Kocanın gözüyle kavganın sebep ve sonuçları:
Kavga, gürültüyle geçer her günüm,
Bu iş böyle gitmez, sıkılır canım,
Köyde iş çok; ev ev geziyor hanım;
‘Geçim zor, çalışalım hanım’ derim, anlamaz,
Gönlünde şehir var; köyü ve beni beğenmez.
Yemek yapmaz, ne temizlik, ne ütü;
Çengelde kokuttu beş kilo eti,
Ne ineği sağar, ne yemler atı;
‘Şehir bize göre değil’ derim, beni anlamaz,
Öğreten hocası çok, beni hiç kale almaz.
Hemen sattık, tarla tapan ne varsa,
Göçtük şehre; alamadık bir arsa,
Köyden biri halimizi bir görse(!);
Borca battık diz boyu, ne haldeyiz, anlamaz,
Kafa gökte, yüz yıllık şehirliyi beğenmez.
Hiç kimsem yok, bir başıma gurbette,
Acı yokluk nasıl çöktü millete,
Çare boşanmakta ya da köye dönmekte;
Berduş ağalar gibi, naçar kaldık gurbette;
Köyümüze dönelim, inat etme avrat da.
Karar verdik, köyümüze dönelim,
Buğday üretelim, oğlak güdelim,
Torunun adını ‘Sıla’ koyalım;
Yer sofrası, duayla, başlayalım yemeğe,
Sade, temiz bir hayat; sade yağ sür ekmeğe.
Köy mü kalmış, biz buradan gideli,
On yıl olmuş, muhtar emmi öleli,
Sadelik yok, her şey sahte, hileli;
Zehir zıkkım bir hayat, evlendik evleneli;
Böyle rezil olmadım, ben kendimi bileli.
Yıl; Ondört, köyler olmuş büyük şehir,
Bir görsen, ne ova kalmış, ne ahır,
Güzel köyüm, olmuşsun bana kahır;
Köyüm de yok, keyfim de, ne yapsam bilemedim.
Çekecek çilem varmış, ecel yok ölemedim.
Canım benim, biricik şirin köyüm,
Yıllardır hayalim, vatanım, evim,
Ne olursa olsun, köyümde beyim;
Yağmurunda ıslanıp, güneşinde yanayım,
Yıllardır hasretimdin, aç koynunu gireyim.
Kadının gözüyle kavganın sebep ve sonuçları:
Has bahçede tomurcuk bir gül idim,
Sevdim seni, güçlü bir erkek bildim,
Şehirliydim, köyün adını duydum,
Köylülerin der ki; ‘aldı yabandan dügeyi,
Şimdi bin pişman oldu; çekti gitti boğay(!)...
İnek sağıp, ekşi ayran içemem,.
Yarım pabuç; ekin, arpa biçemem,
Bir yaylaya bir de köye göçemem,
Sevdim seni diyerek her derdine koşamam,
Keçilerin ardında dağda taşta düşemem.
Güze kadar geçirelim bu yazı,
Canıma doyurdu kaynana nazı,
Ekmişler tarlaya akdarı, pazı,
Dereden su çekip, hayvanı yemle(!) bilemem,
İşte şehir kalırsan, köy yerine gelemem.
Bilir misin; kimler istedi beni,
Cahil kafam yanılıp, seçti seni(!),
Bırak köyü, yaşayalım bu günü;
Sevda bir deli rüzgâr; geçti de yalan oldu,
Aşkımız nerde kaldı, soktu da yılan oldu.
Köyde okul, hastane, sinema, park yok,
Geçimi zor, gelecek yok, işi çok,
Yoruldum ben; halden bilen koca yok.
Alsaydın köylü kızını, dövmezdin dizini,
Ya makine al, ya da yıka bebek bezini.
Kayıt Tarihi : 22.6.2024 21:34:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
1970’li yıllarda Türkiye’de nüfusun % 90’ı kırsal kesimde, %’10’u şehjrlerde yaşarken bu gün kırsal kesim nüfusu % 8,7 olmuştur. Kırsal kesimde okul, hastane, düğün evi, lokanta vb. sosyal tesislerin ve iş sahalarının yokluğu ya da yetersizliği yanında şehre göçenlerin yakınlarına şehir hayatının rahatlığını anlatması kadınlarda şehre göçmeyi özendirmiştir. Kadınların çoğu köyü sıkıntı, şehri gelecek için bir kurtuluş mahali olarak görmeye başlamıştır. Bu görüşte olan bazı erkekler de şehirden evlenmeyi tercih etmiştir. Bu gelinler köy hayatına uymakta çok zorlanmıştıır. Şehirden evlenmek böyle erkekler için bir üstünlük, bir karizma ve meziyet olmuştur. Çünkü; şehirde yetişen kızlar daha bakımlı, daha gösterişli, daha anlayışlı ve bilgilidir. Esasında şehirlinin de aslı daha önce şehre göçen başka bir köylü değil midir ? Tek farkı; iki nesil önce şehirli olmuştur. Erzakının da çoğu hâla köydeki yakınları tarafından üretilmekte, şehre götürülüp orada tüketilmekteydi. Gün geldi, köylüler yaşlandı, üretemez oldu, tarlalar, bağlar dağa döndü. Şehirdekiler ise tarıma ve hayvancılığa hor baktı, ne üretmeyi biliyor, ne üretecek alanı var(!). Bir de üstüne üstlük 2014 yılında Batı Anadolu’daki köyler büyük şehirlere mahalle yapıldı. İnternet vb. iletişim imkânlarının da gelişmesiyle ülke büyük bir köy haline geliverdi. Köylerde ucuz görülen ne varsa şahirliler tarafından satın alındı, tarım alanları şehirden gelenlerin yaptığı yasa dışı konutlarla doldu, taştı. Yerel halkın da böyle sebeplerle köyünde yaşaması artık çok zorlaştı. Şehirden gelenlere kırsal kesimde hayat uygun/ucuz gelirken, tarım ve hayvancılık yapan yerel halka kıt kanaat geçindiği imkanların elinden alınması, pahalıılık ve geçimde zorlanlanma anlamına geldi. Köylerin, kasabaların büyük şehrin mahallesi yapılması kırsal kesimi canından bezdirdi. Mesela, köylünün dağlardan imece usulüyle getirdikleri bedava içme suyu artık paralıdır. Un ve tahin değirmenlerinin suyu büyük şehir beldiyeleri tarafından satılmaktadıır. Tarımsal sulama sekteye uğradı. Yaylalar ve mer’alar kiraya verildi, artık hiç bir köyün otlatma alanı, yaylası, mer’ası yok, sadece kiralanan yaylaklar var. Hayvancılık hazır yem ve şebeke suyuna bağlı olarak yürütülmeye başlandı. Yem pahalandı, üretim düştü. Bir evin artıklarıyla beslenen 2 koyun, bir keçi, 2 oğlak, 5 tavuk dönemi bitti; şirketleşme dönemine girildi. Maliyetler yükseldi, üretici zarar etti ve üretimi bırakma seviyesine geldi. İthal ürünler yerli üretimden daha ucuza gelmeye başladı ve hükümetlerimiz de ekonomik ve günlük düşünerek ürünleri ithal etme yolunu tercih etti. Ekonoımik kriz sonunda tüm ailelere sıçradı, kadınları ayağa kaldırdı. Boşanmalar arttı. Boşanmalarla ortada kalan çocuklar ciddi bir aile terbiyesi görmediği için topluma zehir olmaya başladı. Ata -evlat, komşu, dostlar arasındaki muhabbet, fedakârlık, hakça paylaşıım çok zayıfladı. Artık bayramları, tatilleri sıla hasreti, yaşlıyı, düşkünü ziyaret; dostu hatırlama, sosyalleşme, sıkıntıları paylaşma, dayanıışma olarak değil; tatil köylerinde gününü gün etmek olarak algılanır oldu. Nasıl bir kültürel erozyona uğradık, tarif edilmez. Yaşlılar ve yoksullar ilgisizlikten ve fakirlikten ufak tefek rahatsızlıklarını bahane ederek hastanelerin yolunu tuttu, ‘hiç olmazsa bana bakarlar’ dedi. Hastaneler yetmez oldu. İmkânı iyi olanlar huzer evlerine gitti, alt soyları da Bodrum’a vs. tatile. Artık ülkenin en önemli sosyal ihtiyacı Huzur evleridir, bir türlü ihtiyaca kâfi gelmiyor. Yerli nüfus azalıyor, göçmenlerle nüfusumuz artıyor diye teselli buluyoruz(!). Bireysellik artıyor, komşular, meslektaşlar arasında yabancılaşma, akrabalar arasıında ilgisizlik diz boyu. Sosyal problemler arttıkça kişi başına düşen yıllık gayri safi hasıla eskiye göre yükselse bile yardıımlaşma, paylaşma azaldığı, bireyselleşme arttığı için ihtiyaca kâfi gelmiyor. Bu şiir bu tür sosyal ve ekonomik problemleri anlatmak için yazılmıştır. İnşallah durumu anlar, bir millet ve insan olduğumuzun farkına varır, birlikte çözüm üretiriz. 1970’li yıllarda konuya çözüm olarak Tarım Kentleri/Köy kentleri önerilmişti. Şimdi de başka çıkar yol yok gibi görünüyor. Aksi halde gençler yabancı kalkınmış ülkelere gidecek; ‘Zeynebim Almanya’nın yolunu tutacak; koro halinde ‘Ah Alamanya Alamanya, benim gibi damat bulaman ya’ türküsünü söyleyeceğiz.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!