1.
Orada, karanlıkta oturuyordu, bir başına. Tam olarak ona baktığım anda O da bana bakıyordu. Ne zamandır oradaydı, hiç bilmiyordum; ama hislerim sürekli kulaklarıma yeminler ediyordu, onun yıllardır orada oturup durmakta olduğuna dair. Ya da bunu O yapıyordu, öyle hissetmemi istiyordu.
-Kalk gidelim, dedim.
Hiç kıpırdamadı. Ellerini tuttum, buz gibiydiler.
-Kalk gidelim, dedim, tekrar.
Hiç ses çıkartmadı. Aynayı yüzüne yaklaştırdım; buğulanıyordu.
-Kalk gidelim...
Gözlerini gözlerimden hiç ayırmadı:
-Nereye?
-Çay içelim.
2.
Deniz cayır cayır yanmaktaydı. Sanki 'her şeyin bir parçası' gibi yanıyordu deniz. Yeryüzünde sadece Onun bakışları hala buz gibiydiler. Ve bir de elleri... İlla ki elleri... Ne yapsam ısıtamayacaktım ellerini. Ya onlar çok çaresizdiler ya da ben. Ya da... 'Her şeyin bir parçası' gibi biz hepimiz çok çaresizdik.
-Sıcak bir çay iyi gelir sana.
-...
-Başka bir şey ister misin canım?
-...
Buz kesmiş bir fincan çayı ellerime tutuşturup arabadan indi.
-Beni bırakıp nereye gidiyorsun, dedim ardından.
Omuzlarından bir şeyler döküldü yere.
-Git, dedi, beni yalnız bırak.
-Lütfen senle olmama izin ver, buna ihtiyacım var, lütfen.
-...
Deniz, içinde buz parçacıkları gezinmekte olan bir fincan çaya rağmen hala yanmaktaydı.
3.
Benden önce dönmüştü.
Hiç kıpırdamadı. Hiç ses çıkartmadı. Aynayı yüzüne yaklaştırdım, buğulanıyordu. Gözleri soğuktu hala, elleri... Onlara dokunmaya cesaret edemedim. Öylece kaldı orada. Hiç kıpırdamadı. Hiç ses çıkartmadı.
4.
-Affet beni, diyordu, lütfen affet...
Yatağımın baş ucunda duruyordu. Gözleri ıslanmıştı ya da belki bundan çok daha fazlasıydı. Elinde ancak sokak lambasının öngördüğünce parıldayan bir şey tutuyordu.
-Bunu al, dedi.
Bir aynaydı.
5.
Uyandım.
Elbette uyanacaktım. Onun aynı yerde, aynı şekilde, aynı karanlıkta, aynı ifade ile oturmakta olduğuna yemin edebilirdim.
Ayna... Ah evet, bu oydu.
6.
İşte yine Onu bana bakmadığı bir anda yakalayamamıştım. Ben içeri girdiğimde gözleri çoktan gözlerime kilitlenmişti. Beni, hiç bilmediğim bir şey ile tehdit eder gibiydi bakışları. Ne yana dönsem kurtuluşum olmayacaktı bu bakışlardan, biliyordum artık.
İlk kez önce O konuştu:
-Affet beni, dedi, lütfen affet...
-Bunu daha önce söylemiştin, dedim, ve bunu daha önce de söylediğini ikimiz de biliyoruz.
-Babasını banyoda iken izleyen bir çocuk vardı, dedi. Ve bir anahtar deliğinden bakmanın yanlış bir şey olduğunu bilirsin.
-Hayır, bu tür bir şey hiç olmadı.
İtiraz etmedi bana. Böyle bir şey olmadığını ben çoktandır biliyordum. Belki bin yıldır biliyordum gerçeği. Ama gerçek, bin yıldır sürekli değişip gelişmekteydi.
-Kalk gidelim, dedim.
Gelmedi benimle.
7.
Yerdeki ölü bir çekirgeyi izliyordu! Bana bakmak yerine, yerdeki ölü bir çekirgeyi izliyordu! Tehdit yoktu; fakat bu daha da korkunçtu. Ürktüm.
Birden,
-Sanki iki tane kafası var, dedi.
-Saçmalıyorsun, dedim kısaca.
Titriyordu.
-Hastasın sen, kalk gidelim, dedim.
-Hayır, dedi, bu soğuğu ben yarattım ve şimdi böylece üşümekteyim.
Çekirge sıçradı ve karanlıkta kayboldu. Çekirgenin, iki tane kafası vardı, ve kayboldu.
8.
Sayın Meslektaşım,
Hastanızın Temporal Kemik Spiral BT incelemesinde;
Sağ dış kulak yolu kemik kanalı hipoplazik ve dardır. Orta kulak kemik yapıları izlenmekle birlikte epitimpaniuma kadar yumuşak doku dansitesi mevcuttur. Kulak zarı normal anatomik pozisyonda izlenmemektedir.
Sol dış kulak yolu aplaziktir. Petröz kemikte düzensizlik ve aerasyon kaybı dikkati çekmektedir. Orta kulak kemik yapıları hipoplazik olup malleoloinkal kompleks normal anatomik bütünlüğünü yitirmiştir. Orta kulak içerisinde epitimpaniuma kadar uzanan yumuşak doku dansitesi görülmektedir. Kulak zarı normal anatomik pozisyonda izlenmemektedir.
Vestibüler ve koklear yapılar ile internal akustik kanallar bilateral tabiidir.
Ve birkaç şişe kırmızı şarap, birkaç sigara…
Sonuç:
I. Sağ dış kulak yolu hipoplazisi.
II. Sol dış kulak yolu aplazisi.
III. Bilateral orta kulak hipoplazisi.
IV. Geçirilmiş mastoidit.
V. Şarap kötü, sigara kötü, ben kötüyüm, O da çok kötü…
9.
Ah işte ne zaman aklıma O gelse, böyle uyumak istiyorum.
Günlerdir hiç bakmadı bana. Artık bunu yaptığında korkuyorum. Ve galiba korkmam için böyledir, diye düşünüyorum; yeni bir tehdit şekli…
Hiç ses çıkartmadı. Hiç kıpırdamadı.
Ayna, buğulandı.
10.
Deprem oluyor.
-Kalk gidelim! Suna! Suna, kalk gidelim.
Hiç itiraz etmeden yürüdü benle.
-Biliyor musun, rüyamda bir Anka Kuşu idim ben. Gökyüzünün beni yaktığını gördüm. Ellerimi tutsana Suna, ellerimi tut, bak hala sıcaklar!
Ellerini tuttum, gerçekten öyleydiler.
-Nereye gidiyoruz, dedi.
-Bilmiyorum.
11.
Aynayı kırdım.
Artık tek kişiydik.
Gecenin o vaktinde, sokakta, tek kişiydik.
Deprem nerede idi, bunu hala bilmiyorum. Bunu, kimse bilmiyordu.
12.
Senin sorduğun sıralar O henüz ölmemişti. Ve ben Onu öldürecek olanı henüz tanımıyordum. Onu öldürecek olanın adını ben koydum. Ortada bir suç varsa, içerisinde benim de yer almam gerekiyordu. Bu nedenle katilin adını hiç olmasa ben koymalıydım. Zaten hiç kimse kendi başına suçlu değildir dostum.
Katilini onunla ben tanıştırdım. O yine karanlıkta bekliyordu ve hiç kimsenin buna inanmasını da istemiyordu. Aslına bakarsan hiç kimsenin buna inanmasına ihtiyacı da yoktu. Bir insanın inanılmaya ihtiyacı yoksa mutludur. Fakat bazen insan inanmak da isteyebilir.
Onu sadece bu kez değil, aslında hiç anlamamış olduğumu itiraf etmeliyim.
Bir insanın adı nasıl da kutsaldır! Onun adını katiline söyledim. Onun o güzel adını bir başkasına, hem de katiline söyledim! O korkmasın diye katiline güzellikli bir ad vererek de, Ona en büyük ihanetimi yerine getirdim. Aydınlanmak ister mi diye düşünmeksizin karanlığını elinden aldım. Nasıl koparttım Onu öyle!
Onu ben öldürmedim dostum. Ben, aynayı kırdım…
Kayıt Tarihi : 17.1.2006 21:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mükerrem Suna Gümüş](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/01/17/karanlikta-bekleyen.jpg)