Paslı bir çakının dilinde yürek kesiği,
Kan değil, kırık şiirler akıyor.
Kara toprak avuçlarıma dolarken,
Gömüyorum içine söylenmemiş "sen"leri
Bir çocuk mezarlığı gibi,
Her taşta bir rüya, her rüzgârda bir fısıltı
Burada yatan, aşkın son nefesi.
Gecenin boğazına sarılmış bir hançer gibi,
Yıldızlar kanayan yaraların üstüne tuz serpiyor.
Küflü şarap şişesinde mayalanan buruk bir acı,
Her yudumda çoğalıyor, her suskunlukta keskinleşiyor.
Dudaklarımda ekşi bir türkü
Sevmek, kendi kendini bıçaklamaktır!
Bir trenin raylara sıkışmış son düdük sesi ayrılık,
Peronda kalan bavulda bir çift yırtık eldiven,
Bir fotoğrafın arkasına karalanmış ''Dön!"
İstasyon saatleri dondu "elveda"da.
Ve gitti tren
Özlem, duvarda asılı duran boş bir çerçeve
İçinde gölgem bile yok.
Geceleri, pencereden sızan ay ışığına
İsimler yazıyorum
Sabah olunca terli camda eriyorlar,
Tıpkı senin gibi…
Ve sonunda:
Kara toprak, kara sevda, kara bir son
Avuçlarımda kalan, bir avuç kül ve bir tutam pişmanlık.
Aşk dediğin,
Yanarken sönen bir kibrit
Hasretinin ciğerlerime çöktüğü dudak izimle damgalı…
Tutuşturduğum sigaranın ilk nefesi gibi
Kayıt Tarihi : 6.3.2025 11:03:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!