Kar yağmıştı. Hava çok soğuktu. Cumhuriyet Caddesi gelinlik giymiş gibi beyaza bürünmüştü. Elektrik telleri gerim gerim gerilmişti. Onlarda üşüyordu, belli. Çam ağaçlarının heybetine sığınmıştı güneye göçmek yerine sendeki güzelliği seyretmek isteyen kuşlar.
Esnaflar ve belediye işçileri elele vermiş etrafa dağılıp üst üste biriken birbirinin âşığı ve mâşuğu olan kar tanelerini topluyorlardı. Temizlik eyleminin kar gibi bir güzelliğe çöp muamelesi yaptırdığından "karları temizliyorlardı" diyemiyorum. Esnaflar ve belediye işçileri birbirinden ayrı düşen kar tanelerine vuslatı tattırıyorlardı. Hiç kimse karların üzerine basıp ezmesinler diye onları şehrin dışına, dağlara götürüyorlardı. Bu yüzden en güzel çiçekler âşıkla ve mâşukla sulanan dağlarda açardı.
Annesinin elinden kaçan çocuklar kara dokununca gülüyordu. Onlar gülünce ben, senin gözlerine bakıyordum. Çocuklar gibi gözlerin de gülüyordu. Güldüğünde, gözlerinde cennetin kapısı aralanıyordu. Cenneti görmek için "Gözlerine bakabilir miyim?" diyordum, bana bakıyordun. "Çok güzelsin." diyordum. "Teşekkür ederim." diyordun. Bir kaç adım attıktan sonra ben, yine "Gözlerine bakabilir miyim?" diyordum. Sen, yine bana bakıyordun. "Çok güzelsin." diyordum, yine "Teşekkür ederim." diyordun. Bunu yol boyunca tekrarlıyorduk. Sen, hep bir öncekinden daha güzel bakıyordun.
Koluma girmiştin. Defalarca dolaştığımız kaldırımlar bitince, ben, kaldırım kenarındaki engelli yolunda kayıyordum. Düşer gibi olunca koluna tutunuyordum. Sen, canından bir parçaymışım gibi beni sımsıkı tutuyordun. Çünkü sana aittim, senindim.
Ah eller üstünde çiçekler içinde
Dudağında yarım bir sevda hüznü
Aslan gibi göğsü türküler içinde
Rastlardım avluda hep volta atarken
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta