durmadan,
Hızla geçip giden,
Bir trenin,
Üçüncü mevkisinden biletli,
Bir yolcuydum.
Yaşadığımı sanıyordum
Katlanıyormuşum oysa,
Bilmiyordum hangi yıldı
Hangi mevsimin hangi ayı,
Kaçıncı günüydü anımsamıyorum.
Kaybolmuş bir takvimin,
Kaybolmuş bir gece vaktiydi.
Varlığından hiç haberimin olmadığı,
Bir ışığı arıyordum yıllardır,
Bir ateşin alevi miydi aradığım
Mavi, sarı, kırmızı rengarenk.
Bir boşlukta salınıp durmanın
Rahatlığı mıydı bana batan?
Yoksa yıldızlar kadar uzak olmam mıydı kendime
Ya da binlercesinin arasında yapayalnız olmam?
Böyle yalnız bir gecenin serinliğinde,
Sesinin yansımasını duydum ilkönce,
Beyaz ekranlara düşen rengarenk..
Büyülü ve gizemli,
Birazcık mağrur,
Prenseslere has bir duruşun vardı
Oysa külkedisi olmaya yakın duran.
Ve delice cesurdu sesin.
Kadınsı, ipeksi, azıcık yorgun
Ve acı dolu..
Garip bir şekilde
Aceleciydi sesin.
Gelmemek üzere gidecek gibiydin,
Aradığın bişey vardı,
Gizemli bir dünyadan açılan,
Bir yudum oksijene muhtaç,
Bir nefes borusu gibi
Küçücük bir delikti sanki aradığın...
Bir şeyler vardı
İçimi titreten,
Bir büyü, bir tılsım, bir sır...
Beni bir maceraya çağırıyordu sanki.
Beni sana çağırıyordu.
Beni kendime çağırıyordu.
Oysa o kadar uzaktım ki kendimden.
Yıllar olmuştu
Bendeki beni unutalı,
Nicedir ses vermiyordu
İçimdeki çocuk.
Unutmuştum kendimi
Unutmuştum kendimi unuttuğumu
Hiçyokluktan gelip hiçolmalara,
Giden bir yoldu gittiğim.
Her gün gidip geldiğim
Neresinde olduğumu,
Niye gittiğimi,
Bilmediğim bir yol.
İrkildim renkli tebeşirlerinle boyadığın sesinle
Hep bir şeylere geç kalmışlığın
Tedirgin aceleciliği vardı sesinde.
Ya bir kovaladığın vardı
Ya da hep kaçtığın biri.
Ya avcıydın maceracı,
Ya da avlanmış yaralı bir ceylan.
Kendi oyununa dalmışken,
Kaybettiği misketlerini arayan
Israrcı bir çocuk gibiydin ağlamaklı.
Dudaklarından damlayan acıydı yalnızca,
Ama bal eylenmiş bir acı.
Yoksa aradığın şey;
Çocukluğun muydu bilinmez.
Kaybolmuş bir çocukluk.
Anıları çoktan unutulmuş
Geri gelmez çocukluğun muydu?
Mini eteğini durmadan çekiştirdiğin,
İçini gıdıklama dürtüsü ergen erkeklerin,
Sarı kurdelalı saflığında,
İçinde yeşeren yeni yetme dişiliğin,
Tatlı anıları mıydı?
Belleğinde unutulmaya yüz tutmuş,
İlk gençliğin miydi aradığın?
Yoksa,
Bir bayram sabahı kaybettiğin mutluluğu,
Bulabilme avuntusu mu?
Ya da, onun dinmeyen acısı mı?
Bilinmez.
Bir şey vardı
Bir şey vardı
Seni bana çeken.
Sonra o “bişey” oldu
Sırrı´ nın Bağı’ndan kiraz çalarken kaybettiğim,
Yeşilırmak´ın sularında boğulmuş,
Kral Kaya mezarlarından Amasya Kalesi´ne çıkarken,
Ayağı kayıp kayalardan parçalanan,
Çalınmış çocukluğumu bulmuştum sende.
Köprülerini adımladığım adım adım
Uğruna rezil olduğum platonik aşklarımın
İlk heyecanlarını
İlk gençliğimi saklamıştın sen.
“Bişey” vardı aramızda
“Bişey” vardı...
Bir mıknatıs gibi,
Bizi birbirimize çeken.
Tuşlar sana çağlıyordu,
Tuşlar bana çağlıyordu.
Zaman aktı bir su gibi,
Ve akıttı bizi birbirimize
Birlikte ağladık, birlikte güldük.
Birlikte coştuk, birlikte hüzünlendik.
Hiç sorgusuz, korkusuz
Koştum sana doğru.
Neydi çeken beni?
Neydi iten seni?
Yoksa? Yoksa?
Yoooooooo, yoooooooo
Olamaz, olmamalı…
Ben çoktan unutmuştum aşkı,
Kapamıştım o defteri çoktan.
Kitaplardan önce tanımıştım aşkı
Ama artık yalnızca kitaplarda okuyordum.
Kaçamadım kendimden,
Kaçamazdım senden.
Önce kendime,
Sonra sana
Çözüldü dilim.
Yerinde duramayan
Yaramaz bir çocuk oldum.
Aşkımı çağladım sana.
Ruhumu damıttım sana.
Sen bir demir leydi,
Sen bir kapalı kutuydun oysa.
Sen suyun en katı hali,
Biliyor musun bu halini de çok sevdim senin.
Önünde korkunç, dimdik yamaçlar,
Yüksek kayalıklar vardı.
Bense ardıma bakmadan,
Tırmanmaya başlamıştım çoktan.
Elimi uzattım
Hadi gel diye,
Ölümcül bir davetti bu,
Nasıl oldu anlamadan,
Kayaların sarp yamaçlarına tırmanırken,
Gördüm seni.
Yorgun, bitkin, tükenmişliğimle,
Kemendime tutunurken,
Zirvede gördüm seni birden.
Bayrağını dikmiş, gururlu.
Uzun ve tehlikeli bu yolda
Beni gerilerde bırakmıştın.
Utandım korkaklığımdan
Utandım yavaşlığımdan.
Ne olursun tut elimden.
Al beni de taşı zirvelere.
Birlikte bırakalım bedenlerimizi
Uçsuz bucaksız sonsuzluğa.
Oyyyyyyy sevdiceğim,
Oyyyyyyyyyy “bişey”im,
Oyyyyyyyyy çokşeyim
Oyyyyyyyyyyy herşeyim,
Neler sığdırdık seninle
Şu kısacık dört beş güne.
Güne yeni uyanan bir Kadıköy sabahında
Sarı dolmuşa binerken kolundan tutup,
Ellerine tutuşturduğum,
Bir demet papatyayı kuruttun mu?
Çantamdan çıkardığım ellerin kadar sıcak,
Taze peynirli poğaçaları gördüğünde,
Nasıl da sevinmiştin anımsıyor musun?
Taze demlenmiş çayını yudumlarken,
Isırdığın ucundan bana uzattığın hani?
Seni uyurken seyretmiştim sonra,
Üzerine battaniye örtüp,
Uyandırmaktan korktuğum uykuların vardı,
Ben ortalığı toparlayıp gitmiştim sessizce..
Oyyyyyy “bişey”im
Oyyyyyyyyy herşeyim,
Çok az yakın olduk seninle,
Çoğu kez uzak.
Ama hep birlikte,
Hep el ele, yürek yüreğe.
