bölüm i.
a.
Tabloların, sahteleriyle değiştirildiği doğru mu gezegende?
Ay ne kadar parıltılı imiş; 8O’li yıllarda evlilik, evcilik, evcinick
Bir inşaat tersanesi fotoğraf stüdyosu, hayal arkası, parlak –
arkaplanı fotoğrafa duran için –cafcaflı bir sanat eseri,
Bir orman ya da birkaç ağaç, renkli bir hayal-akvaryum..
o karton kumdan yapıldıysa kağıt, ağaç sorun değil
Ama dönüşümlü Ay’a iniş stüdyosu “Houston, Houston..”
demek sahne sahne olsa; elmas, bir şekil verilemez.
Halbuki durum tam tersi, Pembe Panter ki güzel kendisi:
..onun kibar hırsızı, o değil; kolay ayırtına varılmalı.
Çünkü bu bukalemunluk, değişmeliydi ki öyle de oldu.
Bakın eğer hırsızlar öldürebiliyor ise adam eğer;
Pembe Panter’in elması ki elmas o, değil diğer hırsız:
(diğer hırsız değil, ‘Diğer-değil hırsız’ değil yani)
Hırsız çalar mı elmas’ı; Ay’a gidiş, olsa idi’ymiş sahte
Şöyle ki, biri bir odada; avcu’nda küçük …
Ve avucunda kendi küçük aynası, oturuyor.
Aynasını vermiş küçük pencereye, eller’de;
Arkasını, tutmuş oturmuş, kalın duvara.
Ayna tersi’nden neler görüyor, ”Acaba..” diyor:
“Parmaklıklar arkası, bir Dünya mı orman? ”
.. “Gene de.. ilk çıktığımda, ilk işim dikmek
“ bir ağaç olacak, oradakiler dikiyor mu? ”
Bu olaylar sahte olsa idi, Pepe Hoéze Peder;
(Pepe Pepe, boru mu? hehhe(!) Epe, flore, flora..
hatta da daa daha ‘Fauna’ cık cık, “un” da, unn)
‘Yelken fora’ burada olur mu, beklesen de?
Her allahın günü A0Ç’a 7 ağaç diken bireyler;
Onların kendileri tek insan, diktiği 7.
Enerji aşıyor böyle, ‘nümerik gösterilir’ niceliği!
Programı sunan o kadın “Venüs! ” dedi –
‘Saat yönünde dönen tek gezegen olduğundan
olacak mı? Yani ‘bundan dolayı’ mı?
Yarışmacının cevabı bundan daha az ilginçti;
Cevabı, kısık bir sesle “Uranüs”: Vay!
Sahi, en yakın gezegen kimdir, nedir, …
Ama elmas yontulmasa; Pembe Panter,
Çıkabilir miydi orta yere? Gelen çalmaya
hırsız, onu; çalabilir miydi öylece duran onu?
Ki ‘Merkür’ en yakın gezegenden sayılmıyor
mu yoksa: küçük o kaya parçasını, itin, sallayın …
Fakat dönüp duruyor, işte; Ansiklopediler
de bunu yalanlamıyor: e, sen de hiçse, doğrula!
:Vızır, saniyede 1 milyon iletişim, 2oo6.
Yine de; yalanlamıyor, ‘bilim’ sürüklüyor.
Yiyimsel, haşlanmış erik suyu hoşafı;
Safrandan oluşma(dır hani) tatlı zerde gibi:
Nedir ‘safran’, öğütülür mü, ya da vs?
Ancak işte, ‘zerde’ güzel, olan ‘gerçek’
Aslında, camın ardından ayna.. hayata tutan;
Gerçeğin içinden ‘gerçek’ geçiriyor
kendi şeffaf bedenine, hatta beynine; tranquility!
Dumlop; lop, yumurta; tavuk, domdom:
Hangisi hangisindense de; avurt, tepe:
Tepe (bile) avurt değil, avurt, tepe:
.. (kaldı ki) (çöksün) avurtları çökmedi.
Romalı, Romulan değil; değilken Morlock, Neonderthal (1)
Hoştur, bir kere daha ileri gitmek.
6. İyem ‘köylü kadın tabloları’; vs, sensör kayıtları: (2i)
Yoksa nötralize, antimadde, değil uzaktan geçişli.
Pekmez’e tahin, ar’cı koca’ya gelin –koca, hoppa; hoppala
- örmeye kameriye; kutsal, kaç kişiye? (3)
Ama ‘nicelik’; o orman, 7 ağaç ya da (bence) 6:
Diken fidan toprağa,kişi kaç? ‘Var’ ya! ...
Duruyor, ancak hareketliliği, demin:
‘Demin’ enerjiyi yalanlamadı ki! (demin’in kendisi yani)
Ona, “bu” veya “şu” olduğunu demeye(, devrilmeye)
; ‘senin yalancısıyım’ ya da tamtakır bir ‘vesaire’-
çünkü tatminkar; kar, değil borsa
- Geene de ‘vesvese’ mi? ‘Ach so’, ‘pek kolay
olurdu.. duu:’ ‘du du: All so! (?) Also; ich, ich …’ “(4) açıklamaları”
“Tam ‘her’ ki ne zam; tamtam, zemzem.”
Ama ‘iyi’, ama değil. kör: üstünkörü.
ki ‘göz’ mü kem, ‘kemküm’ sanki varken;
Gene de, susmak; değil tamtam: oynak:
Hareketli gibi oynak ancak; ‘su’ gibi ateş.
……
Kartopuyla geceyi yarmak gerek!
Küçük küçük’lerden açılan tümceler gene! ...
Tünaydın! Tünaydın..Cvp bari (ols) “haşa! ”
(karşıdan)
(gelsin)
Otoimha dizilişi Omega; (2ii)
Shima! Fazer! faser …
Işınla Scottie! ! ...
Orda, hücrede ayna tutan hayata; aslında umut öğretildi ona, onu …
Ama çıkması/ sıyrılması
gene yakın …
sadece/ az bekliyor.
b. (blm)
Bu düşünceler nerden geldiyse duvara sırtını veren
Aklına adamın, yani taşa dayadığı sırtına onun …
Sonra attı aynayı bir köşeye, kavradı parmaklıkları;
Çıkmak istemiş olacak dışarı ve tuttu kaldırdı
o parmaklıkları; yere yatay koydu: dikey, durmazdı.
‘Denver’ nerde ki, şu Hollywood dinozoru: (5)
Sakin, dışarısı veya öyle görünüyor; hangisi?
Tırmanarak küçük pencereye; Gantenbrick’in (6)
Kheops’a açtığı gibi bir küçük dehliz kapıcık,
Kollarını, kapıyı genişletmek ister gibi,
İttirerek iki yandan iki yana, aslında tek bir gövde’den;
Sığıştrmış bacaklarını öyle, derken ittiriverdi cüssesini.
Bir pelte gibi çıktı ‘çöreklenen dışarı’, dışarı …
- ama kolay form alabilen bir amip, şu bukalemun hayvanı …
Biraz yürümeye cesaret ediyor, sağı solu çorak;
Sanki ‘bir yer’ burası ama bi vaha, çlden yayılan her bir tarafa.
Afrikalı gibi birileri var: elini gözüne siper etti.
Tek bir kişiymiş: yağmurun eli kulağında olmalı.
Birden karanlık çöker ve yıldırımlar bunu yarar
Apaydınlık:Şaşırtıcı, o yerlinin yüzü bunda aydınlandı:
İskandinav değildi. Doğu Afrikalı bir yurtsuzmuş.
‘ E, niye buradasın? ’ “İnsanı yayınca, biz burada kaldık”
Dvm etti: “Ara sıra yağmurlar geliyor, sikletvari”
‘Ha, evet, anladım..’:Başka ne cvp verebilirdim
Yanıt bile aslında değildi bu ya: Soru sorana hürmet
Çıktığımız kulübe de yitti gitti: Yönünü bilen leylekler,
Yeniden aynı yuvayı mı hazırlamışlar, cır cır Kentucky;
ilk kez dışarı adım atmıştı halbuki, yorarmış düşünülenler
‘Ok’ dedim. ‘Peki, arkadaş.’ ‘Hadi görüşürüz
kendine iyi bak. “Tamam. Az sonra dinozorlar
çıkacak, beware! Dikkat et ki dikebilesin set”:
Bunu bu yerli mi söyledi, hem niye o söyledi?
Manhattan’dakiler ne güne, Mashattan çıkmış bir de
“Ve dağ-taş’ın kalbinde, kristal müneccim;
Ve suyun yüzü hürmetine, taş tanrılar indiririm! ”
Bu ses nerden geliyor, havada yankılanıyor?
“Hava, hava, hava! Ateş, toprak, su, hava! ”
‘Bu ne ya. Her dediğimi duyuyor m`bu güya?
Biz de o yerli gibi kaçışsak, bir yer bulsak
sığınacak; sahi, nereye seğirtti gitti o –bir önsezi.
İyi de, hangisi; bunu mrk eden mi, kaçışan mı?
Gelen göktaşı olsa, tüm dünyayı taşıyamayacağız
Henüz yok o teknoloji; anlamlı mı tek kişiyi kurtarmak,
7 milyara varan bir köz özün doğurup bıraktığı … .
‘İyi o zaman, ben de kalayım.’ demişti C.Orphe; *
‘Mazlum bekleyenleri korumak, onlarla kalmak.’
Bunu yaptı, ilerideyse bu yokoluş, memelileri getirecekti.
Memeliler serpildi, o sürüngenler ortadan kalktı:
O sürüngenler gittiğinde ama memeliler serpildi.
Gene de, bu oluşumu, onun kaçmayıp
Göğüs gerişi mi bu olaya, hazırlamış en etkendi?
Ya şu yerli, kendinden önce, gene beklemekte miydi?
Düşünceyle savaşmak, ışık hızını ‘yenmemek’ gibi:
‘Yenememek’ gibi değil, inadına: ‘inadına’ ama işte ‘bilhassa’.
Ki bu yenmemek amaçlı hali, Adem hali’nden
O yerli’nin, bir adım sanki ilerde: her gece ve her gece
Gökyüzünden inen o çelik prensi izlemiş de durmuş
Sen o hücrenin içinde, orda burada dolaşıp gezerken.
Şu halde, o göktaşı belki gelmeyecek; gelse bile sonuç iyi olacak
–birken, hisle algılanan mantığın dili Ve bunun illeri,
ileri karakolları …
Kim garanti edebilir şu an yaşamıyor olmadığımızı
Ve kim, yaşadıklarımızın o iğrenç yanını, garanti edebilir –
Önemli olan, yeterince öngörü ve arzu sahibi
miyiz kendi cesaretlerimiz
ve bunu sevdiklerimize de yayışlarımız adına!
Ya da şu an nefes almadığımızı kim garanti edebilir,
belki hayattayızdır da, sonra öleceğizdir –zaman var ise …
Bunu demek, dünyayı öküzün boynuzuna hörgüçlendirmek değil ki:
Düşünerek güzelleştir gene duyguları, ikisinin aynı olduğu çelişkileri.
İşte, bazı planktonlar organik madde sevmiyor -(*plnkt)
Olacak olabilir denir o anlarda, yani şiirin şimdiki zamanı,
Gelecek zamanın ise o anki hali, yani 2oo6, şu an
Fakat bu hikaye başka yerde, göktaşı her an yaklaşmakta olabilir
Son üç saat kala duyularımıza hitabedebilecek
Fakat denir ya işte, bazı planktonlar döküntü yemeyecek:
Onlar da evrim geçirdi ama şerefleriyle! !
Leş yemediler.
Yemeyecekler.
(Memelilerin kurtuluşu bu planktonlar olabilir:
Hepçil olmayan -bence-
ancak sıradışısal, evrimleşen;
devinimsizliği kanıksamayan …)
(Auh Tanrım
Biz nerdeyiz
Biz nerdeyiz?
Bizi nereye koydun …
“Büyük sevgide,küçük kuşkular korkuya döner,
“Küçük korkular büyüdükçe artar büyük sevgiler..”
Ama “İsteklerimiz öyle çatışır ki kaderimizle …
.. “Düşünceler bizim,olaylar bizim değiller.” (hmlt)
Olduğumuz yeri biliyor,
eminolunan yeri bulamıyoruz … –
kuyruğunu, yeni deri değiştirmiş
yılanının bulamayan gelinciği gibi onun;
pır pır pervane mangal sefası, etrafında lamba ya da lambanın etrafınca o…
- sence biz
çok mu mükemmeliyetçiyiz …)
Hatamız bu olsun, edindiğimiz.
Hatamız bu olsun,
Bu olsun …
--
AÇIKLAMALAR:
(1) Romulan: star trek’te bahsi geçen bir ırk
Morlock: Wells’in Zaman Makinası’nda koşup duran bir canlı türü
(2) Burada ressam Nuri İyem’den bahis geçildi.
(3) ‘kameriye örmek’ lafı “Masumluk Kehanetleri”nden alıntı/ alıntısal esnetme
Buradaki: ‘örmek: örmemek hali’
(4) açıklamaları:
All so: Hepsi! “Sonra? Devam (gene de) ”
Also: hem de, bir de
Ich almanca ben:
Du: almanca sen
‘Bu’, ‘Şu’ birlikteliği=objektivite indirgeme’den, ‘sen’
Ki ‘sen’ olarak, geri dönüşlülüğü …
Olur du: ‘olur’ hem de ‘olurdu’=olur du.
[(Bir yandan da, yukarıdaki ‘hem de’ açıklaması burada geçmiş oldu rastlantısal. Şimdi farkına vardım :) kapanan ikinci parantezin;
‘Güleç yüzün gözlerin, ikincisi olması gibi’ şimdi “iki nokta’nın, gözler’in.. :) ]
Gelsin: kendine anlamlı
Gelsin karşıdan: daha anlamlı (ve) net
Olsun: Gizli kapaklı, kap kacaklı (!) :) , bunlara nazaran
(5) bir çizgi film ‘Denver’
(6) ‘Gantenbrick’ resimler:
http://www.ovnis.tv/2005/n_dic13_02.htm
Gantenbrick, Keops’a küçük robotu sokarak gizleri araştıran bi alman b.adamı
Hmlt: hamlet2ten (3.perde 2. sahne) (çift tırnakların içi)
-
“a.” Bölümü hayali ve daha çok düşünmekle alakalı, “b.” Bölümüyse daha bilgiye dayanan bir bölüm oldu
“a.” bölümü uykudayken aklıma geldi; ama gözlerim kapalıyken, tam uyumuyodum :)
BÖLÜM 2.’de ne geleceğini Allah bilir eme daha bir bilgiye dayalı bir bölüm daha sokmayı planlıyorum
-
“B” BÖLÜMÜ ‘BİLİM’ KISMI’NA KİTAP KAYNAKÇA ve/ya da BİLGİ KISMI
BÖLÜM 8
YABANCILAŞMIŞ ESKİ DÜNYA, BİLDİK YENİ DÜNYA
Cüsseli bir göktaşıyla gerçekleşen kozmik bir çarpışmanın dünya çapında evrensel yokoluşa neden olduğu ve K-T yokoluşlarından (tek başına değilse de) birinci derece sorumlu olduğu reddedilemez gibidir. Bazı Kretase türlerinin sayısı Chicxulub çarpışmasından önce tükenmiş olabilir; ama genel olarak çarpışma anında yaşam çeşitleniyordu.
K-T sınırı kayaları yeniden incelendikçe, dinozorların son günlerine ilişkin çok daha korkunç şeyler öğreniyoruz. Alvarez makalesinde çarpışma döküntülerinin bulutu yüzünden meydana gelen basit bir küresel soğuma olarak başlayan şey, bir sürü potansiyel katile dönüştü: [ burası bana determinizm anlatılarındaki bir örneklemeyi anımsattı: kalemi dikine koyarsın masaya, sallanır sallanır düşer] Dondurucu soğuk, zifiri karanlık, devasa gel-git dalgaları, sera ısınması, yoğun asit yağmuru ve küresel yangınlar.
Tersiyer’in başlangıcından az sonra çevre yavaş yavaş daha az vahşi hale geldi. Dinozorların gitmesiyle birlikte, sağ kalanlar çoğaldı, evrim geçirdi ve boş habitatları devraldı. Yeni düzende en başta gelen kürklü, küçük memelilerin kaderi bir sonraki jeolojik çağa, şimdiki zamana, Üçüncü Zaman’a hükmetmekti.
Ya dünya tarihi boyunca meydana gelen diğer kitle yokoluşları? Onlara da dünya dışıu çarpışmalar mı neden oldu? Böyle bir felaket tekrar gerçekleşebilir mi?
Dünyanın Sonu
Dinozorlar 65 milyon yıl önce yıkıma uğradıkları o günde yukarıya baktıklarında,1okm çapındaki gktaşı çarpışmadan 3 saat önce görülür hale gelmişti. Eğer bu bir asteroit olsaydı sn’de 15km hızla yol alıyor olurdu. Bir kuyrukluyıldız olsaydı hızı saniyede 6o kilometreye varırdı. Bu yüksek hızlarda meteorun atmosferin içinden geçmesi sadece 1o saniye alırdı; ama parlak bir ateş topu üretirdi. Nesne parçalara ayrılmış olabilirdi; ama 1okm atmosferin kalınlığının büyük bir kesiri olduğundan parçalar uzağa dağılmazdı.
Patlama, dünyayı günümüzdeki nükleer silahların toplam kapasitesinden 1o bin kat fazla güçle, 1oo milyon MT’den çok enerji açığa çıkararak vurdu. Isı enerjisi ve ona eşlik eden şok dalgası yoluna çıkan her şeyi yok etti. Göktaşı ya da şok dalgası 27km’den yüksek olan tsunami dalgalarına yol açtı. Çok yoğun sismik dalgalar, dünya çapında depremlere neden oldu.
Çarpışma anında göktaşı külçeleri ve bunların altında kalan kaya katmanı buharlaştı. Bir toz ve gaz sorgucu dışarı doğru patladı ve beraberinde atmosferin bir kısmını götürdü. Dnya, koruyucu gaz örtüsünün bir kısmını kaybetti.
Dünya sakinlerinin çoğu için atmosfer kaybı en büyük sorun değildi. Toz ve gazlar gezegenin çevresinde balistik yollar izleyen ateş topları oluşturmak üzere birleşti (çarpışma döküntülerinin bütün küreye dağılmasının nedeni budur) . Madde atmosfere tekrar inerken salınan ısı enerjisi bir mutfak fırınını yakmaya yetecek enerjiye eşitti –dünya çapında bir mutfak fırını- ve toprağın üzerinde yaşayan hayvanlar belki de hoşlandılar. Ormanlar alevlerle kaplandı. Dünyanın günümüzdei ormanlarının yarısı kadar bitki maddesi kül oldu. Çarpışma ve onun başlangıçtaki sonuçları kitle ölümlerine yol açabilirdi; ama daha çok yerel felaketler yaşandı ve bazı türlerden sağ kalanlar oldu.
Çarpışmanın yan etkileri kitle yokoluşlarına yol açtı. Çarpışma tozu ve küresel yangınların dumanı güneş ışığını iki, üç ay boyunca tamamen kesti ve bir yıl kadar fotosentezi engelledi. Tahminen bir kg toz, Tersiyer’in ilk tortusu, yeryüzünün her metrekaresine çarpışmadan sonraki birkaç ayda yağdı. Fotosentez yapan planktonlar öldü ve deniz besin zincirinin büyük kısmı yokoldu. Altı ay boyunca bazı kara alanlarında yüzey sıcaklıkları 2o santigrattan fazla azaldı. Bitki ve sporlar her trafı kaplayan toz örtüsünün altındaki dayanılmaz soğuktan sağ kurtulmuş olabilir.
Göktaşının çarptığı yer olabildiğince çok sayıda yokoluşa yol açtı.. Yucatan yarımadası kalın bir kireçtaşı katmanıyla kaplıdır ki bu, yeryüzünde az görülen bir şeydir. Kireçtaşı küçük hayvanların kabuklarından oluşur, karbon, sülfür ve su buharı bakımından zengindir. Çarpışmadan sonra, atmosferdeki oksijen ve azot kireç taşındaki su buharıyla birleşerek nitrik asit üretti. Ayrıca kireç taşı tarafından 1oo milyar tondan çok sülfürdioksit gazı salındı ve bu, sülfirik asit oluşturdu. Başlangıçta asitli gazlar çarpışma döküntülerinin güneş ışığını engellemesine; ama sonra yoğunlaşarak ölümcül bir asit yağmuru olarak düştü, okyanusta yaşayan organizmaları kabuklarını eriterek öldürdü. Araştırmacılar asit yağmurunun karadaki hayvan kemiklerinin bir kısmını da erittiğini, bazı yerlerde en genç dinozor fosillerini K-T sınırından ayıran çıplak katmanı oluşturduğunu öne sürdüler.
Kireç taşından salınan karbon, atmosferik oksijenle birleşerek günümüzde yaşanan küresel ısınmadan sorumlu olan karbondioksit gazını (CO2) oluşturdu. Çarpışmadan sonra atmosferdeki karbondioksit miktarı iki ila beş kat arttı. Morötesi ışığı tutarak mahvedici br sıcaklığa yol açtı. İki aşırı uç, döküntülerin neden olduğu dondurucu iklim ve atmosferdeki karbondioksitten kaynaklanan küresel ısınma arasında gidip gelmeler birkaç yıl oyunca sürdü.
Yukarıda sunulan senaryoçarpışma olayının bilgisayar modelinin ve bilim insanlarının fosil kayıtlarını yorumlayışının sonucudur. En büyük tehlikeyi hangi çevresel değişikliklerin oluşturduğunu bilmek zorsa da, sonuç yaşamın büyük bir kısmı için felaket oldu. Bugün aynı çapta bir çarpışma uygarlığı yok edebilir.
Kim Kurtuldu? * (plnkt)
Yok olmaktan kurtulmanın anahtarı beslenme tarzıdır. Besin zincirinde canlı bitki dokusu diyetine bağlı olan hayvanlar yıkıma uğradıla: Dinozorların son kalanlarını öldüren belki budur. Fitoplanktonlara bağlı olan deniz hayvanları mahvoldu.
Çökelti denen organik döküntülere bağlı olan besin zincirleri yokoluşlardan daha az zararla kurtuldu. Küresel ölümlerin ardından bol miktarda çökelti olmalıdır. Göllerde, akarsularda, toprakta ve çürüyen kütüklerde arta kalan organik maddeyle beslenen hayvanlar ve onlarla beslenen hayvanlar sağ kaldı. Kurtulan planktonlar bile çökelti yiyenlerden olabilir. [no :) according to me]
Ya bizim atalarımız, memeliler? Hayatta kalan memeliler küçüktü, ama çok uzmanlaşmamıştı. Ya böcek yiyicilerdi ya da her şeyi yiyebilen hepçillerdi. Çürüyen kütüklerde ve diğer çökeltilerde yaşayan böcekler, örümcekler, kurtlar ve larvalar gibi buldukları her şeyle yetinebiliyorlardı [ne de kanaatkarlarmış :) (!) ]
Şans Yıldızınıza Şükredin
Kretase çağında sürüngenler her ekosisteme hükmederken memeliler oyuklarda koşuşturuyorlardı. Zaten başarılı oldukları için dinozorlar büyük beyinler geliştirmiyordu (biz bunu artan zekaya denkleştirriz) : ama memeliler de… en keskin zekalı memelinin en zeki dinozordan daha zeki olmadığı söylenmiştir. [akademik bilim efsanelerine benzemesin de(!) ] Sürüngenlerin memeliler karşısındaki üstünlüğü kalıcıydı ve büyük olasılıkla yüzlerce milyon yıl daha böyle sürecekti.
Rastlantısal bir olay, dış dünya kaynaklı bir olay, yapboz tahtasını temizledi. İri olan ve çevrelerine iyi uyarlanmış olan dinozorların işini büyükleri,[şu cümle dvmı gelmeseydi, devede de akıl var prd. Boy var denirdiya(!) ] belki de taze bitkileri yiyen hayvanları sevmeleri bitirdi. Küçük ve daha az uzmanlaşmış olan memeliler büyük kayıplar verdi; ama felaketten kurtulmayı başardı. Ölümlerin ardından etraf dinozorlardan temizlenince, memeliler hızla evrim geçirdi. Boyları büyüdü ve hem bitki hem de hayvan yiyenlerin [umarım hepçil olmamışızdır :) ] yaşam tarzlarını edindiler. Çeşitlilikleri artarak primatların ve sonunda insanların evrimine yol açtı. Memeliler dünyayı miras aldı.
Dünya gezegeni bu şekilde zeki yaşamıon evi oldu. Siz varsınız ve bu kitabı okuyabiliyorsunuz [umarım cümle devamı taşkın tuna’nındakindekine benzemez az sora neyse bitiyo ;) haha(!) ]; çünkü 65 milyon yıl önce bir göktaşı çarpışması meydana geldi.
Başka tükenişler Başka Çarpışmalar mı?
Peki dünya tarihindeki diğer kitle yokoluşları? Onlar da kozmik çarpışmalara bağlanabilirler mi? Bunun yanıtı kime sorduğunuza bağlı; ama aradaki bağlantı çarpışma taraftarlarının umduğu kadar güçlü değil. Elbette aradan geçen zaman çarpışma kanıtlarını silebilir, kraterleri aşındırabilir, kaya katmanlarını yıpratıp yok edebilir. Ayrıca çarpan nesne bir şok dalgası ile kendi yok oluşuna neden olabilir, iridyum ve diğer çarpışma döküntülerini biriktirebilir.
Çarpışma taraftarları iridyum, şok geçirmiş kuartz, tektitler ya da kraterleri kanıt göstererek son 54o mily. Yıl önce meydana gelen 24 yokoluş olayından 12 tanesinin çarpışmalarla ilişkili olduğunu ileri sürüyorlar.
K-T sınırından başka, kitle yok oluşu ile büyük bir çarpışma arasındaki en yakın bağlantı, 34 milyon yıl önce, türlerin yüzde yirmibeşinin ortadan kalktığı Eosen’in sonunda vardır. Bilim insanları o zamandan kalma tortularda iridyum anomalisi ve bir tektit katmanı buldular. Sibirya’daki Popigai’nin -1ookm çapındadır- o zamandan kalma olduğunu düşünüyorlar. 212 milyon yıl önce, Triyas’ın sonunda, türlerin yaklaşık yüzde 6o’ının ortadan kaybolduğu yokoluşlar ile Kanada Quebec’deki Manicouğan krateri arasında da bir bağ olabilir. Şok geçirmiş kuartz ve tektitler, 2.3 mily. Yıl önce,Plisoyen’in sonundaki ve 367 milyon yıl önce, Devonyenin ortasındaki yokoluşlarla ilişkilendirilebilir.
Türlerin 95%’inin öldüğü tarihin en büyük yok oluş olayının bir çarpışmayla ilişkili olduğunu gösteren az kanıt vardır. Bu olayın uzun zaman önce -225 mily. Yıl- Permiyen-Triyas sınırında meydana gelmesine karşın, bugüne dek hiçbir krater ya da çarpışma kalıntısı bulunamadı. Oysa Permiyen-Triyas yokoluşu ile bazalt taşkınları arasında makul bir bağ vardır: Sibirya volkanik kayaları. Sibirya volkanik kayaları bilinen en büyük ölçekli bazalt taşkınıdır ve 1 mily. Yıldan az bir sürede,hızla püskürmüştür. Bunların püskürme zamanı ile kitle yok oluşunun zamanı aşağı yukarı çakışır. Yanardağlar küresel soğuma ve asit yağmuru oluşturabilecek, sülfür bakımından zengin gazlar yaymıştır.
Bilinen 12 taşkın bazaltı sahasından en azından dokuzu yaklaşık olarak kitle yokoluşları zamanına denk gelir. A.B.D.’nin kuzeybatısındaki Colombia Irmağı Bazaltları gibi kitle yok oluşlarıyla bağlantısı olmayan taşkın bazaltları az sayılır. Yanardağ bilimciler şunu tartışıyorlar: Taşkın bazaltları diğer kitle yokoluşlarında büyük bir rol oynadıysa, neden K-T yokoluşlarında da bir rolü üstlenmesin? Belki başka araştırmalar bütün bu sorulara yanıt verecektir.
Nemesis: Çevrimsel Yokoluşlar
Paleontolog john Sepkoski yokoluş bilgilerini toplayıp değerlendirdikten sonra dikkate değer bir şeyi fark etti. Deniz organizmalarının yok oluşlarının, 25o milyon yıl geriye uzanan çok düzenli bir döngü halinde, her 26 milyon yılda 1 doruk noktasına ulaştığı görülüyordu. Böyle 4 büyük, 2 küçük doruk noktası vardır. Bu çevrimselliğe yol açtığı bilinen hiçbir jeolojik döngü olmadığı için, Sepkoski ve meslektaşı David raup, astrofizikçilere, görünürdeki çevrimselliği açıklamaları gereken zor bir iş çıkarmış oldular. Sunulan fikirler içinde en tanınmış ve en makul olanını Richard Muller ve ortakları önerdi.
Muller, Samanyolu galaksisi’ndeki diğer yıldızların çoğu gbi güneşimizin de^bir arkadaş yıldızının olduğunu varsaydı. Bu arkadaş eğik yörüngesi onu güneş’ten çok uzaklara götüren soluk kırmızı bir cüce olabilir. Bu yıldız 26 milyon yılda bir güneş sistemimizin yanından geçecek, Oort Bulutu’ndaki ve Kuiper Kuşağı’ndaki kuyrukluyıldızları yerinden edecektir. Bunların bazıları iç gezegenlere doğru sarmallar çizecek, bir ya da daha çoğu Dünya2ya çarparak kütlesel felaketlere neden olabilecektir. Muller bizim arkadaş yıldızımıza Nemesis, yani ölüm yıldızı adını verdi.
Muller ve küçük ekibi Nemesis’i yıllar boyunca bir sonuç alamadan aradı.
Eğer varsa bu yıldız Dünya'dan olabileceği kadar uzaktır, yörüngesini 13 milyon yılda tamamlamaktadır. Ekip uzak ve soluk olmasına karşın Nemesis’i aramayı sürdürüyor. Nitekim başarılı olurlarsa bu çok çarpıcı bir buluş olur. Ekip Kuzey Yarımküre göklerindeki güneş adaylarının yarısını eledi (3ooo’den yaklaşık 15oo’ünü) ve güney yarımküre’ye bakmayı planlıyor.
Diğer kuramlar, Değişen Anlayışlar
K-T yokoluşlarını açıklamak için küresel iklim değişiklikleri kuramlarından felaketlere yol açan göktaşı çarpışma kuramına geçmek zordur ve bu geçiş henüz tamamlanmamıştır. Bilim insanları bu yeni fikri kucaklamakta isteksizdirler: Kısmen böyle bir şey temel bir anlayış değişikliği gerektirdiği için. Bütün önceki kuramlar dünyada bugün bulunan fenomenlerden ortaya çıkar: İklim, yanardağlar, hatta türler arası rekabet. Çarpışma kuramı felakete yol açan bir dünya dışı neden ortaya koydu ki bu, bilim insanlarının geleneksel olarak uğraştıkları, öngörülebilir, bilinebilir bir şey olmaktan çok zar atmak gibi bir şeydi.
Charles Darwin’in geliştirdiği haliyle Evrim Kuramı on yıllar boyunca organizmaların doğal seçilimin dereceli süreçleriyle evrim geçirdiğini savundu. Yok oluşların çarpışma kuramı evrimsel süreçlere daha büyük rol oynama şansı verir. Birbiçimliğin ilkelerini ortaya koyan ve modern jeolojinin babası olan Charles Lyell, bir zamanlar Kutsal Kitap’taki selle ilişkilendirilen felaketçilik görüşünü rafa kaldırmıştı. Birbiçimcilik ilkesi Dünya’nın bugün de gözlenebilen aynı yavaş ve kararlı süreçlerle değiştiğini, şimdiki zamanın geçmişin anahtarı olduğunu belirtir.
Yokoluş araştırma alanı bilimsel bir “karşı-devrim” geçirerek felaketçiliğe geri dönüyor. Felaketçiliği kabul etmek sadece farklı bir anlayışı temsil ettiği için değil, atalarımızdan bir şeyi geri aldığı için de zor olabilir. Çarpışma kuramına göre memeliler sürüngenlerden zeki oldukları ya da daha iyi uyum sağladıkları için öne çıkmamıştır. Memelilerin üçüncü Zaman hükümranlığı kaderin bir oyunudur. En rahatsız edici olan ise Dünya tarihinin felaketler tarafından tekrar kökten değiştirilebilecek olmasıdır.
Yazıya worde geçen:ben
Kaynak: Kozmik Çarpışmalar (Cosmic Collisions) - Dana Desonie Sarmal Yyn s. 92 – 1o1
Not daha sonra bölüö 7’yi de ekleyeceğim sevgiler
[[ ] ile parantezlenen kısımlar, benden konuya ivedi yorumlardır
* ile işaretlediğim konu başlıklarındaki yazılardan yararlandım, şiir içine (şiir içinde üç tire ile belirtilen parantez içleri)
21/ 22 nisan ‘o6
kıtalar yer yer içe girior v.s.
burda çıkmayabilir
Kayıt Tarihi : 22.4.2006 06:03:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!