KARLAR YAĞDI İSTANBUL’A LÂPA LÂPA...
Ah, sevgili komşular.... Ah, güzel gönüllü, can dostlar... Hiç unutulmayacaksınız... Ömrüm oldukça, o güzel anılar ve eski fotoğraflar, yaşatacak hep o geçen günleri...
Yıl 1998... Erenköy’ de yeni bir çevre, yeni taşındığımız bir ev... Bilmediğim bir çevre. Mutaassıp insanların oturduğu bir apartman. Eşim, rahmetli annem ve ben, tatlı bir heyecan içindeyiz. Apartmana girip çıkarken karşılaştığım komşu kadınlara gülümsüyorum. Nedense karşımda sanki bir duvar varmışcasına durgun ve gülümsemeyen yüzler... Tebessümüm dudaklarımda donup kalıyor. Oysa ne umutlarla tutmuştuk bu evi... Ben de bir insanım onlar gibi…
Ev sahibemle tanışıyorum. Başörtülü, sakin bir insan. Ayak üstü konuşmalarımdan, onun da şiir yazdığını, kitap okuduğunu öğreniyorum. Dingin ve gülümseyen bir yüz, bana huzur veriyor.
Nihayet taşındık. Bahçede, merdivende rastladığım donuk yüzler moralimi çok bozuyor. Sanırım, ben başörtüsü takmıyorum diye bu davranışlar... Şimdiye kadar, benim başı kapalı veya açık, yaşlı veya genç birçok komşum oldu. Hepsi ile son derece içten ve unutulmaz dostluklarımız oldu. Bu durumu çok yadırgadım ve çok üzüldüm. Bir yandan temizlik yaparken, bir yandan da eşyaları yerleştiriyorduk. Kapım çalındı. Açtım. Son derece sıcak bir tebessümün yüzünü kapladığı biri gülümsüyordu bana. ’Hoş geldiniz, ben Aysel’, diyerek hazırladığı bir tepsiyi ve mis gibi demli çay kokan çaydanlığı bana uzattı. Bir kaç gündür buz gibi olmuş yüreğim, o anda sıcacık bir güven duygusuyla ısınıverdi. O kadar mutlu etmişti ki beni bu güler yüz, sanki bir zaman önce vefat eden ablamdı kapıda bana gülümseyen o yüz... Samimiyetle teşekkür ettim. Ve o asla unutulmaz sevgili dostum, arkadaşım Aysel Hanım’la dostluğumuz başladı bu şekilde.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman