Siz bir korkaksanız, söylemekten korktuğunuz, sakladığınız, kendinize göstermek istemediğiniz gerçekleriniz var demektir. Görünen yada göstermek istediğiniz yüzünüz, her hangi bir meslek dalı veya sanat olsun, veya (sözüm ona) şairsiniz. Performansınız çok iyi, göz dolduruyorsunuz. Artarda edebi eserler, yorumlar icra ediyor ve muhtemelen teşvik ve takdir görüyor, (deyim yerindeyse) alkışlanıyorsunuz. Belki bir ömür bu ve benzeri başarılarla dolu geçecek, parmağınızı bastığınız, işaret ettiğiniz noktalardan ilham alıp esinlenecek dalgalar türeyecek, nesir veya mesir yapacak bir doluda hayranınız olacaktır.
İnsanların dimağına dumuruna hitap ederek, onları bir nevi tüketime teşvik ediyor, arka planda bu gayret ve emeğinizin karşılığını, üç aşağı beş yukarı, alıyor olacaksınız. Yada ham hayallerinizi tatmin etmek uğruna, peşinizden başıboş bir güruhu sürüklüyor, duygu ve düşünceyi hem intihal, hem de gayet ustaca istismar ediyorsunuz demektir. Diğer yandan ya irticalen veya anlaşmalı, bir sektöre hizmet babından kanat çırpıyor, onların nefsini, şehevi isteklerini kamçılıyor, anormalize ediyor, hevese dolduruyor olabilirsiniz. Günleriniz, aylarınız, yıllarınız böyle geçer de, zaman zaman durup düşündüğünüz veya düşüneceğiniz olur, kendinize soracağınız tutar; “ben ne yapıyorum? ” diye.
Hitap ettiğiniz kesime; işte bu benim toplumum, benim halkım, benim çevrem, benim kültürüm, benim gergefim dediğiniz olguya dönüp bir bakın. Vatan, millet, ahlak, din, siyaset, edebiyat, aşk, sevgi ve saygı gibi milli, manevi, kutsal kavramlar nasıl algılanıp anlaşılıyor ki, iş icraata gelince faraza kaç kişi elini taşın altına koyabiliyor. Kaç kişi hukukun üstünlüğünü, eşitliği, adaleti savunup gerektiği şekilde samimiyetini (rahatından, huzurundan feragat etmek pahasına) ortaya koyuyor? Gerçek manada gördüğünüz ne ise, siz osunuz, onlardansınız ve o kadar meslek veya sanat erbabısınız, yani o kadar; sanatçı, edebiyatçı, yazar, çizer, işçi, memur v.s. sorumlu, mükellef, çağdaş aydınsınız demektir.
Diyebiliyor musunuz; *“ buyurun kendime söylemekten hoşlanmadığım şey..
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta