Bozkurtların Duası
Tevhit ırmağından avuç avuç nur
Almak nasip eyle Türk’e Ya Rabbi!
Süngümün ucunda titresin gâvur
Bölmek nasip eyle Türk’e Ya Rabbi!
Tarihin dilini okuyup yazan
Bu ırk ki dünyaya vermeli düzen
Salibin kinini kusturur ezan
Bilmek nasip eyle Türk’e Ya Rabbi!
Tanrı’nın kılıcı, Hakk’ın askeri
Çökertir semayı, titretir yeri
Kur’an’ın müjdesi kutlu zaferi
Bulmak nasip eyle Türk’e Ya Rabbi!
Bozkurtlar dirilsin bir olsun hele
Düşmanın içine düşer velvele
Turan ordusunu yedi düvele
Salmak nasip eyle Türk’e Ya Rabbi!
Kazak, Kırgız, Özbek, Azeri, Göktürk
Dirilsin Alparslan, Kalksın Atatürk
Kara bağlar Kırım, yas tutar Kerkük
Gülmek nasip eyle Türk’e Ya Rabbi!
Semada ses versin Ülker yıldızı
Esritsin ruhları Kırgız kımızı
Tuna boylarında sabah namazı
Kılmak nasip eyle Türk’e Ya Rabbi!
Tarihin en ilki, yücesi, hası…
Ötüken’de toplar birlik şûrası
Vahdet denizine Bozkurt mayası
Çalmak nasip eyle Türk’e Ya Rabbi!
BAHAR MENSURESİ
Mor bulutlu akşamların sağanak sağanak yağan rahmetine ufuktan göz kırpan nur yüzlü güneşin selâmı bir başkadır;
bu selâm ulvidir; bu selâm mukaddestir…
Al bu selâmı götür, ver;
mukaddes dava uğruna toprağı öpen
ülkü şehitlerine…
Tanrıdağ’ın zirvesinde bekleşen başbuğlara;
Kür Şadlara, Alp Er Tungalara, Fatihlere, Atatürklere, Atsızlara, Türkeşlere…
Al, götür, ver bu selâmı,
başbuğlar bayram etsin! ..
Dün gece rüyamda gördüm
Kür Şad’ın oğlu Urungu’yu;
Önkuzu vardı, İmamoğlu vardı,
Süleyman Özmen vardı yanında.
Tanrıdağın’ın tepesinde namaza durmuştu
Hüseyin Kurumahmutoğlu,
Darağacında selâm verdi Mustafa Pehlivan,
Cengiz Paktemur, Ali Bülent Orkan…
De ki onlara; Bozkurtlar ordusu zafer yolunda…
Türk dünyasının dört bir bucağından
müjdeli haberler gelmeye başladı;
ulaklar yarış halinde…
Ata yurtlarımız hürriyetle kucaklaştı.
Ana yurdumuzda Devlet,
devletin başına gelmek üzere…
Bozkurtlar söz verdi son başbuğuna;
Mühür vuracaklar teknik çağına.
De ki onlara; nalını çaktılar atın,
pasını sildiler kılıcın…
Hakk’ın müjdesi zafere koşuyorlar
yayan yapıldak…
De ki onlara; koflaşmış beyinlere,
satılmış yüreklere, sevdasız gönüllere,
pusatsız askerlere anlattık aşkı, sevdayı;
anlattık Din-i İslam’ı,
anlattık Türklüğü, Türkçülüğü…
Can gardaşım, aziz ülküdaşım!
De ki onlara, bademlerin çiçek açtığı; narların gülümsediği; papatyaların aka, gelinciklerin kızıla boyandığı;
gönüllerin şad, kalplerin mesrur olduğu
baharı bekliyoruz.
Başımızı eğenler, ruhumuza sövenler;
haydutlar, haramiler, korkaklar, dalkavuklar,
iki ayaklı melek yüzlü şeytanlar
zemheride dondular, donacaklar…
Ayakta sıcak sevdalı, saf, temiz, idealist,
fedakar ülkü devleri kaldılar;
baharın kuyruğundan tuttu tutacaklar…
De ki onlara; kurtuluşa, felaha, huzura, barışa, dostluğa, kardeşliğe buğday benizli balalar talip…
De ki onlara; çocukluğunu tatmayan, gençliğin demini sürmeyen,
taş medreselerden mezun ülkü devleri bir oldu, birlik oldu,
zafer müjdeleyen tebessüm yüzlü baharı bekliyorlar.
Kara budundan da müjdeli haberler var.
Hak için, hakikat için,
Allah rızası için pusatlandılar…
De ki onlara; zaferi, bozgun muştular, Bozkurtlar el ele tutuştular;
şafakta vuruştular…
Fer geldi ninelerimin gözlerine,
derman geldi dedelerimin dizlerine,
pembe güller yapıştı kızlarımın yüzlerine…
Ümit ışıkları yanmaya başladı,
meşaleler tutuşmaya…
Artık gür çıkıyor ozanların sesi,
neşe saçıyor şarkıların bestesi,
çığlıkları kesti kurtların uluması…
Kurt uluyunca… Bilirsiniz kurt uluyunca; dağlar, taşlar selâma durur…
Kurdun uluması çakal korkutur…
Yiğide şan verir nal şakırtısı
Kan ile silinir kılıcın pası
Tarihe not düşer kurt uluması
Kurt uluyunca… Bilirsiniz kurt uluyunca…
YAŞASIN TÜRKLÜK
Türklük yaşasın diye
Gökkubbeye sur çektik.
Türkistan toprağına
Bozkurt tohumu ektik
Toplandı tüm başbuğlar;
Bozkurt başlıklı tuğlar…
Diz vurdu sayru sağlar
Otağdan kavî çıktık
Atsız, Tanrıdağında
Kür Şad’ın otağında
Türkeş vardı sağında
Soluna üç tuğ diktik.
Kür Şad’ın ruhu çoştu
Tanrıdağını aştı
Kırk çeriyle savaştı
Onlar mızrak, biz oktuk.
Tanrı’nın er kılıcı
Yağıya verdi acı
Yer-gök Türk’e duası
Çin’in tahtını yıktık
Ergenekon yurdumuz
Cenge çıktı ordumuz
En önde Bozkurt’umuz
Demir dağları yaktık.
Ay’ın şavkı vuranda
Bozkurt ulur Turanda
Muştulanmış Kur’an’da
Türk’ün bahtına baktık
Tarih boyu şanımız
Söylensin destanımız
Buyruk verdi Han’ımız
Yeni akına çıktık
Yıllar geçti aradan
Başbuğ oldu Karahan
Sonra Tuğrul, Alparslan
Anadolu’ya aktık
Yeni yurt Anadolu
İçi enbiya dolu
Oğuz’un yirmi kolu
Geride dört bıraktık
Pirimiz Bektaş Veli
Geldi Şeyh Edebali
Ertuğrul Gazi oğlu
Osman’a kırk çıraktık
“Haydi” dedi huriler
Tüm melekler, periler
Koptu yağız çeriler
Rus’un boynunu sıktık.
Yirmisinde beyimiz
Dağları aştı deniz
Surda Yeniçerimiz
Burca sancağı diktik
Dünya huzuru gördü
Bu devran uzun sürdü
Kılıçlar kını kırdı
Savaştan yenik çıktık
Baktı ki çok kötü hal
Türklük görecek zeval
Çıktı Mustafa Kemal
Yedi düveli yıktık
SEYYAH
Gönül beyaz bir atta
Bir gün Maraş, bir gün Yozgat’ta.
Elinde bir gül var
Geziyor diyar diyar.
Gülün rengi kırmızı
Arar Türkmen, Kırgız’ı.
Aradığı bir Türk’müş
Yurdu Kerkük’müş.
Türkmen’in kaşı kara
Açar yürekte yara
Kırgız’ın gözü çekik
Saç sırtında belik belik.
Almata’nın kızları
Mesteder Kırgızları.
Onüç-ondört yaşında
Kafkasların başında.
Bir maral gezer
Gezerken bağrım ezer.
Altaylardan öte aşar
Özbek’in yurduna düşer
Çimkent’te çimlenir gönül
Karabağ’da kara bağlar bülbül
Bülbül’ün söylediği son türkü
Yasa boğar Kerkük’ü
Kıbrıs denizin ortasında
Başı hürriyet sevdasında
Kosova’da güzeller
Taş yalar, toprak yer
Hamısı bizim bunlar
Türkistan’da Sarı Hunlar
Gönül düşmüş yollara
Gidiyor uzak ara
Çalar kapıları bir bir
Arar köy köy, şehir şehir
Nerde güzelin hası?
Türk’ün Kızılelması…
UMUDA DOĞRU
Ne zaman yastığa başımı koysam
Gözümün önüne Nahçıvan gelir.
Umutlarıma yas, yüreğime gam,
Aklıma Türkmen, Azerbaycan gelir.
Burnumda tüterken aç, susuz Kırgız,
Türkistan’dan ünler çekik gözlü kız.
Bir Türk nasıl yaşar yurtsuz, vatansız
Bir gün olur elbet o Turan gelir.
Turan ellerine cami yaptıran,
Moskof’tan kurtarıp Hakk’a taptıran,
Dünyaya yeniden etek öptüren
Âlî Osman gelir, Alparslan gelir.
Gelir elbet bir gün savlar savlayan,
Hazar Denizi’nde balık avlayan,
Kırgız çöllerinde kısrak tavlayan
Bozkurt soylu Timur, Cengizhan gelir.
Çağlamazmış seli eriyen karın;
Farkına varamaz cahil vakarın;
Bugün böyle amma, unutma yarın
Mustafa Kemal gibi bir arslan gelir.
BENİM MEMLEKETİM
Atmaca uçurumlarında raks ederken şahinler,
ıssız, dik yamaçlarda anî bir çığlık duyarsan feryada benzer;
bir kurt uluması yırtarsa gecenin sessizliğini apansız;
ağlamaklı bir yanık bozlak duyarsan uzaklardan;
bir hüzzamın buruk nâmelerini haykırırsa
kırık ney;
bir yorgun sürüyü dereye indirirse esriten kaval…
Bil ki, işte orası benim memleketim.
Uçsuz-bucaksız bir bozkırın tümseğinde
kişniyorsa yılkı atları;
sığırtmacın önünde ho’ladıkça tırmanıyorsa yamaçlara sığır;
canhıraş çığlıkları atarak karışıyorsa koyun kuzuya;
çayda kurbağaların şarkıları yankılanıyorsa
bam telinden;
kağnı tekerliklerinin gıcırtılarına “es” diyorsa soluğuyla sarı öküz;
çobanın yerine koyunu güdüyorsa Karabaş…
Bil ki, işte orası benim memleketim.
Başı yaşmaklı, telli duvaklı gelinler at sırtında gülümsüyorsa;
halaya durmuşsa erkekli kızlı genç gönüller; fincanda kahve, bardakta şerbetler sunuluyorsa konuklara;
havanda kesilen tel kadayıflara şıra dökülüyorsa telaş içinde;
kurulmuşsa sofralar konuklara izzet-i ikram için
ve davullar çalınıyorsa çifte çifte…
Bil ki, işte orası benim memleketim.
Ocak başında tezek atıyorsa ateşe yaşlı kadın; peşipeşine seriliyorsa yağlı katmerler sac üzerine;
bir çocuk çökelekli dürüm istiyorsa ağlayarak; küpten pekmez, yayıktan ayran çıkartıyorsa genç bir kız;
heybesinde domates biber ile iniyorsa eşeğinden boynu yağlıklı ihtiyar;
damdan dama atlıyorsa civciv kapan
Sarı Tekir;
sarıya boyamışsa kahverengi toprakları günebakan;
kabartıyorsa yürekleri at kişnemesi, nal şakırtısı;
sevgi doluysa yürekleri insanlarının…
Sorma “kimindir” diye,
işte orası benim memleketim.
Buğday biçiliyorsa, arpa kavranıyorsa,
mercimek yolunuyorsa, sap çekiliyorsa,
düven sürülüyorsa…
İt ürüyor, kuşlar ötüyorsa.
Eşek anırıyor, at kişniyorsa…
Kızlar bulgur çekiyor, civanlar at seğirtiyor, çocuklar çelik çomak oynuyorsa…
Bil ki, işte orası benim memleketim.
Yosun kokulu kayalarda raksediyorsa şiir gözlü martılar,
bir tepeden seyre dalmışsa Yahya Kemal mavi dünyayı,
bir yanık türkü tutturmuşsa Orhan Veli,
han duvarlarına yazdığı manzumeleri okuyarak geçmişse Niğde’yi Faruk Nafiz…
Yeniden vatandaşlaştırıyorsa bozkırları
Mustafa Kemal’ler
ve Türklük kokuyorsa buram buram toprağı, taşı bir ülkenin…
Bil ki, işte orası benim memleketim.
Hilâlin gölgesinde uyuyorsa bebekler,
caddelerden sel gibi akıyorsa insanlar, yükseliyorsa fabrika bacalarından dumanlar, uçuyorsa uçaklar, yürüyorsa tramvaylar,
şehide selâma durmuşsa bir er...
Bil ki, işte orası benim memleketim.
Yürekleri çatal doğar çocuklar, bu ülkede…
Adına, Türk yurdu derler bu ülkenin,
tâ ezelden beri.
İnsanları hep bir ağızdan haykırır
“YAŞASIN TÜRKLÜK” diye.
Bil ki… Bil ki, işte bu ülke benim memleketim.
ÖNCE VATAN
Dahili ve harici bedhah olan,
Gaflet, delâlet değil hiyanet içinde her an.
Türklüğün başında bir bela ki,
Ne dost belli ne düşman.
Dün Şeyh Sait idi eşkıya başı,
Bugün Artin Andokyan.
Hainlerle bir oldu,
İsveç, Norveç, İngiliz, Fransız, Alman.
Kendi vatanımda kendi askerime,
Yağmur gibi kurşun, tipi gibi bombardıman.
Kimi kör kaldı; kimi kolsuz, bacaksız,
Kimi şehit oldu, sanki miras atadan.
Ağıtlar yakıp destanlar dizdim ancak,
Vatansızlar yüreğime saçarken kan,
Çok pınarlar kuruttum yetimlerin yerine,
Kara yastayken vatan.
Bir kavga ki ortasında Türk,
Bir ucunda Rus, bir ucunda Amerikan.
Gelen kara haberler Yemen’den değil,
Mardin, Siirt, Şırnak’tan.
Sebepsiz düşerken tetik,
Kime değecekti namludan çıkan.
Orda yağmur yerine kurşun,
Burda yürekte fırtınaydı kopan.
Galiçya yok, Çanakkale yok, Dumlupınar yok,
Peki niye her gün dört omuzda bir Mehmet, bir Osman?
Telli duvaklı gelinlerde canhıraş çığlıkları,
Gün yüzü görmemiş bebeklerde figân.
Tilkitepe’de kardeş kurşunu yemiş de,
Musalla taşında iki civan.
Önce, Behram Aktaşlı diye okundu künye,
Ardından, Keskinli Kerem oğlu Nevzat Ceyhan.
Uzadı künyeler yıllar yılı,
Şehitler kervanında Ali, Ahmet, Hakan.
Garip geldi, bir garip kurşunla gitti,
Dağ gibi devrilen Dağ Orhan.
Diz dövülür, saç yolunur, tabutun arkasında
Sineme düşer, düştüğü yeri yakan.
Yirmisinde dul kaldı ya gelinler,
Şimdi yetim bir kız bir oğlan.
Bir hiç uğruna gitti de yiğitler,
Ne yapar şimdi iki çocukla kalan.
Nasıl kaldırır, iki yükü bir omuz,
Uyan arslanım uyan.
Arş-ı âlaya ulaşırken feryatlar,
Ne dinleyen oldu ne duyan.
Şehitler hep bir ağızdan haykırdılar:
“Önce Vatan! ... Önce Vatan! ...”
KANI BOZUK
Aynı soydan, aynı boydan kök bir ya
“Kürt” dedi tutturdu bir kanı bozuk
Bölününce kurtulacakmış güya
“Yurt” dedi tutturdu bir kanı bozuk
Gece gündüz Türklüğüme söveni
Sultan ettik, yine, bitmedi kini
Susmadı şam ağız; Alevi-sünni
“Zırt” dedi tutturdu bir kanı bozuk
Ermeni tohumu veled-i zina
Tüm Güneydoğuyu boyadı kana
Tilki pençe vurdu eski arslana
“Kurt” dedi tutturdu bir kanı bozuk
Suruçla Siverek Türkmenin hası
Tunceli, Erzincan, Maraş, Sivas’ı
Demokrasi için figanı, yası
“Ört” dedi tutturdu bir kanı bozuk
Gönül gözüne tüm inmiş de perde
İhanet ruhunda, hinlik var serde
Haine, alçağa, puşta, namerde
“Mert” dedi tutturdu bir kanı bozuk
Vatan bekçisine kurşun sıktırdı
Usandırdı halkı, candan bıktırdı
Şeytan gibi kalbe nifak sokturdu
“Murt” dedi tutturdu bir kanı bozuk
Türk’e bayram idi eriyen demir
Ergenekon bil ki kırılan zincir
Sinsin, Nevruz, Kutgün, yirmi bir
“Mart” dedi tutturdu bir kanı bozuk
Kayıt Tarihi : 25.12.2009 10:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!