Kartala aşık olan güvercinin hikayesi

Nimet Öner
228

ŞİİR


74

TAKİPÇİ

Kartala aşık olan güvercinin hikayesi

Bir adam ve bir kadın,

en safi dönemlerinde,

yüreklerine sevda düşmüşken

ayrı ayrı hayatlara savrulmuş,

sevdalarına ket çekip

farklı hikayelerde yaşamışlardı.

Ne adam sevdasını unutabilmişti

ne de kadın..

Hayli zaman, bir tarafları eksik yaşamışlardı.

Hayat onları,

ayrı ayrı sayfalara

eksik cümlelerle,
kaderlerini ise

kırık bir kalemle yazarken,

yüreklerini ayırmayı unutmuştu.

Yürek sesleri,

kader yazgısında,

sevdaya bir sayfa eklemek için, biri birini çağırdı

"bir gece" dedi kadın
"Bir gece" dedi adam

Sonra mı?

Başka başka şehirlerden çıktılar yola.

İstanbul'un sokaklarından kırık iki ses
buruk iki yürek
yarım iki can geçti.

Kadıköy’de biri birlerini buldular.

İki sevdalı,

hayatlarına,

bin ömre bedel bir anı katmak için,

sabaha kadar yürümeye karar verdiler.

Akşamın alacası çekilir çekilmez, esmer yüzlü gece geldi ve âşıklar el ele Kadıköy'de yürümeye başladılar.

Sokaklar aşk mavisine çalıyordu.
Gecenin seyir defterine vuslat yazılıyordu.
Yalancı vuslat olsa bile, bunu ne adam ne kadın umursuyordu…
Mevsim kış, aylardan Ocak ve gece.
Bir sokak lambasının altında,
biri birilerinin gözlerine baktılar.

Halen sevdaları yanmaktaydı gözbebeklerinde.

Gördüler.

Gülümsediler, yıllar sonra da olsa,

mahcubiyetle.

Kimse kimseye “nasılsın” diye sormadı, çünkü iyiydiler, ikisi de...

Titreyen ellerine mazaret bulmak için
kadın “üşüyorum” dedi.

Söyleyemezdi ki gönlünden geçenleri.

“Seviyorum” demek, yıllar sonra, mümkün müydü?

En iyisi hikayelendirmekti.

“Biliyor musun?

Zamanın birinde bir dağ varmış.
Bir dağ ki, Kaf dağından daha yüce...
Vaktiyle; o dağda bir güvercin, âşık olmuş bir kartala...
Kartal yükseklerde uçtukça, güvercin, yetişmeye çalışıyormuş. Bir buluttan diğer buluta mesken tutup dinlene dinlene dağın zirvesine ulaşıp, kartalın gölgesini izliyor,

kanat seslerini dinliyormuş.
Günler günleri kovaladıkça, güvercin gücünü ve umudunu yitiriyor,
içten içe kederleniyormuş
Kartal güvercini görmezden gelip

sislerin, bulutların arasından geçip, bir kanadı gökyüzünün mavisine, bir kanadı dağın zirvesine değercesine süzülüp, geçip gidiyormuş güvercine aldırmadan!
Güvercin, her gün biraz daha yükseğe uçabilmek için, tüm çabasıyla kanat çırpıyor, kanat çırptıkça gücünü yitiriyormuş.
Hem biliyor musun?
Normalde güvercinler kartallardan korkarlar!”
"Ama aşk bu korku dinlemiyor değil mi’’ diye söze girdi adam.
Sonra Lal devam etti hikâyeye;
‘’Güvercinin aşkı,

her gün biraz daha büyüyor,

boyunu aşıyormuş

ve güvercin önce dostlarından,

sonra ailesinden,

daha sonra yurdundan ayrılıp, sabah akşam o dağı gözlemeye başlamış...
Artık ne bir şey yiyor ne de içiyormuş.
Biraz dinlenip, hemen, kartalın bulunduğu dağa doğru uçmaya başlıyormuş.
Bir gün çok bitkin bir halde dağı gözlerken, kartalı görür ve kartalın ulaşabileceği bir yerde olduğunu fark eder.
Gücünü toplar ve kartala doğru uçmaya başlar.

Kalp atışları kulaklarını sağır edecek kadar yüksek olduğu için, hiç bir ses duymaz ve gözü o noktadan başka bir şey görmez olmuş.
Uçmuş uçmuş ve aniden kartalın göğsüne vurmuş minik bedenini, aynı anda perde kapanmış dünya kararmış.
Meğer gördüğü, kartalın gölgesi imiş ve güvercin dağa çarpıp parçalanarak yere yığılmış.
Bembeyaz perçemi, kana bulanmış ama

yüzünde bir tebessüm varmış

çünkü

kartala kavuştuğunu zannederek ölmüş güvercin.
Kartal, olup biteni en zirveden izliyormuş.
Hızla inmiş güvercinin düştüğü yere.