Vukuatlara gebe gecelerinden çalıp,
Koşup gelişini bana her gece vakti,
Unutamam,
Ölümcül bir dansa davet edip
Sabaha kadar değil
Ölene kadar sürmesini istediğim
Yakınlığını yaşattığın bana,
Başını omzuma koyup
Göz göze salınırken bedenlerimiz,
Duymadığın müziğin sesinde
Sessiz ritmine uyup yaşadığmız,
İlk ve son dansımızda,
Beni yüreklendirip davetli bakışlarınla,
Sarı saçlarından tutup tel tel,
İlk kez öptüğüm o yıldızsız geceyi,
Issız bir adanın gizemli yollarında,
Utangaç kadınlığını,
Bana sunduğun o anı.
Kadınsı sıcaklığını,
Katı halden sıvı hale geçişini,
Eriyişini kollarımda,
Unutamam, unutamam.
Anımsar mısın şimdi?
Bana bir gelişin vardı
Tüm engelleri aşarak.
Erken vaktinde bir sabahın.
Eteklerimde ne varsa,
Hepsini bir bir döktüğüm,
Bilirim en çok sarı gülleri seversin.
Bir de beyaz papatyaları,
Bilirim tutkunsun sarıya.
Ben zaten tutkundum sarıya
Hem de lacivertli olanına
Sana tutulduğum gibi,
Şimdi tüm dünyam sarardı.
Sarı ayrılığın rengi derler yalan.
Bizim kavuşmamızın rengi yeniden.
Şimdi seni şehrinde,
İlk kokladığım, ilk kucakladığım,
Bir kafenin sensiz yalnızlığında,
Ellerinde papatyalarla kalakalmışlığın
Derin hüznüyle,
Sana bizi yazarken
Yudumladığım çayda,
Birlikte yudumladığımız çayın,
Kokusunu duyumsuyorum.
Annene giderken duydum sonkez,
Hayat veren sesini.
Aşk dolu sesinle veda edip gittin.
“Yine görüşürüz” deyip de gittin.
Beni sessiz sedasız terkedip gittin,
Hızla giden bir trenden
Attın beni uçurumlara,
Ya da ben atladım kovulmuşluğumla.
Bozulmuş bir büyünün
Korkusuz korkusuyla...
Sana geldiğim o günü anımsıyor musun?
Bana seslendiğin kapıdan içeri girişini.
Konu komşuyu selamlarken
Narin ayacıklarının kadınsı sesini duyduğum,
Bir geliş sanmıştım kendime,
Meğer yanılmışım,
Meğer gidişinin ayak sesleriymiş,
Bilsen ne çok isterdim,
Sana hep gelmeyi,
Hep senin olmayı,
Sen de kalmayı sonsuza dek,
Yine geleyim mi sana?
Yine geçeyim mi evinin önünden
Henüz gün ışımadan,
Horozlar uykudayken henüz.
Yine bakayım mı sana pencerenin önünden,
Bomboş, anlamsız, tuhaf gözlerimle.
Hadi kahvaltıya gelsene
Simit Sarayında bekliyorum seni,
Elimde bir demet karanfillerle beklicem bu kez,
Kumrular ötüşüyor mu başında?
Martılar beni sana anlatıyor mu?
Birgün gelirim o kente
Yolum düşer belki bir sabah
Ama nasıl uyurum koynunda o şehrin sensiz?
Var mısın kavgalara,
Emeği çalan, sanatı çalan hırsızlarla,
Umudu çalan aç gözlülerle?
Hadi nolur gecikme.
Seni bekliyorum ölüm kokan bir evde.
Üşüdüm ısıt beni.
Sımsıkı sarıl bana
Gel ısıtayım seni.
Biliyor musun
Bulutlar o kadar da uzak değil.
Seni bekliyor gelsene.
Acele et nolursun, vakit çok dar.
Vakit acımasız, hızlı.
Acıktın mı yorgun gülüm.
Acıktın mı solgun gülüm?
Çantamda soğumuş yarım bir poğaça var.
Isırıpda ucundan sonra bana verdiğin,
Sana çaktırmadan hani,
Bir ısırım sonrası sakladığım,
Yer misin onu bitanem
Ama koyu karanlık, tek şeker,
Tavşan kanı çayım var.
Yaşandı mı tüm bunlar?
Bunları biz mi yaşadık?
Yalan mı oldu her şey?
Nerdesin? Nerelerdesin şimdi?
Biliyor musun?
Nefret ediyorum gerçeklerden.
Acıtıyor yüreğimi.
Offfffff! Yine sabah oldu.
Sensizliğe hapsolmak, günyüzü.
Saat tam on ikiyi vuruyor.
Hadi koş kulubene,
Balkabağına dönüşmesin külkedim.
Haydi koş bensizliğe.
Mahkum muyum sensizliğe.
Tanrım bana biraz güç ver.
Bana umut ver tanrım.
Gerçeği değiştirme gücü ver bana
Offffffff! Offffffffffff!
Offfffffffffffffffffff “bişeyim”
Gündüzler haram oldu.
Geceler çekilmiyor.
Gerçekler beni çağırıyor.
Sen de bırakıp gittin beni çoktan.
Buhar olup uçtun sanki.
Ne garip değil mi?
Önce çok katıydın,
Sonra sıvılaştın,
Şimdi de gaz olup uçtun.
Ve gerçek bir kez daha haykırıyor.:
“Katı olan her şey buharlaşıyor.”
Şimdi nerelere gizlendin kimbilir?
Yarın görüşürüz dedin ve gittin..
Görüşür müyüz yarın?
Yarın görüşürüz çağlayanım,
Hırçın şelalem,
Dupduru suyum,
Yarın görüşürüz.
Sen... sen benim,“Bişey”im,
Aslında hiçbişeyim
Şimdi herşeyim.
Beni sensiz bırakma nolursun
Anlamıyor musun?
Görmüyor musun?
Duymuyor musun?
Yangın var yüreğimde
Bir yudum su verir misin?
Geçerken gençlik çağın,
Boş kalmışken kucağın,
Sözünü tutmak zorunda mısın?
Adımı anmayacak mısın?
Ben sen oldum şimdi,
“Ben de sen” demiştin hani.
Hiç mi hatırım kalmadı?
Hiç mi yüreğin yanmadı?
Sen yalancı bir bahar olamazsın..
Beni böyle mahsun,
Boynu bükük koyamazsın.
Beni kör kuyularda
Merdivensiz bırakma, boğulurum
Beni denizler ortasında,
Yelkensiz bırakma, sapıtırım
İnançlarımı yıkma büsbütün
Beni “sen”siz bırakma
Beni “ben”siz bırakma
Nolursun!
Bırakma nolursun!
Hadi tut ellerimden
Ayağa kalkmama yardım et
Bana bir umut ver yeniden
Bana yaşam ver,
Bana seni ver
Bana beni ver.......
................
...............

Metin Başol
Kayıt Tarihi : 22.4.2007 03:47:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bir geçmiş zaman hikayesi... Yaşanmış gibi sanki.. Sanki hiç yaşanmamış gibi... Hikaye de öyle bişey değil mi zaten? ... Olmuş ya da olması mümkün olanları anlatır hikayeler... 'Yaşanmamış yaşanmışlıklar' mı 'Yaşanmış yaşanmamışlıklar' mı demeli yoksa? ....

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Nurten Aktas
    Nurten Aktas

    Ne garip değil mi?
    Önce çok katıydın,
    Sonra sıvılaştın,
    Şimdi de gaz olup uçtun.
    Ve gerçek bir kez daha haykırıyor.:
    “Katı olan her şey buharlaşıyor.”
    ........................
    varoluş hüzün yalnızca
    yazık, o hüzün ki
    gün sayıyor hayatta...

    dost, öyküsü olan şiiri severim: her ne kadar öyküsü olan şiirlerimi yayınlama cesaretim, henüz yoksada. yüreğine sağlık, erdemle...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Metin Başol