KASIM ŞİİRLERİ

KASIM ŞİİRLERİ

Hakan İlhan Dağcı

29 Kasım,
Aşk acısı neymiş bildiğim,
İlk kez sırtımdan vurulduğum,
Ölüp ölüp dirildiğim gün.
29 Kasım,
Sizi elele görüp te donakaldığım,
Evimin yolunu bile bulamadığım,
..

Devamını Oku
Vural Gül

Bak birgün daha geçti sensiz
Bir takvim yaprağı daha karıştı tarihe
Ve hasretin bir gün daha arttı
Bu soğuk kasım gecesi

Dün haber aldım senden
Ayrılmışsın sevgilinden ağlıyormuşsun
..

Devamını Oku
Fatih Öncü

Bu kalbimde tükenmez bir dertti
Nefes nefes ömrümü tüketti
Böylece Kasım ayıda bitti

Dallar yapraksız, ben yine yarsız
Gönlüm sıcaktı, bakışlar karsız
Hayatı yaşadım yapa yalnız
..

Devamını Oku
Emine Can

Bugünde gelmedin yine çaresiz gözlerim seni arar, gidiyorum sevdiğim bir kasım sabahında sensizlik çok ağır geldi bana.
..

Devamını Oku
Tülay Sustam

göğüs kafesimizden
kanadı kırık kuşlar uçurduk

maviyken yolculuğumuz
siyaha boyandı alınyazımız

bin parçaya bölünerek
..

Devamını Oku
Tarık Erkutlu

Kasım da dönüyorum Istanbul'a sensiz,
Karanlıkken gece poyrazken rüzgar,
Sandallar açılamıyorken denize,
Kasım da dönüyorum sana saçlarımda aklar,
Kafamda bere...

Güneşe hasret değilim senin olmadığın,
..

Devamını Oku
Mehmet Sercan Tezcanoğlu

Kasım benim ayımdı.
Altısının yedisine karıştığı bir güne aitti
Aldığım ilk nefes.

Kasım benim, neşem, eğlencem,
Sevincim, mutluluğumdu.

..

Devamını Oku
Ömer Küçükkaya

Bugün hava güzel ve soğuk…
Gün aydınlık ama biraz soğuk…
Işığını atıyor dünyaya güneş,
Ama bugün biraz soğuk…

Sen kandırılmış duygulara anlam,
Sen sımsıkı sarılışlara mana! ...
..

Devamını Oku
Perihan Pehlivan

YİNE BİR 10 KASIM RUHUN ŞAD OLSUN ATAM!


Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. M.Kemâl ATATÜRK


İşte onun için sen nesillerden nesillere yaşayacaksın eserlerinle. Fikirlerin sade bize değil özgürlük sevdası tüm dünya halklarına örnek olacaktır.
..

Devamını Oku
Mehmet Ali Yapıcı

Senin hasretinle bütün gözler yaşarsın,
Yaşlı bütün gözler bugün yine on kasım,
Her günümüzde her anımızda sen varsın,
Büyük Atam sen dünya durdukça yaşarsın.

Acı bir sonbahar rüzgarı idi esen,
On Kasım bin dokuz yüz otuz sekiz günü,
..

Devamını Oku
Zeki Nurçin

(22 mayıs 2006 FN- 22 mayıs 2011 BLN)

Bilindiği gibi,yaklaşık üç hafta önce,’’Tanrılar Ülkesinde Aşk’’ adlı romanım kıtap severlerle buluşmuştu.Roman olumlu ve yapıcı bir çok tepki aldı.Bu adı geçen roman 2011 yılının yayın programına alınan ilk çalışmasıydı.Yayın programına göre bu yıl dört romanım yayınlanacaktı.Nitekim programa alınan ikinci romanım olan,’’Tanrıyı Üzdüğümü Meleklerin Ağlamasından Anladım’’ bu ayın (mayıs) 20-25’i arasında okurlarıyla buluşacak.Daha bir önceki romanın sıcaklığı hissedilirken ikincisinin kitap severlere sunulmasına karşın ister istemez bir takım tepkiler aldım.Gelen tepki ve öneriler üzerine 2011 yılı yayın programımı kapatmam gerektiğini düşündüm.Normalde eylül ayın sonları ile kasım ayı başlarında iki romanımın daha yayınlanacaktı ancak ortalama her ay bir roman çıkarmanın bazı kaygılara neden olacağını da düşünerek eylül ve kasım aylarında piyasaya çıkması düşünülen iki romanımı da 2012 yılı yayın programına aktardım.(Belki yıl sonuna doğru bir tanesi daha çıkabilir,kesin olmamakla birlikte.) Sözkonusu romanlar uzun zamandan beri yazılmış,üzerinde uzun yıllar titizlikle çalışılmış kitaplardır.

‘Tanrılar Ülkesinde Aşk’ adlı romanı dokuz yıllık bir emeğin sonucuydu.Bu mayıs ayının 20-25 tarihleri arasında çıkacak olan ve daha şimdiden adı duyurulan,’Tanrıyı Üzdüğümü Meleklerin Ağlamasından Anladım’ romanı 2006 yılının mayıs ayında yazılmaya başlandı ve gün gün yapılan gözlemlerin analizlerini içerir.Roman kahramanı El Adam’ın yaşadığı talihsizlikler 2006 mayıs 22’sinde başlamıştı.Romanın özellikle mayıs ayı ortalarında kitap severlere sunulmasını kitap kahramanlarına duyduğum saygıdan yaptım.Bu yüzden bu romanın okurlarıyla buluşma tarihi benim için bir miladdır diyebilirim.’Tanrıyı Üzdüğümü Meleklerin Ağlamasından Anladım’ romanımda (beş buçuk yıllık bir emeğin sonucudur) Bayan Gümüş’ün,kendisini sonsuz seven aşkı El Adam’ı (Yusuf) hırsına kurban edişini darmatik durumları var.Mavi Menekşenin çağdaş destanı bu roman da,Bayan Gümüş deliler gibi aşık olduğu eşi El Adam’ı 2006 yılının mayıs ayında bir gece yarısı evden kovması ile başlayan hüzünlü yılları betimleniyor.El Adam bu vakitsiz kovulma ile yaşadığı ruh kırılmasını kimselere anlatamaz,zamanla erimeye başlar.Kovulmayı içine sindiremez ve herşeyden elini çeker,kendisini benliği içinde yoketmeye mahkum eder.Yaşadığı hüzün beynine (sonunu getirecek) dayanılmaz ağrılar sokar.Geçmişinden kopup gelen çığlıklara yenik düşen M.B Gümüş onun yokluğuna dayanamaz ve büyülü bir hüznün baskısı ve engin pişmalıklarla aramaya koyulur.Ancak onların aşkı bir Alman Yazarın dikkatini çektikten sonra aslında sıradan bir tutku gibi beliren sadakatlerinin derin bir geçmişi ve sonsuz bir aşkla kök salmış olduğu anlaşılır.Yazar Bayan Helenburg,El Adam ile M.B Gümüş’ün aşklarının mitolojik açısını keşfeder ve bununla ilgili araştırmalara başlar.Bulgularını ‘Sadakat ve Mavi Menekşe’ adlı bir kitapta toplar.M.B Gümüş’de aramalarını sürdürür; tesadüfler El Adam’ı hiç ummadığı bir yerde,mavi menekşelerin kabul ettiği bir yerde bulmasına yardım eder ama artık iş işten geçmiştir.Hüznün ve aşkın sonsuz yolculuğu bu çalışma sonradan M.B Gümüş’ün sadakatsizliğinin tablosuna dönüşür; kendisini aşkla sınayan Tanrı’yı üzdüğünü derin acılarla anlar.
..

Devamını Oku
Mehmet Şükrü Baş

Güncel taşlamalar…

Akıl sır ermese de, memleketin gerçekleri,
Otuz beş milyar pirim alır, Fatih'in sekreteri.
Ya otuz beş yıllık, eli öpülesi öğretmenim,
Ya pazarda limon satar, ya da nane şekeri. *

..

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

Seni seviyorum. Ayaza tutmuş kasım gecesinde yağmurun ıslaklığı anımsatıyor bunu. Sıcacık bir el üşümüşsünüz diyor derin bakışların ardında, gülümsüyorum. Hani ne münasebet iyi niyet kaçıverse aklım gidecek senden. Anımsıyorum ve seni seviyorum.

Su birikintilerine basmama çabasındayken aklımdan geçiyor başka bir cümle. Bir hediye sevincini hatırlıyorum, sen değilsin. Son günlerin paylaşımını arttıran ve varlığıyla her anımı dolduran biri diyor ki içi sızlayarak, aslında sana bir şey getirmiştim. Anımsıyorum, seni seviyorum.

Coşkulu bir ses alıyorum telefonun diğer ucundan, soğuğa dayadığım sırtımı sarıyor ılık nefesin. Seninle senin heyecanını, sana dair söylemlerimi paylaşıyorum, beni geçti sana uzandı davetler diyorum, çaresiz bir plana yenik, gelmek isteyişinle karşılaşıyorum. Anımsıyorum, seni seviyorum.

Kalabalık, insan sesleri havada, uğultu halinde kahkahalar da herkesin zihni belli ki tenhada. Yapaylık diz boyu, camekan ardı sıcak da mevsim sonbahar hatta belki biraz kış, sokaklar yağmura yenik soğumada. Tanıdığım her insanda kalıyor samimiyet ve reklamın var satır aralarında. Gitsem olmaz, bunca şeyden sonra olmaz canım yakışı kalmaz. Ya kalsam, sevdamın enerjisi inancımla yoğrulsa. İşte tam bu düşünce kol gezerken usumda diyor ki öteki, sakın aşkını ve inancını bırakma. Sahip olduğun şeyi gördük ya zaferdir gelecek aşkta. Düşünüyorum ve durduğum yerde yine anımsıyorum, seni seviyorum.
..

Devamını Oku
Hüseyin Yanmaz

Bugün on kasım
Dokuzu beş geçe ayaktaydım
Saygıyla anıyoruz seni Atam
Yetmiş üç yıl önceydi
On kasımda kapadın gözlerini
İndirdin bayrakları yarıya
Gökte kuşlar ağladı ağıtları yürekleri dağladı
..

Devamını Oku
Erdal Ceyhan

29,28,27…
Günler geriye doğru işlemekte
Molla Kasım saymakta günleri birer birer
Hani neredeler senin söylediklerin
Çağırdıkların, gelenler, gelmeyenler…

Sormak boşuna, şimdi çalışma zamanı
..

Devamını Oku
Tahsin Aytekin

Paltosuz,
elleri üşümüş,
kervan misali
hep kahraman kocasının(!) iki adım
gerisinde yürütülmüş,
ruh alemi tarumar edilmiş,
aklı çalınmış,
..

Devamını Oku
Mustafa Biçki

kırgındı bakışların o kasım gecesinde. yine ellerin yine şifalı ellerindi yetim yüreğime dolanan ne sen unutabilecektin ne ben. bir gece yarısıydı balkonunun altında ıslandıgı ruhumun yahut her agladığında benim için ah etmelerindi aşkımız... iç yanığımızdı sana ansızın yıldırımlı bir gece karanlıktan pencerene attığım güller... bir gün ansızın seninle bir yerde karşılaşıyorduk ve sarılıp ağlaşıyorduk... şimdi bilsen sevgili her pazar gittiğimiz yerdeyim masada hala adımız kazılı... ve ben hala senin için cakmagımı eve saklayıp ateş diye seni soruyorum herkeze.. ve artık kum gibiyi dinlemiyorum sen benim hiç bir şeyimsin diyor ahmet kaya..sen ne kadar hiçim varsa artık osun..ve ben herşeyimden olurda o hiç bir şeyimden olamam..şimdi sorma bana nerdesin mustafa diye biliyorsun her pazar gittiğimiz yerdeyim...buyur gel biliyorum konuşacak bir şeyimiz yok ama olsun gel gözlerinle hala beni sevdiğini anlat bana..
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

10 Kasım, geldiğinde ağlarım kana kana,
Atam canım atam ölüm yakışmazdı sana…

Bir milleti yücelttin katkın çoktur vatana,
Atam canım atam başımı koydum davana…

Bizi kuvvetlendirdin ruhunla duygumuza,
..

Devamını Oku
Naime Erlaçin

2009 yılında yayımlanan yeni kitaplarımın ('ZERENZE-Likurga Susları' - Şiir ve 'GALİLEO - Hayal Yazıları' - Deneme) imza günü nedeniyle 28. Tüyap İstanbul Fuarında, 7 Kasım 2009, Saat 15.00'de HAYAL Yayıncılık ve Telif Ajansının 2. Salon 212 C'deki standında olacağım.

İlgilenenlere duyurulur.
..

Devamını Oku
İsmail Aksoy

Cuma günü:

Yaşadığım yön bulamama duygusu, bendeki kadınsı yönlerin arttığını düşündürttü bana. (Kadınlar, beyinlerinin daha çok sol yarı kürelerini kullanırlar. Oysa, yön bulma duyuları daha çok beynin sağ yarı küresine bağlı olan bir duyudur; ki erkekler beynin sağ yarı küresini daha fazla kullanırlar. Bu yüzden, haritada bir yeri bulma konusunda, ya da kuzey/güney – doğu/batı gibi yön duyguları konusunda erkekler kadınlardan çok daha fazla yetkindirler) .

Bugün de arabam bozuk olduğu için, gitmem gereken yere otobüs ve trenle gittim. Tabii, çantama da Kopenhag Büyük Bölgesi’ni sokak sokak gösteren harita-kitapçığı alarak. Sonra, arabayla normal koşullarda 20 dakika sürecek yere, nasıl olup da 2 saat gibi bir zamanda yetişemedim, hayretler içinde kaldım. Üstüne üstlük tamı tamına 41 dakika geç kaldım yetişmem gereken yere.

İnmem gereken istasyonda indim. Sonra, gitmem gereken yere, yürüyerek hayli hayli yetişebileceğimi düşündüm. Çünkü yetişmem için tam 35 dakikam vardı. Hatta, bir ara “bir yerlerde bir şeyler atıştırsam mı” diye de düşünmüştüm yol boyunca. Sonra, gitmem gereken istikamette ilerledikçe, aslında yürümem gereken yerin, 6 ya da 7 kilometre kadar bir mesafe olduğu sonucuna vardım. Tabii daha önce o yollardan arabayla geçtiğim için, yol o kadar uzun gelmemişti bana. Şimdi, öyle bir durumdaydım ki, ne bir otobüs bulabiliyordum ne de bir taksi gitmem gereken yere beni bir an götürebilecek. Sonra, Kopenhag Büyük Bölgesi’ni sokak sokak gösteren harita-kitapçığa baktım, ve gideceğim yere beni götürebilecek “kestirme” bir yol olduğu vargısına ulaştım. Bir ormanın kenarından geçerek, arkadan dolaşacak ve bir güreşçi gibi “2 puan alacak” ve de varmam gereken yere sadece 8 dakika gecikmeyle varmış olacaktım. Oysa, “kazın öteği ayağı” öyle değildi. Ormanın bittiği noktadan sonra, labirentlerden oluşan bir mahalle başlıyordu. Ulaşmam gereken yerin mavi bir kulesi vardı. O kuleyi, çıkmaz sokaklarda görebiliyordum. Nedir ki, oraya varabilmem mümkün değildi. Bahçeli evlerin bahçelerinden aşarak oraya varmayı düşündüm. Sonra, beni belki de evlerini soymaya gelmiş bir hırsız zannedebileceklerinden ürküntü duyarak, böylesi bir şeyi yapmaktan vazgeçtim. (Hem, bahçeli evlerin bahçeleri bitişikti. Belki 10 tane belki de daha fazla bahçeyi aşmam gerekiyordu) . Hangi sokağa baksam, çıkmaz bir sokaktı. İşte o zaman, çocukluğumdan hatırladığım bir Zülfü Livaneli şarkısı geçti içimden: “Düştüm bir ormana / Yol belli değil”. Orman neyse neydi de, bu çıkmaz sokaklar daha berbattı. Sonra, geri dönüş yoluna gelebildim. Artık kestirme yollar olabileceğini düşünemiyordum bile. Ne ki gene de, Kopenhag Büyük Bölgesi’ni sokak sokak gösteren harita-kitapçığa bakarak, bir kestirme yol olduğunu bu kez büyük bir kesinlikle söyleyebildim kendi kendime. Sonra, haksız çıkmadım tabii. Nedir ki labirentlerden oluşan bu bölgesinde kentin, kestirme yol aslında kestirme olmaktan uzaktı. Kestirme sanılan yol, aslında, normal yolla aynı uzunluğa eş değerdi. Ortada sadece bir yanılsama söz konusuydu. Tıpkı, labirentte burnu peynir kokusu alarak ilerleyen bir fare gibi duyumsadım kendimi. Sonra, 41 dakika gecikmeyle, yetiştim canhıraş bir halde 1 buçuk saat sürecek olan toplantıda tercümanlık yapmaya.
..

Devamını Oku