Yapacak bir şey kalmadığını görünce, tekrar hızla yükselmeye başlamış zirvesine doğru.
Kanatlarının çıkardığı toz toprak, güvercinin üzerini örtmüş.
Ve o günden beri

dağın eteklerinde,

koca yüreğiyle,

küçük bir mezarlıkta yatıyor güvercin..
Rivayete göre,

kardelenler güvercinin sevdasından
karın erimesini beklemeden açıyorlarmış.
Ve
o zamandan şimdiye
o dağda kartallar “yaren” diyor güvercinlere.
Düşünsene!
Zarar veremiyorlar,
büyük aşkın yüzü suyu hürmetine”.
diye bitirir hikayeyi.
Lal isminin anlamını kanıtlarcasına Lal olmuş, gözyaşlarını saklamayı başarmış ama derin derin iç çekişlerini durduramamıştı.
"Bu hep böyle olur değil mi?” diye sorar Lal. "Bütün aşkların sonu hazin biter yani?”
Adam cevap verir ürkek bir tavırla;

“Evet. Maalesef öyle biter.” Demiş,

“Zaten o hasrettir aşkı büyüten”
Sonra Lal başlar konuşmaya,

“ Hiç değilse mutlu ölmüş, sevdiğine kavuştuğunu zannederek. Bence ölmek istediği yerde ölmüş güvercin.

Ama güvercin ölünce, benim içimdeki güvercin de öldü” dedi.

Adamın içi ürperir bir şey söyleyemez susar.
Ve gün yavaş yavaş karadan alacaya dönerken, bitmesini istemedikleri gece de biter.
Şimdi konuştukları gibi ayrılma zamanı.
Rıhtıma doğru yürümeye başlarlar.

Adam vapurla, kadın otobüsle,

hayatlarını kaldığı yerden yaşamak üzere,

yol alacaktılar.
Birazdan iki ayrı bedende tek yüreği ikiye bölecektiler...
İki simit aldılar sıcak sıcak, biri kendilerine biri martılara.
Ve başladılar hep birlikte kahvaltıya.
Kahvaltı bitti nefesler tutuldu.
Veda vakti geldi çattı.

Önce adam vedalaştı.
Lal hâlâ Lal’di
Hiçbir şey söylemeden el salladı,

arkasını dönüp gitti.
Adam bu suskun gidişe kırılacak gibi oldu, sonra güvercin geldi aklına,

“istediği yerde öldü” demişti Lal.
(İstediği yerde ölmek)
Adam bir hışımla oturduğu yerden kalktı, vapur hareket etmeden indi.
Koşar adım karşıya geçip otobüs durağına gidecekti. Lal’i bulup “Gitmiyorum!” diyecekti.
“Öldürme içindeki güvercini, sen de gitme.” diyecekti.
Gözleri her yerde Lal’i aramaya başladı
Ve aniden acı bir korna sesi ardından fren sesi duyuldu

Kapattı adam gözlerini, bakamazdı. Adamın kulaklarında bir uğultu ve korkunun fısıldayan sesi
“Lal öldü” diyordu.
Yüksek sesle konuşmaya başladı adam
“Lal mutlu musun?” diye soruyordu durmadan.
Öte taraftan derinlerden gelen bir ses duyuyor

ama

gözlerini açamıyordu

“Gitmedim. Gidemedim. Sen de gitme, kalalım bu şehirde”
Adam birden uyuya kaldığı koltuktan fırlar gibi uyandı. Lal’i karşısında görünce gözlerine inanamadı sen gitmedin mi?
“Peki o korna, fren sesleri peki ya güvercin? Sen ölmedin mi?”
“Ölmedim! Senin hemen ardından vapura bindim. Gece uyumadığımız için, oturduğun yerde uyuyakalmıştın. Uyanmanı bekleyecektim ama rüyanda sayıklamaya başladın. Daha fazla dayanamazdım.
Ben güvercinin yarım kalan sevdasını tamamlamaya geldim”
dedi ve sarıldı sevdasına.
Aynı anda

üç Kardelen açtı güvercinin minik mezarında
Ve gökten üç elma düştü biri

Lal’e,

biri güvercine,

biri sevdaya…
Lal erdi muradına.
Bir Sevda Masalı yeniden yazılmaya başladı
hayatın sayfalarına.

Nimet Öner

Nimet Öner
Kayıt Tarihi : 1.3.2018 23:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


ikinci kitap çalışmasından..

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Bülent Baysal
    Bülent Baysal

    Keşke diyor insan keşke tüm sevdalar yüreklerde güvercin sevdasınca olsa...Her seven sevdiğiyle birlikte yaşaya bilse ama ne mümkün...

    Güzel bir sevda masalıydı kurgusu ve anlatımı oldukça başarılıydı... Kaleminize sağlık Nimet Hanım... Kutluyorum...

    Saygılarımla...

    Cevap Yaz
  • İbrahim Kavas
    İbrahim Kavas

    keşke tüm sevdalar, güvercin yüreğince tamamlanarak sona erse. herkesin muradına üç elma düşse. Tüm insanlar mutlu yaşasa... Çalışmanız çok etkileyici ve ilginçti. hayal ve gerçek yaşam bir bütün olmuş sanki... Çalışmalarınızda başarılar dilerim.

    Cevap Yaz
  • Gülşah Başol
    Gülşah Başol

    Beğeniyle okudum. Sayfama beklerim Nimet Hanım. Azra I ve II şiirlerime bir göz atın isterim. Arkadaşlık isteği de yolladım ama görmediniz sanırım. Selamlar...

    Cevap Yaz
  • Ender Pehlivan
    Ender Pehlivan

    Güzel kurgulanmış, güzel anlatımlı bi çalışma. Emeginize, yüreginize saglik.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Nimet Öner