Gül, dediler... Sev, dediler... Gülünce ağlattılar, sevince vurdular... Katı olmak vardı ya, selam etmeyince GÜNEŞİM ben seni nasıl ezerim? Nefesimin nedeni sen... Kokladığım çiçeklerde sen, yeryüzündeki her zerrede sen...
Selamıma neden, sensin geceye... Gecede parlar ya yıldızlar, hilal... Sen geceye kandil... Yağan yağmurların her damlasında senin rahmetin var. Ağarıyorsa gün bir tecelli sana açılır ya minicik ellerden büyük dualar... Nisan yağmurlarından çiseleyen toprak kokusu aşkına, her damlanda bir öğüt yağar toprağa, büyütür tohumu... Yağdır MEVLA, aşkın aşkına... Nur yüzlü peygamber(s.a.v) aşkına.. Rahmetine öyle aç, dolanıyoruz durmadan...
Gül dediler... Daha neşeyi çekmeden içime bir kahkaha, sönüverdi hayat güneşler doğuyordu; evet... Hiç tatmadı Ey Sevgili, gerçek sevgiyi bu yürek. Bedir yürekli kimlikler kaldı mı? Karıncayım ben, devlerden göremiyorum... Devin biri beni eziyorken Cenab_ı hak nasip etmedi ama; yaralı bir karınca... Yürüyüşler... Bulanık gözlerimden sisler çıkıyor...Kurtulmak istiyorum bu perdeden,çırpınıyorum...Zorla da olsa yürüyorum...Dev ezse miydi diye düşündürüyor şeytan...Şükrediyorum şeytana inat...Dev nereden görsün,bir karınca alt tarafı...Gönül vuruldu bir deve işte; ama o dev ve ben bir karınca,bu buruklukla yol alırken içimde hüzün fırtınası karınca bedenimi uçururken ela gözlerim buz oldu...Hey karınca,var mı karıncalıkta, ela göz? Renksiz bakıyor gözlerim,rengimi kaybettim...Ela gözler bakmıyor dünyaya,bir karınca yürüyor sessizce fırtınasına...Ezseydi ya dev o minicik elleriyle,görerek,öldürseydi...Karınca karınca gidiyorken bu dev şehirden,görmeden...Hey karınca! varlığın var mıydı,yokluğun yel olsun? Git,...Gülmek için bir tebessümüne bedel bu gözyaşları... Devlerin büyüklüğü ise engelin,bırak ezsinler sen görün,kapıya koş,karınca olmuşsun zaten,hiç olmamak, silinmek mi ağır gelecek?
Sev dediler...Karıncalığı bile sevdi bu küçük yürek.Dev değildi ama; sevdası koskoca devi bile alıyordu içine...sinek bile vızıldardı...Karınca sessiz kaldı kocaman bir devin sevdasını yüklendi,tek başına,küçücük bedeni eziliyordu altında...ağır ağır,bitkin uzaklaşmak...kapıya çıkmak en azından...ağlayamazdı karınca o karıncaydı, karıncaların gözyaşı yoktu ki...İçine akıttı karınca, rengini kaybeden gözler
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta